Amerika Birleşik Devletleri’nde koronavirüs salgınının yayılması, hızla toplumsal ve ekonomik bir felaket halini alıyor. Devasa bir can kaybı olasılığı dahil olmak üzere, salgının etkisinin boyutu önümüzdeki haftalarda ortaya çıkacak. Fakat virüs egemen seçkinlerin ihmalinin canice boyutunun sonuçlarını şimdiden gözler önüne sermiş durumda.
Dünya genelinde vaka sayısı 120.000’in üstünde ve İtalya, Fransa, İspanya, Almanya ve İran gibi ülkelerdeki yeni vakalarda hızlı bir artış yaşanıyor. Ölü sayısı 4.200’ü aştı. Bununla birlikte ABD, aşırı seviyelerdeki toplumsal eşitsizlik ve sosyal altyapının içler acısı hali nedeniyle salgından en ağır etkilenen ülke olabilir.
ABD’deki toplam vaka sayısı şu anda 955’i geride bıraktı ve en az 29 kişi öldü. New York Belediye Başkanı Bill de Blasio’ya göre, hızla bir salgın merkezi haline gelen kentteki yeni vakalar o kadar “yoğun şekilde geliyor ki,” bununla ilgili kesin bilgi verilemiyor. Kentteki doğrulanmış vaka sayısı 36; eyalet genelinde ise 173.
Salı günü Los Angeles, Kaliforniya’da, halk içinde bulaşan ilk koronavirüs vakasının bildirilmesiyle birlikte kentteki toplam vaka sayısı 19’a yükseldi. Massachusetts’ta 51 yeni vaka bildirilmesi sonucu eyaletteki toplam sayı 92’ye çıktı. Bu kişilerden yetmişi Boston’daki bir konferansla bağlantılı vakalar ve bu da virüsün eyaletin en büyük kentinde yayılma durumunun büyük olasılıkla çok daha geniş olduğu anlamına geliyor.
ABD’de ilk vakanın bildirilmesinden altı hafta sonra, test yapma düzeyi suç oluşturan seviyede plansız olmayı sürdürüyor. Ülkede virüs vakasının bildirilmediği yerler, hastalığın olmamasından çok hiç test yapılmadığını ve sağlık sistemi altyapısının olmadığını gösteriyor.
New York’ın Manhattan bölgesi dışındaki New Rochelle banliyösünde ilk koronavirüs vakası 2 Mart’ta bildirildi. Ne var ki bu kişi, test yapılmadan dört gün hastanede tutulmuştu. Banliyöde hastalığın bulaştığı kişi sayısı şu anda 90. Burası, Doğu Yakası’ndaki en yoğun nokta. CNN, Salı günü, Kirkland, Washington’daki itfaiyecilerin bir salgın olayına müdahale ettikten sonra virüs testinden geçirildiklerini bildirdi. Fakat itfaiyecilerin salgına müdahale işleri o kadar çoktu ki, onlardan alınan numuneler işlemden geçirilene kadar geçersiz hale gelmişti.
Virüsün yayılmasına verilen kaotik yanıttan tüm egemen sınıf ve onun devleti sorumludur.
Amerikan egemen sınıfı, hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin yönetiminde, onlarca yıldır bir yandan sosyal altyapının içini boşaltırken, diğer yandan işçi sınıfından zenginlere servet aktaran politikalar izlemiştir. Bunun sonucunda Amerikan toplumu, salgın hastalıkla mücadele etmek için gereken sosyal antikorlardan yoksun durumdadır. Halk kitlelerinin içinde bulunduğu koşullar (yoksulluk, evsizlik, sağlık hizmetine erişimden yoksunluk, düşük ücretli çalışma, ekonomik güvencesizlik), onları son derece savunmasız bırakmaktadır.
Sağlık ve sağlık hizmetleri
ABD’li yetişkinlerin yaklaşık yarısı ya sigortasızdır ya da eksik sigortalıdır. Bu, onların sağlık güvencesinden yoksun olduğu ya da güvencelerinin kullanımı engelleyecek düzeyde pahalı olduğu anlamına gelmektedir. Geçtiğimiz on yılda, özellikle de Obamacare’in uygulamaya konmasından bu yana, sağlık hizmetleri daha da sınıfsal bir temelde yeniden yapılandırıldı; zenginlere ve üst orta sınıfa hizmet edecek ayrı tesisler ve servisler (“butik” sağlık hizmetleri) oluşturuldu.
Amerika Birleşik Devletleri, 1000 kişi başına sadece 2,8 hastane yatağına sahiptir (Güney Kore ile Japonya’da 1000 kişi başına 12’den fazla yatak düşerken, Çin’de 1000 kişiye 4,3 yatak düşüyor). Bu, artık kaçınılmaz görünen büyük bir virüs salgını durumunda mevcut yatakların hızla tükeneceği anlamına gelmektedir.
Yoksulluğun ve sağlık hizmetlerinin olmamasının doğrudan sonucu olarak, milyonlarca Amerikalı, koronavirüsün etkisini ağırlaştıran koşulların sıkıntısını çekmektedir. Nüfusun yüzde 10’u ya da 34 milyon insan diyabet hastasıdır. Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık yarısında bir çeşit kalp damar rahatsızlığı bulunmaktadır ve 25 milyondan fazla insan astımdır. Bunların yaygınlığı son kırk yılda hızla artmış durumda.
İşler ve işyerleri
İşyerlerini güvenli hale getirmek için neredeyse hiçbir şey yapılmamıştır. Amazon’un büyük bir ikmal merkezinde ya da bir otomotiv fabrikasında çalışan bir işçiye koronavirüs bulaşırsa ne olacak? Şu anda işçileri hastalığın yayılmasına karşı koruyacak hiçbir önlem alınmamıştır.
Düşük ücretli işçilerin sadece yüzde 30’unun ücretli hastalık izni var. Bu ise izne sahip olmayanların, hastayken çalışmak ile yiyecek, barınma ve diğer gereksinimlerin parasını ödemek için yeterli gelire sahip olamama arasında seçim yapmaya zorlandıkları anlamına geliyor. Dahası, koronavirüs yayıldıkça daha fazla işyeri faaliyetini durdurarak işçileri gelirden yoksun bırakacak ve sağlık hizmetlerine erişimlerini daha da kısıtlayacak.
Okullar
ABD’de salgının merkezlerinden biri olan, 23.000 öğrencinin bulunduğu Seattle’ın bir banliyösündeki bölge dahil olmak üzere çeşitli okul bölgeleri şimdiden kapatılmış durumda. Bunun sonucunda birçok ebeveyn, ücretli izin alamadan evde kalmak ya da başka bir yardım bulmak zorunda kalıyor. Okulların kapatılmasının, ücretsiz ya da indirimli öğünlerle beslenen öğrenciler için de çok büyük sonuçları olacak. ABD genelinde 20 milyondan fazla öğrenci, okullar üzerinden uygulanan federal yiyecek yardımı programlarından yararlanıyor.
Evsizlik
Amerika Birleşik Devletleri’nde yarım milyon insan geceleri evsiz geçiriyor. Ya sokakta ya da evsizler barınağında, sağlığa zararlı veya kalabalık koşullarda yaşıyor. Evsizlerin sağlık koşulları onları hastalık karşısında daha savunmasız kılıyor. Evsizlerin karşı karşıya olduğu sorunları çözmek için kesinlikle hiçbir şey yapılmış değildir. Buna, 150.000’den fazla evsizin yaşadığı ve bir salgın merkezi olan Kaliforniya da dahildir.
Bunlar, virüsün milyonlarca insanı etkilemesine yol açacak olan sadece birkaç örnektir. Koronavirüs, 2 milyondan fazla insanın kapatıldığı ABD hapishanelerine yayılmaya başlarsa ne olacak? Ya da Meksika sınırındaki göçmenlerin sıkış tıkış gözaltı merkezlerine ve toplama kamplarına yayılırsa ne olacak?
Enfeksiyon sayısını azaltmak ve hayatları kurtarmak söz konusu olduğunda hiçbir harcamadan kaçınılamaz. İşçi sınıfı, krizi çözmeye çalışmak için hükümetlerden ve patronlardan acil durum müdahalesi talep etmelidir:
- Herkes için erişilebilir ve ücretsiz test! Hastalık belirtisi gösteren herkese ücretsiz test yapılması konusunda hiçbir harcamadan kaçınılamaz.
- Ücretsiz yüksek nitelikli tedavi ve eşit bakım! Gelirine ya da sigorta kapsamına bakılmaksızın herkes için en gelişmiş tıbbi tedavi sağlanmalıdır.
- Bütün işçiler için ücretli hastalık izni! Hasta olan hiç kimse, kendisini ve başkalarını tehlikeye atacak şekilde çalışmaya zorlanamaz.
- Sığınmacıları, tutukluları ve evsizleri koruyun! Hastalığın yayılmasını engellemek için herkes yüksek kaliteli ve temiz yaşam koşullarına sahip olmalıdır.
- Güvenli çalışma koşulları! Bütün işçiler güvenli bir çalışma ortamına sahip olmalı ve virüsün yayılmasına karşı korunmalıdır. Bir tehlike söz konusu olduğunda işyerleri ve okullar kapatılmalıdır. Çalışmayan işçiler tam maaş almalı ve okulların kapatılmasından etkilenenlere tüm kaynaklar sağlanmalıdır. Bunlara, çalışılmayan saatlerin ödenmesi ve gıda yardımı da dahildir.
Kriz gelişirken işçi sınıfı hareketsiz kalamaz. İşçi sınıfı, örgütlenmeli ve kendi çıkarları için mücadele etmelidir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin 28 Şubat 2020’de yaptığı açıklamada yazdığı gibi:
“Uluslararası işçi sınıfı, kapitalist hükümetlerin bu acil durum önlemlerini uygulamasını talep ederken, kapitalist sisteme son verilmesi biçimindeki temel hedefinden vazgeçmez. Tam tersine, acil müdahale uğruna mücadele, işçi sınıfının bilincini yükseltecek, uluslararası sınıf dayanışması gerekliliği kavrayışını geliştirecek ve siyasi özgüvenini arttıracaktır.”
Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), işçileri, faaliyetlerini koordine etmek, kolektif güçlerini harekete geçirmek, hasta olanların sosyal destek almasını sağlamak ve güvenli bir ortam için çalışma koşullarını denetlemek üzere işyerlerinde ve mahallelerde taban komiteleri kurmaya çağırır.
Hastalığa yönelik müdahale, Demokrat ya da Cumhuriyetçi, kapitalist politikacılara bırakılamaz. Onların başlıca kaygısı, borsayı şişirme yoluyla egemen seçkinlerin kârlarını korumaktır. Trump yönetiminin Salı günü bir “ekonomik teşvik” olarak sigorta primlerini kesmeyi teklif etmesi hastalığın yayılması sorununu çözmemekle kalmayacak; Sosyal Güvenlik Sistemi’nde ve diğer sosyal programlarda kesinti talep etmek için bir fırsat olarak değerlendirilecektir.
Egemen seçkinler şu ilkeyle hareket etmektedir: Bir krizin boşa gitmesine asla izin verme! İtalya’da devlet, sokağa çıkma yasağı ve seyahat kısıtlamaları uygulamak, geniş toplantıları yasaklamak için orduyu ve polisi görevlendirdi. Fransa’da da benzer önlemler alınıyor. Salı günü, New York valisi, bazı salgın bölgelerine ulusal muhafızların konuşlandırılacağını duyurdu. Devletin silahlı kuvvetleri, kaçınılmaz olarak, koronavirüsün neden olduğu kitlesel huzursuzluk dahil olmak üzere her türlü toplumsal muhalefet belirtisine karşı harekete geçirilecektir.
Sosyalist Eşitlik Partisi ve yürüttüğümüz seçim kampanyası, işçi sınıfını birleştirip örgütleme, ona siyasi bir söz hakkı ve program sağlama mücadelesine öncülük ediyor. Bizler, koronavirüs salgınına ve tüm sosyal sorunlara verilecek yanıta yol göstermesi gereken ilkenin özel kâr değil toplumsal gereksinimler olması gerektiğinde ısrar ediyoruz. Dünya ekonomisinin sosyalist temelde yeniden yapılandırılması, bir ölüm kalım meselesidir.