Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından 2 Mayıs’ta düzenlenen 2020 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda, Türkiye’deki Sosyalist Eşitlik Grubu’nun önderlerinden Ulaş Ateşçi’nin yaptığı konuşma.
Avrupa, Ortadoğu ve Asya arasında bir geçit konumunda bulunan Türkiye’deki Sosyalist Eşitlik Grubu’ndan kardeşçe selamlar. Koronavirüs pandemisi, onlarca yıllık emperyalist savaşın ve kemer sıkma uygulamalarının bu bölgede yarattığı yıkımı gözler önüne sermiş durumda.
Türkiye, şu anda Asya’da en çok resmi vakaya sahip ülke konumunda. Birçok işyerinde, işçiler, gerekli olmayan sektörlerde üretimin ve faaliyetin durdurulması talebiyle fiilen greve gittiler. Ne var ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin önceliği, başından itibaren, kapitalist sınıfın kârları için işçilerin çalışmaya devam etmesini sağlamak oldu. Meclisteki iflas etmiş muhalefet partileri ve sendikalar ile birlikte dayatılan bu politikanın sonucunda, işçiler arasında doğrulanan COVID-19 vakaları oranı, Türkiye ortalamasının yaklaşık üç katıdır.
Pandemi, sadece Ortadoğu burjuvazilerinin iflasını değil, emperyalizmin gerçek yüzünü de teşhir ediyor. İran, başlangıçta salgının bölgesel merkezi olarak ortaya çıkmıştı. Washington, daha salgından önce, İran’ın petrol ihracatını kesen, ticaretini felce uğratan ve ülkeyi ABD hakimiyetindeki küresel mali sistemden dışlayan yaptırımları uygulamaya koymuş durumdaydı.
Bu yıl, ABD’nin, İran hükümetindeki ikinci kişi olarak bilinen General Kasım Süleymani’ye Bağdat’ta suikast düzenlemesiyle başladı. İran yönetimi, Irak işgali sırasında ABD’nin ülkede bir kukla rejim kurmasına yardımcı olmuştu. Doğrudan ABD başkanının talimatıyla işlenen bu devlet cinayeti, tüm bölgeyi terörize etmeyi amaçlıyordu.
Pandeminin başlamasıyla beraber, Trump yönetimi, barbarca bir karar alarak, koronavirüsü bir savaş silahı olarak kullanmaya girişti. Salgın sırasında yeni yaptırımlar uygulayan ABD, hastalığın kırıp geçirdiği kadın, erkek ve çocuk on binlerce masum İranlının tedavisi için kritik önem taşıyan tıbbi ürünlerin ticaretini engelledi. O zamandan beri, binlerce İranlı hayatını kaybetti.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi ve onun Türkiye’deki sempatizan grubu olan Sosyalist Eşitlik, ABD ile Avrupa’nın İran’a uyguladığı yaptırımları şiddetle mahkum eder. Bu yaptırımlar derhal kaldırılmalıdır.
Bölge genelinde, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Filistin ve savaştan harap olan diğer ülkeler, virüs karşısında en savunmasız yerlerdir. Buralardaki sağlık altyapısı, ABD, onun Avrupalı ya da Ortadoğulu müttefikleri ve vekil güçleri tarafından onlarca yıllık savaşlar ve bombardımanlar eliyle neredeyse yok edilmiş durumdadır. Sağlık sisteminden geriye kalanlar, hastaları tedavi edebilmek şöyle dursun, düzgün bir şekilde teşhis koyup denetlemek için bile yetersizdir.
Bu durum, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni tasfiye edip emperyalizmin karşısındaki başlıca askeri denge ağırlığını ortadan kaldırmasından bu yana Ortadoğu’da devam eden savaşın sonucudur. O zamandan beri Irak, Afganistan, Suriye ve başka yerlerde milyonlarca insan, emperyalist savaşlar ve işgaller yüzünden hayatını kaybetti. ABD, jeopolitik açıdan can alıcı bu petrol zengini bölgede egemenlik kurarak ekonomik gücündeki aşınmayı dengelemeyi amaçlıyordu. Sonuçta bu savaşlar, bölgeyi pandemi karşısında son derece savunmasız bıraktı.
2011’de Tunus’ta ve Mısır’da meydana gelen devrimci işçi sınıfı ayaklanmalarının ortasında Libya’da ve Suriye’de emperyalist vekil savaşları başlatıldı. Daha sonra Yemen halkına karşı saldırı başlatılırken İsrail devletinin Filistinlilere yönelik zulmü de devam ediyor. Bölgedeki emperyalist kıyım, yalnızca Ortadoğu burjuvazilerinin suç ortaklığı ile devam edebilmektedir. Bu suç ortakları; Türk hükümeti, Ortadoğu’daki Kürt milliyetçisi örgütler, Arap devletleri ve İsrail’deki Siyonist rejimdir. Burjuva milliyetçiliği tamamen iflas etmiştir.
Yakın ve Ortadoğu’da COVID-19’la mücadele, yalnızca işçi sınıfı tarafından emperyalizme ve onun bölgesel müttefiklerine karşı bir mücadele olarak yürütebilir.
500.000’den fazla ölüme yol açan ve yaklaşık 10 milyon insanın sığınmacı haline gelmesine neden olan Suriye savaşında, Türk hükümeti özellikle gerici bir rol oynamıştır. Washington’ın bir aracı işlevi gören Ankara, daha iki ay önce Suriye’de Şam yönetiminin güçlerine saldırarak Türkiye’nin müttefiki ABD ile Suriye’nin başlıca destekçisi Rusya arasında doğrudan bir çatışma riski yarattı.
Kürt milliyetçisi milislere gelince, bu güçler, Suriye savaşında emperyalist devletlerin başlıca vekil gücü olarak ortaya çıktılar ve onlar adına, esir kamplarında binlerce insanı yargısız hapsediyorlar. DEUK, Kürt halkını ve Ortadoğu’daki diğer ezilen halkları tavizsiz savunurken, Kürt ya da başka burjuva milliyetçilerine hiçbir destek vermez.
Suudi monarşisinin 2015’te Ortadoğu’nun en yoksul ülkesi olan Yemen’i istila etmesinden bu yana 110.000’den fazla Yemenli hayatını kaybetti, yüz binlercesi de yaralandı. Suudilerin önderlik ettiği koalisyon güçleri, ülkede hastaneleri, okulları, evleri ve düğünleri bombaladı. Dünyadaki en kötü insani felaketin yaşandığı ülkede, yaklaşık 14 milyon Yemenli açlıktan ölümün eşiğinde bulunuyor.
Türkiye’de ve Yunanistan’da kapana kısılan sığınmacılara gelince… Onlar, dünyanın dört bir yanında emperyalist savaştan ve yoksulluktan kaçan 70 milyondan fazla sığınmacının önemli bir kısmını oluşturuyorlar. Yakın Doğu’da Akdeniz boyunca geniş bir esir kampları ağı uzanıyor. Genellikle Avrupa Birliği tarafından finanse edilen bu kamplardaki masum sığınmacılar; şiddet ve işkence görüyor, hatta tecavüze uğruyor, köle yapılıyor ve öldürülüyorlar. Temel temizlik ve sağlık koşullarından yoksun bırakılan sığınmacılar, COVID-19 karşısında büyük tehdit altındalar.
Sığınmacıları zulme karşı savunmak, başta Türkiye ve Yunanistan işçi sınıfı olmak üzere uluslararası işçi sınıfının son derece önemli bir görevidir. Sığınmacılar derhal serbest bırakılmalı, kendilerine tıbbi bakım sağlanmalı ve yurttaşlık da dahil olmak üzere tam demokratik haklara sahip olmalıdırlar.
Emperyalist savaş çılgınlığını üreten kapitalist kriz, aynı zamanda sosyalist devrime dürtü sağlamaktadır. Tunus’ta ve Mısır’da devrimci mücadelelerin patlak vermesi, bu çözümlemeyi doğrulamıştır. Ne var ki, işçi sınıfı içinde bir devrimci önderliğin yokluğunda, hem Mısır’daki eski askeri rejim hem de Tunus’taki eski burjuva milliyetçi rejim iktidarda kalmayı başarabilmiştir.
Günümüzdeki kriz, işçi sınıfına sosyalist bir perspektif sağlayan uluslararası devrimci önderliğin inşası sorununu doğrudan gündeme getirmektedir. Geçtiğimiz yüzyılın ve 21. yüzyılın ilk yirmi yılının acı deneyimleri, Lev Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi’nin doğruluğunu kanıtlamıştır.
Geç kapitalist gelişmeye sahip ülkelerde, burjuvazi, ne sosyal ve demokratik haklar uğruna mücadeleye önderlik edebilir ne de emperyalizmden bağımsızlığı sağlayabilir. Bu görevler, dünya sosyalist devriminin parçası olarak kapitalizmi yıkma mücadelesi veren uluslararası işçi sınıfına düşmektedir. Bölge genelindeki işçilerin emperyalizme karşı savaş çığlığı, Ortadoğu ve Orta Asya Birleşik Sosyalist Devletleri olmalıdır.
Bu bölgedeki işçilerin, gençlerin ve ezilen halkların tek devrimci alternatifi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’dir. Yalnızca DEUK, emperyalist savaşa karşı ve Marksizm ile sosyalizmin sürekliliği uğruna onlarca yıldır uzlaşmaz bir mücadele vermektedir. Dinleyicilerimizi bize katılmaya ve Lev Troçki tarafından kurulan Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’nin, yani DEUK’un şubelerini inşa etmeye çağırıyoruz.