Büyük bir yangın, Moria göçmen kampını büyük ölçüde yok etti. Ege Denizi’nin doğusundaki Midilli adasında bulunan kamp, Avrupa Birliği içindeki en büyük kamptı. Sosyal medya hesaplarından yapılan açıklamalara göre, yangın, Salı gece yarısından bir süre önce çıktı.
Yaklaşık 13.000 erkek, kadın ve çocuk barınaksız, yiyeceksiz ve içeceksiz kaldı. Orada alıkonulan insanlar, birden fazla yerde yangın yayılırken hayatlarını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldı. Ölüm bildirilmedi; ancak insanlar dumana maruz kaldılar.
Çarşamba gecesi, kampın ilk yangında yanmayan bir kısmında ikinci bir yangın çıktı. Associated Press, bunun “kamptan geriye kalanların büyük bir kısmını yok ettiğini ve tesisten binlerce kişiyi daha sürdüğünü” bildirdi.
“Moria Kabul ve Kimlik Saptama Merkezi”, sahte sol Syriza hükümeti tarafından 2015-2019 arasında kuruldu. Sığınmacılar, sınır dışı edilinceye kadar dayanılmaz koşullarda tutuluyorlar.
Yangından bir süre sonra kampa 10 motorlu 25 itfaiyeci geldi ve yangını söndürmek için saatler harcadı. Sığınmacı yardım grubu Stand By Me Lesvos, kampta tutulanların yaptığı çok sayıda aramadan birinde, dehşete kapılmış bir kişinin şunları söylediğini bildirdi: “Nerede polis, nerede itfaiye, herkes nerede? Yanıyoruz, çadırlarımız yanıyor. Her şey yanıyor. Buraya yanarak ölmeye gelmişiz. Hepsi yanıyor.”
Midilli, Türkiye kıyılarına çok yakın bir konumda. 2015-2016’da, Afganistan, Suriye ve Irak’taki savaş bölgelerinden kaçan binlerce sığınmacı buraya geldi. InfoMigrants, Moria’daki insanların yüzde 70’inin Afganistan’dan geldiğini tahmin ediyor ancak kampta 70 farklı ülkeden göçmen yaşıyor.
Kamp, aşırı kalabalıktı. 2.800 kişi için kurulan Moria’da, 13 bin sığınmacı alıkonuluyor. Şu anda kampta 4 bin çocuk var.
Video kayıtları, canlarını kurtarmak için kaçan dehşet içindeki sığınmacıları gösteriyordu. Birçoğu, eşyalarını taşıma çantalarında ve süpermarket arabalarında taşıdı. Yüzlerce sığınmacı ve göçmen, yolda ve arazide yan yana uyumaya çalıştı.
Yangının nasıl başladığı net değil. Geçtiğimiz hafta, kamptaki ilk COVID-19 vakası tespit edilmişti. Birkaç gün içinde hızla yayılarak 15 vakaya ulaştı ve yangın çıktığında 35 vaka vardı. Stand By Me Lesvos konuyla ilgili şöyle yazıyordu: “Koronanın yayılmasının ve hiçbir düzgün önlem alınmamasının ardından, kampta kalanlar iyice bilgilendirilmediler [ve] bir tür isyan çıktı…” Temel hijyenin sağlanamadığı ve aşırı kalabalık nedeniyle sosyal mesafenin uygulanmasının imkânsız olduğu koşullarda, yıkıcı bir salgın yalnızca bir an meselesiydi.
Yunan haber ajansı ANA, yangınların, hastalığın görüldüğü 35 aileden bir kısmının izole edilmek üzere götürülmeyi reddetmesinin ardından başladığını yazdı. Kamptaki cehennemvari koşullar göz önünde bulundurulduğunda, haftalarca “tek başına tecrit” edilmenin ne kadar korkunç olacağı hayal edilebilir. Gerçekten de, Moria’da yaşamaya zorlanan birçok kişi, kampın yanmasını görmekten memnundu. Bazı videolarda göçmenlerin “Güle güle Moria” şarkısını söylediği görülüyordu.
Aralarında sığınmacıların da bulunduğu diğer kaynaklarsa, yangının faşist güçler tarafından başlatılmış olabileceğini belirttiler. BBC muhabiri Parham Ghobadi, “sığınmacıların, ‘aşırı sağcı Yunanlar’ın #MoriaCamp'ını ateşe vermek için kullandığını iddia ettiği” iki teneke kutunun fotoğraflarını tweetledi. Bir başka tweette şunlar belirtiliyordu: “Bazı sığınmacılar, bana, koronavirüsün bu aşırı kalabalık tesis geneline yayıldığı söylentisinden sonra ‘aşırı sağcı Yunanlar’ın Moria sığınmacı kampını ateşe verdiğine inandıklarını söylediler.” InfoMigrants, kampta alıkonulanlardan birinin sosyal medyadaki yorumunu aktardı: “Faşistler Moria’yı ateşe verdi.”
Bir başka olası neden, bunun, adanın başka bir yerinde iki ayrı orman yangınını körükleyen kuvvetli rüzgârların yol açtığı bir orman yangını olmasıydı.
Yunanistan’ın muhafazakâr Yeni Demokrasi hükümetinin yangına ilk tepkisi, kamp sakinleri Midilli liman kasabasına doğru kaçışırken, onları durdurmak üzere barikat kurmaları için çevik kuvveti göndermek oldu. Bazı göçmenler çevredeki yamaçlara kaçtı. Çarşamba günü çıkan ikinci yangından sonra, Midilli kasabasına doğru gitmeye çalışan binlerce göçmen, halen yolu kapamakta olan çevik kuvvetin göz yaşartıcı gaz saldırısıyla karşılaştı.
Hükümet, için için yanan kampın etrafında yaklaşık 5 kilometrelik bir kordon oluşturdu. Bu acımasız müdahale, yardım kuruluşlarının bölgeye erişmesini engelledi. Guardian’ın haberine göre, Becky’s Bathhouse adlı yardım kuruluşunun baş koordinatörü Annie Petros’un, “araçla yangından uzaklaşırken yaralıları hastaneye götürmesi polis tarafından engellendi.”
Petros sözlerine şöyle devam ediyordu: “Bir yangın olduğunu görünce, hastaları hastaneye götürmek için kampa yanımıza su alarak olabildiğince hızlı bir şekilde gittik. Gördüğümüz sahneyi tamamen betimleyemem. İnsan seli vardı, binlerce insan kamptan uzaklaşıyordu. Tamamen sessiz, korkmuş ve travmatize olmuşlardı, yoğun duman ve yanan plastik kokusunun içinde yürüyorlardı.
“Acil yardıma ihtiyacı olan birkaç hamile kadını ve ayağı kırık bir genci arabaya aldık. Midilli kasabasına yaklaşırken, kasabaya gelen herkesi durdurmak için yolu bloke eden çevik kuvvetle karşılaştık. Polislere yalvardım ama şefleri geçmemize izin vermedi. Ambulans çağırdık ama barikata gelmeyi reddetti.”
Refugees4Refugees, Guardian’a yaptığı açıklamada, 30 kayıp çocuğu bulamadıklarını söylüyordu.
Moria’daki büyük yangın, olmayı bekleyen bir felaketti. Kamp, “yeryüzündeki cehennem” olarak tarif ediliyor. 2019’da, BM İnsan Hakları Konseyi’ne danışmanlık yapan komisyonun üyesi Jean Ziegler, kampı “Avrupa topraklarında toplama kampının yeniden yaratılmış hali” olarak betimlemişti.
Ziegler, geçtiğimiz yılın Mayıs ayında kampa yaptığı bir ziyarette karşılaştığı manzara hakkında Teller Report adlı web sitesine şunları söylemişti: “Burada insanlar hayvan gibi yaşıyor… Burada 100 kişi bir duşu ve bir tuvaleti paylaşmak zorunda. Tuvalet genellikle tıkalı ve pis; dışkı etrafa yayılıyor. Sıcak su yok, okul yok ve 5 bin kişiye sadece iki doktor düşüyor!”
Yangın başladığında kampta tahminen 13 bin kişi varken, bu yılın Ocak ayında kampta 20 binden fazla kişi tutuluyordu—tasarlanan kapasitesinin dört değil, altı katı. Birleşik Krallık’taki Ulusal Sağlık Hizmetleri’nde çalışan asistan doktor Henry de Berker, o zaman Financial Times’a yaptığı açıklamada şunları söylemişti: “Kampta yaşayan binden fazla refakatsiz çocuk var… Böylesine sefil koşullarda hastalıklar hızla yayılır. İshal ve kusma, fiziksel olarak zayıf olanlar için ölümcül sonuçlar doğurabilir.”
Moria, Avrupa Birliği’nin göçmenleri ve sığınmacıları uzak tutmak için uyguladığı “Avrupa Kalesi” politikalarının acımasız sembolüdür. Son on yıllarda Akdeniz’i geçmeye çalışan on binlerce kişi hayatını kaybetti. 2015’te Syriza hükümetinin AB ve Türkiye ile imzaladığı kirli anlaşmanın sonucunda, Yunanistan’a gelmeyi başaran binlerce kişi, yetkililer onları sınır dışı etmeye hazırlanırken iğrenç toplama kamplarına kapatıldı.
Moria, 2016’da ateşe verilmişti. WSWS o zaman şunları yazmıştı: “50 büyük uyku çadırı, üç konteyner ve giyim malzemeleri de dahil olmak üzere kampın yaklaşık yüzde 60’ı tahrip oldu. Çevrede iki ayrı yangın çıktı ve kampa bitişik zeytin ağaçlarının bulunduğu yaklaşık dört dönümlük arazi yandı.”
WSWS, geçtiğimiz yılın Eylül ayında şöyle yazıyordu: “aylar süren protestolar ve polis baskısından sonra iki yangın çıktı. Biri kontrol altına alındı fakat diğer hızla yayıldı ve kampın büyük kısmı alevler içinde kaldı.” Yangında bir kadın ve bir çocuk hayatını kaybetti. Ondan önceki ay hükümet, göçmenlere yönelik saldırısını arttırdı ve çevik kuvvet, Moria’daki yaklaşık 50 sığınmacı çocuğun protestosuna acımasızca saldırdı.
Bu yılın Mart ayında Moria’da başka bir yangın daha çıktı ve altı yaşındaki bir kız çocuğunun ölümüne neden oldu. Yaşam alanı olarak kullanılan konteynerlerin yakınlığı nedeniyle yangın bir saat devam etti. WSWS, koronavirüsün Midilli, Sakız, Sisam ve Kos’a yayılmasının, Moria’nın ve diğer kampların hızla “ölüm kamplarına” dönüşmesi anlamına geleceği uyarısında bulundu.
Yangının kurbanları yalnızca daha fazla sefaletle karşı karşıya bulunuyorlar. Yunan gazetesi Kathemerini’nin haberine göre, sığınmacılara güvenli ve düzgün barınma sağlanması ve insanca muamele edilmesi söz konusu olmayacak: “Göç Bakanı Notis Mitarakis Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, [sığınmacıların] geçici olarak bir feribot, iki donanma gemisi ve çadırlarda barındırılacağını söyledi.”