George Floyd cinayetini protesto etmek için ABD genelinde sokağa çıkan yüz binlerce işçi ve genç, ulusal muhafızlarca desteklenen silahlı polis ekiplerinin şiddetli saldırılarının hedefi haline geldiler.
Protestoculara karşı ülke genelinde başlatılan şiddet, George Floyd’un canına mal olan öldürücü saldırının devam edip tırmanmasıdır. Ceza görmeden hareket eden polisler, protestoculara yönelik şiddetli saldırılarının Trump yönetimi tarafından desteklendiğinin tamamen bilincindeler.
Floyd cinayetinin Minneapolis’te meydana gelmesi hiç de tesadüf değildir. Başkan Donald Trump, geçtiğimiz Ekim ayında bu kentte, yüzlerce polisin katıldığı bir mitingde faşizan bir nutuk atmış; kentin belediye başkanını da aralarında saydığı “aşırı solcu” ve “sosyalist” politikacıları alenen suçlamıştı.
Trump, geçtiğimiz hafta protestoların başlamasından beri, tekrar tekrar protestoculara saldırı yapılması çağrısında bulundu. Twitter’da “yağma başlarsa biz de ateş açarız” diye yazdıktan sonra, Pazar günü, “kötü adamlara karşı ezici güç” kullanma çağrısı yapan bir gönderiyi retweetledi. Trump, eyalet yönetimlerinden Ulusal Muhafızları konuşlandırmalarını istedi ve “yönetimi ele almak” için orduyu harekete geçirme tehdidinde bulundu.
Trump yönetimi, şimdi de, tamamen gerçek dışı bir şekilde, şiddetten “aşırı solcu” ve anarşist grupların sorumlu olduğunu ilan ediyor. Hem Trump hem de Adalet Bakanı William Barr, Antifa’yı –polis ajanlarının yoğun biçimde sızıp manipüle ettiği neredeyse kesin olan, siyasi açıdan önemsiz bir anarşist grup– bir “iç terör örgütü” ilan etme tehdidinde bulunuyor. Bu anayasal olarak yasa dışı tehdit, Trump yönetimine yönelik tüm işçi sınıfı muhalefetini, sol ve sosyalist muhalefeti suç haline getirmeyi amaçlamaktadır.
Polisin son günlerdeki saldırıları, ABD tarihinde demokratik haklara yönelik en şiddetli saldırılar arasındadır. Pazar günü itibarıyla, Ulusal Muhafız askerleri, 26 eyalette protestoların bastırılmasına yardımcı olmak üzere harekete geçirildiler. Ülke genelinde çoğu Demokratların kontrolünde olan birçok kentte ve ilçede, olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edilerek ifade ve toplanma özgürlüğü hakları askıya alındı.
Hafta sonu boyunca polis, protestoculara copla saldırdı ve kalabalıkları dağıtmak için göz yaşartıcı gaz sıktı. Göstericilere karşı plastik mermi, biber gazı, şok tabancası ve benzeri sözde “öldürücü olmayan” mühimmat kullanıldı. Ayrıca protestocuların ve gazetecilerin doğrudan yüzüne biber gazı sıkıldı. Associated Press, Perşembe gününden beri 4.100’den fazla kişinin gözaltına alındığını bildirdi.
Minneapolis sakinleri tarafından Cumartesi gecesi çekilen bir videoda, Ulusal Muhafızların askeri aracının arkasından yürüyen polislerin, insanlara evlerine girmeleri için bağırıp çağırdıklarını, “ateş açın” diye bağırıp evlerinin dışında toplanmış bir grup gence plastik mermi sıktıklarını gösteriyor. New York Emniyet Müdürlüğü mensupları, Brooklyn’de protestoculardan oluşan bir kalabalığı araçlarıyla yarıp geçiyorlar. Bir diğer videoda, Salt Lake City çevik kuvvet polisinin, caddede protestocuları dağıtan zırhlı araçlarla ilerlerken, bastonlu yaşlı bir adamı itip yere düşürdükleri görülüyor.
Sacramento, Kaliforniya’da, gözünden vurulduktan sonra ciddi kanaması olan genç bir siyah erkek, yanındaki bir beyaz protestocu tarafından güvenli bir yere taşınıyor. Atlanta’da genç bir çift, araçlarının içindeyken, onlarca çevik kuvvet polisinin saldırısına uğruyor; aracın lastikleri patlatılıyor, camları kırılıyor ve gençler elektroşok tabancası kullanılarak araçtan zorla çıkarılıyor.
Dallas, Teksas’ta, genç bir kadın, elinde yiyeceklerle eve giderken plastik mermiyle başından vuruldu. Fotoğraflarda, kadının yüzüne kan aktığı görülüyor. Seattle’da küçük bir çocuğun yüzüne biber gazı sıkıldı. Sosyal medyada yayımlanan videoda, çocuğun acı içinde çığlık attığı görülüyor. Etrafındakiler acıyı hafifletmek için yüzüne süt serpiyorlar. Las Vegas’ta polisler, protestoculara rasgele saldırıp vuruyor; ikisi foto muhabiri dahil onlarca kişiyi gözaltına alıyor.
Ülke genelinde gazeteciler, anayasanın basın özgürlüğünü koruyan Birinci Değişikliği doğrudan ihlal edilerek, polis tarafından açıkça hedef alınarak saldırıya uğradılar ve gözaltına alındılar. MSNBC muhabiri Ali Velshi, Minneapolis’te canlı yayın sırasında plastik mermiyle ayağından vuruldu. Louisville’de bir yerel televizyon kanalı muhabiri ve kameraman, Cuma günkü protestolar sırasında hedef alınarak biber gazıyla vuruldu. Minneapolis’teki bir serbest foto muhabiri, polis tarafından plastik mermiyle vurulmasının ardından sol gözünü kaybetti.
Reuters’ta çalışan fotoğrafçı Lucas Jackson, gazetecilerin açıkça hedef alındığını söyledi. Jackson, Cumartesi günü polis tarafından plastik mermiyle vurulmuştu. Daha önce Ferguson ve Baltimore protestolarını haber yapan Jackson, şunları belirtti: “Bu şeyle vurulduğunuzda, bu genellikle polis ile protestocular arasında olmanızdan dolayı olur. Ortada olma riskini alırsınız. Bu kez fiilen bizi hedef alıyorlar.”
Beyaz Saray’daki yetkililerin medyaya yönelik saldırıların teşvik edilmesine doğrudan katılmış olması son derece olasıdır. Trump, medyayı defalarca “halk düşmanı” olmakla suçlamıştır.
Trump’ın polis şiddetini kasten kışkırtması, yönetiminin başından beri önemli bir özelliği olmuştur. Trump, kitlesel bir faşist hareketin yokluğunda, polisi, yarı diktatörce bir rejimin potansiyel güç tabanı olarak görmektedir. Trump’ın eylemleri, Ekim 2019’da Minneapolis’ta yaptığı konuşmanın ardından Sosyalist Eşitlik Partisi Siyasi Komitesi tarafından yapılan uyarıyı doğrulamaktadır:
Trump’ın polis, güvenlik güçleri ve askerler önüne çıkması ve siyasi olarak yanlış yönlendirilmiş geri unsurları çekmek üzere dikkatli bir şekilde düzenlenmiş kitle mitingleri, ABD Anayasası’nın tüm geleneksel yasal sınırlarının dışında işleyen bir otoriter rejimin üzerinde yükselebileceği bir siyasi taban oluşturma yönündeki hesaplı bir çabanın parçasıdır.
Demokratik Parti ve şirket medyası, Trump’ın yalanlarına ve provokasyonlarına, kendileri açısından tipik bir omurgasızlık ve suç ortaklığıyla karşılık veriyorlar. Tek bir kanıt olmadan, Trump’ın, protestoların “dışarıdan gelen ajitatörler”in işi olduğuna dair hikayesini kabul ediyorlar. Bu iddia, Cumartesi sabahı düzenlenen basın toplantısında, Minnesota Valisi Tim Walz ve Minneapolis Belediye Başkanı Jacob Frey tarafından defalarca yinelendi.
Eski Başkan Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, saçma bir şekilde, yabancı hükümetlerin iç muhalefeti kışkırttığını iddia ederek, protestoları “Rus oyunu” diyerek suçladı.
Trump’ın faşizan tahriklerini hiçbir Demokrat yetkili kınamadı. Artık coşkuyla Joe Biden’ı destekleyen eski başkan adayı Bernie Sanders, Pazar akşamı destekçilerine gönderdiği e-postada, polisin protestoculara yönelik saldırıları hakkında hiçbir şey söylemediği gibi Trump’tan da bahsetmiyordu.
Trump’a ve siyasi şiddete karşı mücadeleyi ve demokrat hakları savunma mücadelesini Demokratik Parti’ye emanet etmekten daha büyük ve daha tehlikeli bir siyasi hata olamaz.
Demokratları her şeyden çok korkutan şey, Trump yönetimine ve her iki parti tarafından temsil edilen mali oligarşiye karşı bir işçi sınıfı hareketinin gelişmesidir.
Her ırktan ve etnik kökenden insanların katıldığı ve ülke geneline yayılan, gösteriler, sadece polis şiddetine değil ama aynı zamanda dayanılmaz ekonomik ve toplumsal koşullara karşı bir protestodur. COVID-19 pandemisi, kapitalizmi gözden düşürüyor. ABD’de Trump rejiminin ve egemen sınıfın suç oluşturan ihmalinin sonucunda yüz bin insan hayatını kaybetti. Cumhuriyetçilerin ve Demokratların desteklediği bir adım olarak ölüm tehlikesi altında işe geri dönülmesi ve on milyonlarca insanın karşı karşıya olduğu Bunalım dönemi düzeyinde bir işsizlik ve korkunç toplumsal kriz, ABD’de ve dünya genelinde milyonlarca emekçiyi siyasi olarak radikalleştiriyor.
Bu radikalleşmeyi fark eden ve bundan korkan Trump yönetimi, polis devleti önlemlerinin bir bahanesi olarak eski kızıl aleyhtarı “solcu şiddet öcüsü”ne başvuruyor.
Şimdi tüm işçi sınıfı, George Floyd’un öldürülmesini ve polis şiddetini protesto edenleri savunmaya geçmelidir.
İşçi sınıfı içinde giderek artan bir sosyal militanlık havası var. Pandeminin başlamasından önce, grevlerde istikrarlı bir artış söz konusuydu. Son haftalarda işçiler, tehlikeli çalışma koşullarına karşı bir dizi iş bırakma eylemi düzenlediler.
Sosyalist Eşitlik Partisi, protestocuları, özellikle de genç protestocuları, doğrudan otomotiv tesislerine, fabrikalara, depolara, dağıtım merkezlerine, şantiyelere –geniş işçi kitleleri her neredeyse oraya– gidip, işçilerden doğrudan destek istemeye çağırır. Bu tür çağrılar yanıtsız kalmayacaktır.
Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Ekim 2019’daki açıklamasında belirttiği gibi:
Trump yönetimine karşı mücadele, toplumsal eşitsizliğe, sosyal programların ve altyapının imhasına, işçilere ve ücretlere yönelik saldırıya, göçmen işçilere yönelik kirli zulme, çevrenin bozulmasına ve tüm insanlığı tehdit eden, bitmeyen ve genişleyen savaşa karşı mücadele ile birleştirilmelidir. ABD’deki işçilerin ve gençlerin muhalefeti, dünya genelinde aynı çıkarlara sahip olan ve aynı sorunlarla karşı karşıya bulunan işçiler içindeki toplumsal mücadele patlaması ile birleştirilmelidir.
Toplumun işleyişinin dayandığı işçi sınıfı, demokratik haklara yönelik saldırıyı durdurma, Trump’ı iktidardan indirecek bir kitlesel bir siyasi hareket yaratma, şirket-finans oligarşisini alt etme ve ekonomik yaşamı sosyalist bir temelde yeniden inşa etmeye başlama gücüne sahiptir.
Ayrıca bakınız:
Saray darbesi mi, sınıf mücadelesi mi: Washington’daki siyasi kriz ve işçi sınıfının stratejisi
[13 Haziran 2017]