Cliff Slaughter: Bir Siyasi Biyografi (1928–1963) – I. Bölüm

Cliff Slaughter’ın bu siyasi biyografisi, 1928-1963 dönemini kapsıyor. Biyografinin 1963’ten Slaughter’ın ölümüne kadarki ikinci kısmı, yılın ilerleyen zamanlarında yayımlanacak.

Cliff Slaughter

Giriş

Cliff Slaughter, 3 Mayıs 2021’de, İngiltere’nin Leeds şehrinde, 92 yaşında öldü.

1957’den 1986’ya kadar Slaughter, Sosyalist İşçi Birliği (SLL), İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) önderliğinde Gerry Healy ve Michael Banda ile yakın işbirliği içinde çalıştı. Slaughter, 1963’te Amerikan Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) Pablocu Uluslararası Sekreterlik ile ilkesiz yeniden birleşmesine karşı, öğretiye bağlı Troçkizmin programatik ve teorik temellerini savunan, tarihsel açıdan önemli bir dizi belgenin başyazarıydı. Uzun yıllar DEUK’un sekreterliğini yaptı.

Slaughter’ın 1960’larda Troçkizmi savunmaya yaptığı kalıcı katkı, onun sonraki siyasi oportünizmi ve devrimci Marksizmi reddetmesi ile trajik bir karşıtlık oluşturuyor. 1985-86’da, Healy ve Banda ile beraber başlıca sorumluluğunu paylaştığı İşçilerin Devrimci Partisi içindeki yıkıcı bir krizin ortasında Slaughter, Britanya şubesinin üyelerinin yolunu şaşırtmak, WRP’nin çöküşünün nedenlerine dair ciddi bir değerlendirme yapılmasını engellemek ve Uluslararası Komite’nin itibarını sarsmak için elinden geleni yaptı.

8 Şubat 1986’da, Slaughter, Londra polis teşkilatı tarafından çevrelenmiş bir şekilde ve onların yardımıyla, DEUK’un WRP’deki destekçilerinin parti kongresine katılmasını engelledi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nden koptu.

Uzun ömür Cliff Slaughter’a pek de iyi gelmedi. Uluslararası Komite’den ayrıldığı sırada henüz 57 yaşında olan Slaughter, yaşamının geri kalan 35 yılını, Troçkist hareket içindeki 30 yılı boyunca savunduğu tüm ilkeleri reddetmeye ve alenen suçlamaya adayacaktı. WRP’yi yok eden krizin tüm sorumluluğundan dürüst olmayan bir şekilde kaçmaya çalışan Slaughter, suçu Healy’ye (Slaughter’ın iddiasına göre, Healy’nin “hiçbir muhalefete tahammülü yoktu”) ve hepsinden önemlisi de Lenin ve Troçki’ye yükledi. Slaughter, bölünmeyi takip eden on yıllarda, WRP’nin çöküşünün, sosyalizmin işçi sınıfı içinde bir devrimci Marksist partinin inşasını gerektirdiğine dair yanlış inanca dayandığını savundu. 1996’da Slaughter, Marksizmi terk ettiğini şu beyanla özetledi: “İşçi sınıfı ‘için’ bir parti ve program sağlama fikrinden tamamen kopmak gerek.” [1]

Slaughter, bu ifadeyle, 30 yıl önce Pablocu revizyonizme karşı mücadele sırasında uğruna savaştığı temel ilkeden tamamen koptuğunu açıkça ortaya koyuyordu: sosyalizmin zaferi, işçi sınıfı içinde sosyalist bilinç uğruna verilen mücadeleye bağlıdır ve bu ancak Marksist-Troçkist partilerin inşasıyla başarılabilir.

Uluslararası Komite’de, Troçkizmi savunduğu yıllarda Cliff Slaughter ile birlikte çalışmış ve ondan öğrenmiş olanlar için, onun Marksist teori ve siyaseti utanmaz bir hilekârlık ve sinizmle reddetmesi, ancak küçümseme uyandırabilirdi. Fakat onun 1985-86’daki ve sonraki yıllardaki rolü tamamen sürpriz olmadı. Önceki on yıl boyunca, Slaughter’ın çalışmalarının niteliğindeki bozulma, WRP’nin Troçkizmden giderek daha açık bir şekilde uzaklaşmasını yansıtıyordu. Aynı yozlaştırıcı süreç, kendisinin en yakın yoldaşlarının evriminde de belirgindi.

1930’lardan beri Stalinist bürokrasiye karşı Troçkist siyasi devrim programını destekleyen Gerry Healy, siyasi hayatını Mihail Gorbaçov’un bir savunucusu olarak sonlandırdı. 1940’larda Troçkist harekete katılan ve yetişkin hayatı boyunca Kremlin’in karşıdevrimci politikalarına karşı mücadele eden Michael Banda, aniden Dördüncü Enternasyonal’i kınadı ve Stalin’e hayranlığını ilan etti. En sert karşılıklı suçlamalar arasında kişisel ilişkilerinin tamamen çökmesine rağmen, Healy, Banda ve Slaughter, aşağı yukarı aynı anda, yakın işbirliği yıllarında savunduklarına taban tabana zıt siyasi pozisyonlara geldiler. Onların kolektif siyasi yörüngeleri, 1970’lerin ve 1980’lerin kritik on yıllarında Britanya’da ve uluslararası alanda sınıf mücadelesinin gelişiminden kaynaklanan toplumsal ve siyasi süreçler eliyle belirlenmişti.

Troçkizmden kopuşunun temel karakteri ve bunu gerçekleştirme biçimi göz önüne alındığında, Slaughter’ın ölümü duygusal hatıralara vesile olmuyor. Yine de sadece “insanın ettiği kötülük yaşar ardından”* demek doğru olmaz. Onun hayatını değerlendirirken, siyasi ve entelektüel açıdan en üretken döneminde Britanya içinde ve uluslararası alanda Troçkizm uğruna verdiği mücadelede oynadığı son derece olumlu rolü göz ardı ederek Slaughter’ı taklit etmeyeceğim.

Tam olarak yarım yüzyıl önce, 1971 yılının Temmuz ayında Cliff Slaughter’la ilk kez tanıştım ve verdiği konferansı dinledim. Yazıları ve konferansları ile siyasi çalışma sürecindeki birçok tartışmamız, bir Marksist olarak eğitimime önemli ölçüde katkıda bulundu. Ancak Slaughter, hem yaptıklarıyla hem de yapmamayı tercih ettikleriyle, İşçilerin Devrimci Partisi’nin artan teorik ve siyasi yönelim bozukluğunun büyük sorumluluğunu paylaşmaya başladı. WRP’de, Healy’nin 1980’lerde siyasi oportünizmi haklı çıkarmak için Marksist yöntemi tahrif ettiğini ortaya çıkarmak üzere kararlı bir şekilde müdahale edebilecek biri varsa, o da Cliff Slaughter’dı. Ama o, bilinçli olarak bunu yapmamayı seçti ve 1985-86 krizi sırasında ve sonrasında oynadığı rol, aramızdaki tüm siyasi ve kişisel teması tamamen sona erdirdi. Siyasi faaliyetlerini ve yazılarını en sert eleştirilere tabi tutmak zorunda kaldım ve bugün bırakın geri çekmeyi, değiştireceğim hiçbir şey yok. Ama ironiye bakın ki, Slaughter’a karşı yazdıklarım, önceki yıllarda ondan öğrendiklerimin büyük etkisini taşımaktadır. Bu çelişki, Cliff Slaughter’ın siyasi biyografisinin devam eden yazımında da sürüyor.

David North

30 Temmuz 2021

Cliff Slaughter’ın geçmişi ve ilk yılları

Cliff Slaughter’ın babası Frederick Arthur Slaughter, 1907’de İngiltere’nin güneyinde bulunan Oxfordshire’da dünyaya geldi. Fred, henüz gençliğinde, Durham’da bir kömür madencisi olarak iş bulduğu İngiltere’nin kuzeydoğusuna taşındı. Sendikalar Kongresi (TUC) tarafından ihanete uğrayan, madenciler ve bir bütün olarak işçi sınıfı için yıkıcı sonuçları olan 1926 Genel Grevi deneyimini yaşadı. Durham’da 1903 doğumlu Annie Elizabeth Stokeld ile tanıştı ve Nisan 1928’de evlendiler. Genç çift kısa süre sonra ilk çocukları Clifford’un Ekim ayında doğduğu Yorkshire’daki Doncaster’a taşındı. Ardından Keith ve Nancy dünyaya geldi. 1938’de Frederick Slaughter ve ailesi, Cliff Slaughter’ın tüm yetişkin hayatını geçireceği Leeds’e taşındı.

Britanya’daki 1926 Genel Grevi

14 Kasım 1974’te 67 yaşında ölümünden sonra Workers Press’te yayımlanan bir ölüm ilanı, baba Slaughter’ın “1920’lerde ve 1930’larda yaşadığı deneyimlerin ona kapitalizme karşı şiddetli bir nefret ve işçi sınıfının toplumsal devriminin gerekliliğine dair derin bir inanç verdiğini” belirtiyordu. Workers Press’e göre Fred, “1926 Genel Grevi’ni tekrar tekrar anımsar ve o zamanlar bir parçası olduğu madencilerin mücadele etme gücü ile TUC liderlerinin korkakça ihanetini karşılaştırırdı.” [2]

Fred Slaughter 1930’larda kapı kapı dolaşan bir sigorta satıcısı olarak çalıştı ancak sonunda Leeds’teki John Fowler traktör fabrikasında işçi olarak iş buldu ve burada sendika temsilcisi oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir noktada Fred Slaughter, Stalinist Komünist Parti’ye (CP) katıldı. Annie Elizabeth de CP’ye katıldı ancak eşi kadar aktif değildi. Savaşın ardından Fred Slaughter, işçi sınıfı ailelerine kapı kapı ansiklopediler satan bir “propagandacı” olarak işe geri döndü.

Cliff Slaughter, çocukluğunda büyük yoksunluklar yaşamıştı. Müstakbel eşi Barbara Slaughter (evlenmeden önceki soyadı Bennett) şöyle hatırlıyor: “Yaklaşık 8 yaşındayken bir gün okuldan eve gelmiş ve annesini oturma odasında turuncu bir kutunun üzerinde ağlarken bulmuş. İcra memurları, kira borçlarına karşılık evdeki neredeyse tüm mobilyaları götürmüştü. Bu, asla unutamadığı bir deneyimdi.” [3]

Cliff, akademik olarak başarılı olduğu Leeds Modern Erkek Lisesi’ne gitti ve lisenin öğrencileri arasından Cambridge Üniversitesi’ne burs kazanan ilk kişi oldu. Cliff Slaughter, çok yakın bir ilişki içinde olduğu babasının etkisi altında, henüz lisedeyken Lenin’in eserlerini ve Marksist klasikleri okumaya başladı. 1947’de, Genç Komünistler Birliği’nde (YCL) aktif hale geldi.

Cliff Slaughter (arka sırada soldan ikinci) 1946’da bir öğrenci gezisinde. Barbara Bennett ön sırada soldan ikinci.

Liseyi bitirdikten sonra, üniversiteye başlamadan önce Slaughter, silahlı kuvvetlerde zorunlu askerliğe alternatif olarak madenci olmaya karar verdi. Leeds’in dışındaki küçük bir köy olan Woodlesford’da bulunan Water Haigh Kömür Ocağı’nda çalıştı. Slaughter, sabah vardiyasına gitmek için gerekenden bir saat önce uyanıyor ve böylece Lenin’in eserlerini incelemeye zaman buluyordu. Bu deneyim, Slaughter’da kalıcı iz bıraktı ve Marksist teoriye giderek artan şekilde dalmasına, işçi sınıfı yaşamının ve mücadelelerinin gerçeklerine dair ayrıntılı bir bilgi ve duyarlılık kattı. Barbara Slaughter’ın gözlemlediği gibi: “Bence işçi sınıfının yaşamına ilişkin kavrayışı çok derindi. İşçi sınıfı yaşamı hakkında pek çok şey öğrenmeden iki yıl yeraltında, dizlerinizin üzerinde, kömürü üç adımlık damarlarda kürekle boşaltarak ve ücretler ve koşullar üzere sürekli grev mücadelelerinde yer alarak çalışamazsınız. Bu, Rus Devrimi ve Lenin’in yazıları üzerine yaptığı çalışmayla birleşince, onu işçi sınıfının sosyalist devrim yoluyla iktidarı alması gerektiğine ikna etti.” [4]

Kömür ocağındaki çalışmasının ardından Slaughter, Leeds’de imalat sektöründe birkaç aylığına iş buldu. Ekim 1949’ta Cambridge’deki çalışmalarına başladı ve burada yoğunlaşma alanını sosyal antropolojiye kaydırmadan önce tarih okudu. Slaughter, 1952’de üstün bir derece elde etti. Çalışmalarının yanı sıra sosyalist siyasi faaliyetlerde bulundu ve üniversitede sağcı öğrencilerin provokasyonlarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Bir keresinde odasına döndüğünde, kendisinin ve Yahudi bir öğrenci arkadaşının kıyafetlerinin yurt binasının dışındaki dörtgen alana atıldığını görecekti.

Slaughter, Ekim 1950’de Cambridge’de okurken, birkaç yıl önce tanıştığı Barbara Bennett ile evlendi. Anne babası kendilerini adamış sosyalistler olan Barbara, 1944’te Leeds Üniversitesi’nde sosyoloji okurken Komünist Parti’ye katılmıştı. Evliliklerinin ilk iki yılında çift, Komünist Parti’de aktif oldukları Cambridge’de yaşadı. J.D. Bernal de dahil olmak üzere önde gelen KP aydınlarının verdiği derslere katıldılar.

Cliff Slaughter ile Barbara Bennett’in düğün fotoğrafı (Ekim, 1950)

Cambridge’den mezun olduktan sonra, Cliff Slaughter ve Barbara Leeds’e taşındı. Slaughter, meslektaşları Norman Dennis ve Fernando Henriques ile birlikte Yorkshire’daki tek madencilik topluluğunda araştırma yürütmek üzere Leeds Üniversitesi’nde bir görev aldı. Araştırmalarının bir parçası olarak, Slaughter ve Dennis birkaç ay boyunca yerel bir kömür madeninde çalıştı.

Araştırmalarına dayanarak, Slaughter, Dennis ve Henriques, Britanya üniversitelerinde kullanılan standart bir sosyoloji metni olmaya devam eden Coal Is Our Life (Kömür Bizim Hayatımız) adlı bir kitap yazdılar.

Barbara Slaughter, genç Slaughter’ın yoğun bir şekilde siyasi ve kültürel konulara odaklandığını hatırlıyor. Akademik araştırmaları ve politik çalışmalarının yanı sıra, Slaughter, İngiliz ve Fransız edebiyatı hakkında geniş bir bilgiye sahipti. Barbara’yı Stendhal, Flaubert ve Zola’nın romanlarıyla tanıştırmıştı. Kendini sosyalizm mücadelesine adamış olan Slaughter, yaşamının bu aşamasında, kişisel başarının geleneksel biçimlerine hiç ilgi göstermedi.

Cliff ve Barbara Slaughter kızlarıyla birlikte

Slaughter, Komünist Parti’de aktif olmasına rağmen, 1951 programında ayrıntılı bir şekilde hazırlanan reformist yönelimi, yani “Sosyalizme Giden Britanya Yolu”nu Marksist devlet teorisiyle uzlaştırmakta güçlük çekti. Ayrıca Komünist Parti üyelerinin, Stalin’in açıklamalarını reddedilemez olarak kabul etmelerine de hayret ediyordu. Sovyet diktatörünün, açıkça bilgi ve beceriden yoksun olduğu konularda bile söylediği veya yazdığı her şey doğru kabul ediliyordu.

Barbara Slaughter, Komünist Parti’ye katılmasına yol açan koşulları ve Stalinist hareketteki deneyimlerini şöyle anlatıyor:

Siyasete 63 yıl önce, 1945’te, 18 yaşında, tam İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği sırada, Komünist Parti’ye katılarak girdim. 1930’larda kendi ailem de dahil olmak üzere işçi sınıfının çektiği acılara, İspanya İç Savaşı’nın ve ardından İkinci Dünya Savaşı’nın korkunç olaylarına bir çocuk olarak tanık olduktan sonra, milyonlarca insan gibi ben de, savaş öncesi günlere dönüşün söz konusu olmayacağı konusunda kararlıydım. Komünist Parti, Rusya işçi sınıfının savaşta Rus Devrimi’nin kazanımlarını savunmada gösterdiği kahramanlık sayesinde muazzam bir prestij kazanmıştı ve ben de binlerce kişi gibi, devrimci bir parti olduğu yanılgısıyla KP’ye katıldım.

Sonraki 11 yıl boyunca tamamen yanlış eğitildim. Sol Muhalefet’in ve Dördüncü Enternasyonal’in mücadeleleri hakkında kesinlikle hiçbir bilgim yoktu. Doğrusu, Troçkistler, “faşistlerden daha kötü” olan bir tür kötülüğün vücut bulmuş hali olarak tanımlanıyordu. [5]

Cliff Slaughter, 1950’lerin başında kızıyla birlikte

Kruşçev’in “Gizli Konuşması”

Cliff ve Barbara Slaughter’ın Britanya Komünist Partisi’nin siyasi gidişatı hakkında sahip oldukları şüpheler ne olursa olsun, Stalinizmden kopup Troçkizme yönelmeleri, 1956’da dünya Stalinist hareketi içinde patlak veren krize bir yanıttı. 25 Şubat 1956’da, yani Stalin'in ölümünden neredeyse tam üç yıl sonra, yeni Sovyet partisi lideri ve ölen diktatörün uzun süredir yandaşı olan Nikita Kruşçev, 20. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Kongresi’nde dört saatlik bir “Gizli Konuşma” yaptı. Kruşçev delegelere, Lenin’in Stalin'in genel sekreterlik görevinden alınmasını ısrarla tavsiye ettiği, uzun süredir gizlenmiş olan Vasiyet’i okudu.

Nikita Kruşçev, “Gizli Konuşma”sını yapıyor

Kruşçev hayrete düşen delegelere, Sovyetler Birliği’nde uzun süredir bir yarı tanrı olarak saygı gösterilen Stalin’in, aslında, binlerce Bolşevik liderin ve sadık komünistin öldürülmesinden sorumlu bir siyasi suçlu olduğunu söyledi.

Stalin ikna, açıklama ve insanlarla sabırlı işbirliği yoluyla değil, kavramlarını dayatarak ve kendi görüşüne mutlak boyun eğilmesini talep ederek yönetti. Bu kavramlara karşı çıkan veya [kendi] bakış açısının ve [kendi] pozisyonunun doğruluğunu kanıtlamaya çalışan her kimse, önderlik kolektifinden atılmaya ve ardından ahlaki ve fiziksel imhaya mahkûm edildi. Bu, dürüst ve Komünizm davasına bağlı birçok önde gelen Parti liderinin ve sıradan Parti işçisinin, Stalin’in despotizminin kurbanı olduğu 17. Parti Kongresi’ni takip eden dönemde özellikle geçerliydi. …

Stalin, “halk düşmanı” kavramını icat etti. … Bu, Stalin ile herhangi bir şekilde aynı fikirde olmayan herkese karşı, tüm devrimci yasaya uygunluk normlarını ihlal eden en acımasız baskının kullanılmasını mümkün kıldı… Genel olarak, mevcut hukuk biliminin tüm normlarına karşı fiilen kullanılan tek suçluluk kanıtı, sanığın kendisinin “itirafı”ydı. Bu “itiraflar”, daha sonraki araştırmaların da kanıtladığı gibi, sanıklara karşı fiziksel baskılar yoluyla alınmıştı. Bu, devrimci yasallığın bariz ihlallerine ve –geçmişte Parti çizgisini savunmuş– tamamen masum pek çok kişinin kurban edilmesine yol açtı. …

Bir kişinin keyfi davranışı, diğerlerinde keyfiliği teşvik eder ve buna izin verir. Binlerce insanın toplu olarak tutuklanması ve sürgün edilmesi, yargılanmadan ve normal soruşturma yapılmadan gerçekleşen idamlar, güvensizlik, korku ve hatta çaresizlik koşulları yarattı.

Bu, elbette, Parti saflarının ve tüm emekçi tabakaların birliğine katkıda bulunmadı; tam tersine, Stalin’e sadık ama sakıncalı olan işçilerin yok edilmesini ve Parti’den ihraç edilmesine sebep olmadı. [6]

Kruşçev ve Sovyet Politbürosu’ndaki müttefikleri, tüm sorumluluğu, bütün partinin gizemli bir şekilde boyun eğdiği bir “kişi kültü” yarattığını iddia ettikleri Stalin’e yükleyerek suçların sorumluluğundan kaçmaya çalıştılar. Elbette, bu siyasi hayalet hikâyesi hiçbir şeyi açıklamıyordu. 1920’lerde Sovyet Komünist Partisi içinde Stalin’in iktidara gelmesiyle sonuçlanan siyasi mücadelelerin herhangi bir şekilde incelenmesinden kaçınıyordu. Parti içi mücadeleye herhangi bir atıfta bulunulduğu ölçüde, Kruşçev Troçki’ye karşı kampanyanın doğru olduğu konusunda ısrar etti:

1950’lerin ortasında Slaughter

Partinin Troçkistlere, sağcılara ve burjuva milliyetçilerine karşı ciddi bir mücadele verdiğini ve Leninizmin tüm düşmanlarını ideolojik olarak silahsızlandırdığını tasdik etmeliyiz. Bu ideolojik mücadele başarıyla sürdürüldü ve bunun sonucunda Parti güçlenip çelikleşti. İşte burada Stalin olumlu bir rol oynadı. [7]

Stalinist partiler krizde

“Gizli Konuşma”nın metni uluslararası basında yer bulup sayısız dile çevrildikçe, Kruşçev’in ifşaatları tüm dünyadaki Komünist Partilerde şok dalgaları yarattı. Birçoğu pozisyonlarını Stalin’e borçlu olan, Moskova Duruşmalarını coşkuyla onaylamış ve sayısız başka suçu haklı göstermiş olan tüm büyük Komünist Partilerin liderleri, aniden üyelerden gelen bir soru yağmuruyla karşı karşıya kaldılar. Dünyanın her yerinde, kendi ülkelerinde küçük Stalin’ler gibi davranan Komünist Parti şeflerinden, Kremlin’in şu anda “devrimci yasallığın ihlalleri” olarak adlandırdığı şey için kişisel sorumluluklarının hesabını vermeleri isteniyordu. Ne zamandan beri kendi ulusal partilerinin üyelerini yanlış bilgilerle bilinçli olarak yanlış yönlendiriyorlardı?

Ancak Stalinist liderleri en çok korkutan sorular, Stalin’in suçlarının inkâr edilemez bir şekilde teşhir edilmesinden kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sorulardı: Troçki haklı mıydı? Lenin’in 1923’teki son hastalığı sırasında ve 1924’te ölümünün ardından Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve Üçüncü Enternasyonal içinde gelişen mücadelenin tüm seyrini gözden geçirmek gerekli değil miydi? Troçki’nin konuşmalarını ve yazılarını yayımlamanın zamanı gelmemiş miydi? Troçki’nin ve onun Stalin’in terörünün kurbanı olan binlerce destekçisinin “itibarı iade edilmeli” ve büyük devrimciler olarak onurlandırılmalı mıydılar?

Bu soruların hiçbiri Kruşçev veya başka bir Komünist Parti lideri tarafından olumlu olarak yanıtlanamazdı. Troçki ve Sol Muhalefet tarafından 1920’lerde ve 1930’larda yürütülen siyasi mücadele, hiçbir zaman basitçe bir birey olarak Stalin’e karşı olmamıştı. Troçki’nin eleştirisi, Stalin’in şahsında kişilik bulan bütün bir bürokratik rejime yönelikti. Troçki’nin açıklamış olduğu gibi, Stalinist rejim, bürokrasinin, işçi sınıfının iktidarını gasp etmesinin ürünüydü ve bunu anti-Marksist “tek ülkede sosyalizm” teorisi temelinde gerçekleştirmişti. Uluslararası işçi sınıfına bilinçli ve sistematik ihanetleri de dahil olmak üzere, Stalinist rejimin suçları, Sovyetler Birliği içinde “eşitsizliğin jandarması” işlevi gören bir bürokrasinin ayrıcalıklarını savunmasından kaynaklanıyordu. Troçki’nin, Hitler’in Almanya’da (Kremlin’in politikalarının sonucunda) iktidara gelmesinin ardından 1933’te Dördüncü Enternasyonal’in kurulması için yaptığı çağrı, onun Stalinist rejimin düzeltilemeyeceğini ve işçi sınıfı tarafından bir siyasi devrimle alaşağı edilmesi gerektiğini kabul etmesiyle birlikte gelmişti.

Kremlin ya da ulusal Stalinist partiler, Troçki’nin eleştirisinin doğruluğunu kabul etmek şöyle dursun, eleştirisinin tartışılmasına bile izin vermezdi. Doğrusu, Fransa ve Britanya Komünist Partilerinin genel sekreterleri Maurice Thorez ve Harry Pollitt, Kruşçev’e Moskova Duruşmalarının kurbanlarının itibarını iade etmemesi için yalvarmışlardı. Pollitt yönetimindeki Britanya KP, düzmece yargılamaları ve infazları onaylamıştı. Dünya çapında Stalinist örgütler içinde büyüyen kargaşayı bastırmak için, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi, Kruşçev’in gizli konuşmasından sadece dört ay sonra, 30 Haziran 1956’da, Stalin’in suçlarının ve en önemlisi, bu suçların daha derin siyasi nedenlerinin daha fazla tartışılmasını durdurmaya çalışan bir karar aldı.

Maurice Thorez

Ancak Stalinist örgütler içinde Kruşçev’in konuşmasının tetiklediği kriz, 1956 sonbaharında Polonya ve Macaristan’da protestoların patlak vermesiyle büyük ölçüde yoğunlaştı. Kremlin rejiminin, destalinizasyon (Stalinsizleştirme) ve öz reform sürecinin tamamlandığına dair kendine hizmet eden iddiaları, onun Budapeşte’ye tank gönderme ve Macar işçi sınıfının ayaklanmasını vahşice bastırma kararıyla paramparça oldu.

Budapeşte, 1956

Kremlin, müdahalesini faşist bir karşıdevrimin bastırılması olarak sunsa da, bu yalanlar, Britanya Komünist Partisi’nin uzun süredir üyesi olan ve parti gazetesi Daily Worker’ın muhabiri olarak Macaristan’a giden gazeteci Peter Fryer’ın haberleriyle yalanlandı. Fryer’ın yaptığı haberler, Kremlin’in propagandasıyla çeliştiği için Britanya KP tarafından sansürlendi. Fryer Daily Worker’dan istifa ettiğini açıkladığında, Britanyalı Stalinistler buna kirli bir karalama kampanyasıyla karşılık verdiler. Komünist Parti, onu yalnızlaştırmayı umarak, Fryer’ın üyeliğini önce askıya aldı, ardından da onu ihraç etti ancak bu bürokratik adım örgütü daha da itibarsızlaştırdı. Birkaç ay içinde 7.000 kişi –üyelerinin yaklaşık yüzde 20’si– Britanya KP’den istifa etti.

Fryer’ın Aralık 1956’da yayımlanan Macar Trajedisi adlı kitabı, partiden atılmış olmasına rağmen Britanya Komünist Partisi saflarında büyük yankı uyandırdı. Fryer iki trajedi hakkında yazmıştı. Bunlardan birincisi, “bir halk devriminin –zorbalığa ve katlanılmaz hale gelen yoksulluğa karşı kitlesel bir ayaklanmanın– dünyanın ilk sosyalist devletinin ordusu tarafından ezilmesiydi.” [8]

Fryer, Kremlin’in yalan iddialarını reddediyordu:

Gericiler inkâr edilemez bir şekilde ayaklanmanın kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor olsalar da, ayaklanmanın faşistler veya gericiler tarafından örgütlenmediğini ya da kontrol edilmediğini kendi gözlerimle gördüm. “Karşıdevrim”e karşı savaşa sokulan Sovyet birliklerinin aslında faşistlerle veya gericilerle değil, Macaristan halkıyla, yani işçilerle, köylülerle, öğrencilerle ve askerlerle savaştığını kendi gözlerimle gördüm. 1944-5’te Macaristan’ı Alman faşist yönetiminden kurtaran, işbirlikçi büyük toprak sahiplerini ve büyük kapitalistleri kovan, toprak reformunu ve sosyalist inşanın başlamasını mümkün kılan ordu—bu ordu şimdi Macar halkının en iyi evlatlarıyla savaşmak zorundaydı. [9]

İstila, 20.000 Macar’ın ve 3.500 Rus’un hayatına mal oldu. Budapeşte’nin büyük kısmı yok edildi ve çatışmalarda on binlerce kişi yaralandı.

İkinci trajedi ise, müdahalenin uzun vadeli siyasi sonuçlarıydı. Sovyetler Birliği’ne duyulan –Macaristan’ın Kızıl Ordu tarafından Nazi işgalinden kurtuluşunun mirası olan– sempati yok edildi. Onun yerini Rusya’ya karşı nefret ve aşırı yönelim bozukluğu aldı. Fryer şöyle yazıyordu:

Macarların çoğu, kapitalizmin veya toprak sahiplerinin geri gelmesini istemese de, bugün kendilerine komünizm olarak sunulan yoksulluk, kasvet ve korku rejiminden tiksiniyorlar ve bunda haklılar. Bunun sorumluluğu doğrudan Komünist liderlerin, özellikle de insanlara dünyevi bir cennet vaat eden ve onlara Amiral Horthy’nin savaş öncesi faşist diktatörlüğü kadar baskıcı ve kınanması gereken bir polis devleti veren Rákosi, Farkas ve Gerö’nün omuzlarındadır. İşçiler sömürüldüler, zorbalık gördüler ve kendilerine yalan söylendi. Köylüler sömürüldüler, zorbalık gördüler ve kendilerine yalan söylendi. Yazarlar ve sanatçılar en katı ideolojik deli gömleğinin içine tıkıldılar—zorbalık gördüler ve kendilerine yalan söylendi. Ne düşündüğünü açıkça söylemek, münasebetsiz bir soru sormak, hatta siyasi sorunlar hakkında o güvenli, bildik, yekpare jargonun izini taşımayan bir dilde konuşmak, her yerde hazır ve nazır gizli polisin tuzağına düşme riskini almak demekti. Bu yüksek maaşlı örgütün amacı, görünüşte halkı kapitalizmin restorasyonu girişimlerinden korumaktı ancak pratikte oligarşinin iktidarını koruyordu. Bunun için sansür, düşünce kontrolü, hapis, işkence ve cinayet gibi en iğrenç yöntemlere başvuruyordu. Trajedi, böyle bir rejimin komünizme giden yolda ilk adım olarak sosyalist bir toplum, bir “halk demokrasisi” olarak sunulmasıydı. [10]

Fryer ardından bir başka trajediye, Macaristan’ı ziyaret eden ama “orada olup bitenler hakkındaki gerçeği, tiranlığı canı gönülden savunduğumuzu kendimize bile itiraf etmeyen” Britanyalı komünistlerin trajedisine dikkat çekiyordu:

Sovyet Komünist Partisi’nin Yirminci Kongresi gözümüzdeki bağı yarı yarıya kaldırıncaya kadar, sosyalizmin inşasının belirli “olumsuz yönleri” dediğimiz şeyleri kabul ediyorduk. Sağlıklı eleştiri ve özeleştirinin bu “olumsuz yönler”in üstesinden gelinmesini sağlayacağından emindik. Yirminci Kongre’den sonra kendimize “hatalar”, “suistimaller”, “sosyalist yasaya uygunluğun ihlalleri” ve bazen de oldukça cüretkâr bir şekilde, “suçlar” hakkında konuşmaya izin verdik. Ama hâlâ, hayatımız boyunca umutsuzca görmek istediğimiz ve propagandamızın bize inşa edilmekte olduğunu söylediği parlak yeni toplumun ortaya çıktığını görme hevesimizin kurbanlarıydık. [11]

Britanyalı Troçkistler Stalinizmin krizine yanıt veriyor

İşte 1956 sonundaki bu sarsıcı aylarda, Peter Fryer, Britanya’daki Troçkist hareketin lideri olan Gerry Healy iler görüştü. Healy, 1937’de, Moskova Duruşmaları hakkında sorular sorduğu için Britanya Komünist Partisi’nden atılmıştı. “Kulüp” (The Club) olarak bilinen Troçkist hareket, İşçi Partisi içinde hizip çalışması yürütüyordu. Britanya KP içindeki krizle ilgili bir açıklamanın belirttiği gibi, Fryer Healy’ye “yalnızca Stalin hakkında haklı olduğu için değil, aynı zamanda Stalinizmi açıklayan bir tarihsel teoriye sahip olmaktan gurur duyduğu için” ilgi duymuştu. [12] Healy, Komünist Parti üyeleri arasında dağıtılmak üzere Fryer’in Macar Trajedisi’nin basımını organize etti.

Gerry Healy

Britanya’daki küçük Troçkist hareketin Stalinist partinin krizine yaptığı müdahale, tarihi öneme sahip bir siyasi başarıydı. Bu müdahale için temel siyasi ve entelektüel dürtü, hiç kuşkusuz, Gerry Healy tarafından sağlamıştı. Onun kritik rolü kişisel dinamizmi, sarsılmaz kararlılığı ve olağanüstü hitabet yeteneği ile sınırlı değildi sadece—bunlar, en keskin düşmanlarının bile kabul etmek zorunda kaldığı niteliklerdi. Healy’nin yaşamının bu kritik döneminde bir önder olarak en dikkat çekici özelliği, Troçki’nin Stalinizme karşı mücadelesinde gündeme gelen büyük tarihsel meselelerin netleştirilmesinin, işçi sınıfının yeni kitlesel devrimci sosyalist partisinin, Dördüncü Enternasyonal’in üzerine inşa edilmesi gereken temel olduğu kavrayışıydı. Bu netleşme, parti inşasının, zaman izin verirse dikkat edilmesi gereken bir yönü değildi sadece. Devrimci partinin inşasının asıl özü buydu, çünkü bu, devrimci kadroların ve işçi sınıfının eğitiminin zaruri temeliydi. Healy bunu sık sık vurguluyordu.

Dahası, Kulüp, küçük boyutuna ve son derece sınırlı mali kaynaklarına rağmen, önceki üç yıl boyunca Dördüncü Enternasyonal içinde yürüttüğü siyasi mücadeleyle dünya Stalinist hareketi içindeki krize siyasi olarak hazırlanmıştı.

Dördüncü Enternasyonal ve Pabloculuğa karşı mücadele

Uzlaşmaz siyasi ve programatik farklılıklar, Kasım 1953’te Dördüncü Enternasyonal’in iki çatışan hizip halinde bölünmesiyle sonuçlandı. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Sekreterliği’nin sekreteri Michel Pablo ve Ernest Mandel önderliğindeki bir hizip, Troçki’nin 1933 ile 1938 yılları arasında geliştirdiği, Sovyet Stalinist bürokrasisinin ve onunla bağlantılı partilerin karşıdevrimci rolüne ilişkin analizinin, II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında hem geçersiz kılınmış hem de çürütülmüş olduğu sonucuna varmıştı. Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanya’sı karşısında kazandığı zafer ve Doğu Avrupa’nın “tampon devletleri”nde “Halk Demokrasileri”nin kurulması, Stalinizmin Troçki’nin öngöremediği bir devrimci role sahip olduğunu göstermişti. Pablo ve Mandel, bu “deforme olmuş işçi devletleri”nin, Stalinist partilerin himayesi altında elde edilmiş, sosyalizme giden alternatif bir rotayı temsil ettiğini iddia ettiler.

Bu revizyonist perspektif, 1951’de Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Yürütme Komitesi’nin Dokuzuncu Plenumu’nda kabul edilen, Pablo ve o zamanlar “Germain” parti adını kullanan Mandel tarafından yazılmış bir belgede ayrıntılı olarak açıklanıyordu:

Hareketimize göre, nesnel toplumsal gerçeklik asıl olarak kapitalist sistem ile Stalinist dünyadan oluşmaktadır. Dahası, hoşumuza gitse de gitmese de, kapitalizme karşı güçlerin ezici çoğunluğu şimdi Sovyet bürokrasisinin önderliği ya da etkisi altında olduğu için, bu iki unsur, genel olarak nesnel toplumsal gerçekliği oluşturmaktadır. [13]

Üstelik ABD emperyalizmi ile Sovyetler Birliği arasında tırmanan çatışma, Stalinistlerin önderlik ettiği bir küresel devrim biçimini alacak ve yüzyıllarca sürecek “deforme işçi devletleri”nin oluşmasıyla sonuçlanacak yeni bir dünya savaşına yol açacaktı. “Kapitalist sistem” ile “Stalinist dünya” arasındaki korkunç savaş yaklaşırken, Pablo, Dördüncü Enternasyonal’in bağımsız varoluşunun hiçbir gerekçesinin olmadığında ısrar ediyordu:

Enternasyonal’in Üçüncü Dünya Kongresi tarafından farklı ülke kategorileri açısından ortaya konan tüm taktiğin, artık, uluslararası durumun görece kısa bir süre içinde belirli bir karakterde ve belirli bir kuvvetler ilişkisi içinde, geri döndürülemez bir şekilde bir dünya savaşına doğru evirilmekte olduğu biçimindeki temel tahminimiz tarafından şartlandırıldığını tekrar tekrar yinelemekten vazgeçmeyeceğiz…

Bizimle, döneklerimiz de dahil olmak üzere diğer herkes arasındaki fark, bizim bu gözlemi pasif olarak yapmamamız, ruhumuzun derinliklerinde başka bir olası, daha kabul edilebilir, daha kolay evrim hayali kurmamamızdır. Ama yanılsamalara kapılmak istemediğimizden, bu pozisyonun gereği doğrultusunda ve pratikte şimdiden harekete geçmeye çalışıyoruz. [14]

Troçkistler, gelişmekte olan küresel “Savaş-Devrim”de oynayacakları herhangi bir role sahip oldukları ölçüde, Stalinist örgütlere danışman olarak hizmet edecek ve onları nesnel olayların gerektirdiği şekilde, devrimci bir rotada ilerlemeye teşvik edeceklerdi. Dolayısıyla, Troçkistler, bu mütevazı siyasi rolü kendi örgütlerini tasfiye ederek ve Stalinist partilere katılarak en iyi şekilde yerine getirebilirlerdi.

Bu perspektifin neden olduğu siyasi çatışma, Stalin’in 5 Mart 1953’teki ölümünün hemen ardından Sovyetler Birliği’nde yaşanan gelişmelerle doruğa ulaştı. Yeni Kremlin liderlerinin Stalin’in tanrısal statüsünü azaltmak, diktatörün yaşamının son aylarında başlatılan grotesk antisemitik kampanyayı durdurmak ve devlet baskısının düzeyini düşürmek üzere aldıkları önlemler, Pablo ve Mandel tarafından Sovyet bürokrasisinin ilerici bir öz reform sürecinin işaretleri olarak ilan edildi. Bu fantezi, Doğu Berlin’deki işçi sınıfı ayaklanmasının, Haziran 1953'te Walter Ulbricht önderliğindeki egemen Stalinist bürokrasi tarafından acımasızca ezilmesiyle hızla yerle bir oldu.

Pablo ve Mandel’in teşvikiyle, Dördüncü Enternasyonal’in ulusal şubeleri içinde tasfiyeci eğilimler gelişti. Amerikan Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içinde, Cochran ve Clarke önderliğindeki Pablocu hizip, “Eski Troçkizmi Çöpe At” sloganını benimsedi. Dördüncü Enternasyonal’in Britanya şubesinde, John Lawrence’ın liderliğindeki Pablocu hizip ise, Kulüp’ün Komünist Parti içinde kendini eritmesini talep etti.

Troçki’nin Stalinizmin rolüne ilişkin analizinin revize edilmesi, Dördüncü Enternasyonal’in programına yönelik Pablocu saldırının kritik bir unsuruydu. Ancak Pabloculuğun Troçkizmi reddetmesi, Marksist hareketin temel ilkelerini –önderliğin belirleyici rolünü ve onun işçi sınıfı içinde sosyalist bilinç uğruna mücadelesini– reddetmesini kapsıyordu. Bu, Cochran-Clarke hizbinin ihraç edilmesinin ardından James P. Cannon’ın SWP Ulusal Komitesi’nde 3 Kasım 1953’te yaptığı durumu özetleme konuşmasında şöyle açıklanmıştı:

Önderlik, tüm dünya işçi sınıfının çözülmemiş bir sorunudur. Dünya işçi sınıfı ile sosyalizm arasındaki tek engel, çözülmemiş önderlik sorunudur. “Parti sorunu” ile kastedilen budur. Geçiş Programı, işçi hareketinin krizinin önderlik krizi olduğu tespitini yaparken bunu ifade etmektedir. Bu, meselenin, işçi sınıfı kitlelere mücadelede önderlik edebilecek olan devrimci partiyi, tarihsel sürecin bilinçli ifadesini yaratma sorununu çözene kadar belirsiz kalması demektir. Parti sorunu, bütün sorunların en önemlisidir.

Bizim Pabloculuk ile ilişkileri kesmemiz, şimdi açıkça gördüğümüz gibi, bir noktaya indirgenir ve bir noktada yoğunlaşırsa, bu parti sorunudur. Bu, Pabloculuğun gelişmesini eylem içinde gördüğümüz için bize şimdi açık görünüyor. Pablocu revizyonizmin özü, Troçkizmin bugün en yaşamsal olan yanının; insanlığın krizini, işçi hareketinin önderlik krizi olarak parti sorununda özetleyen anlayışının alaşağı edilmesidir.

Pabloculuk yalnızca Troçkizmi alaşağı etmeyi amaçlamıyor. O, Troçkizmin, Troçki’nin Lenin’den öğrenmiş olduğu yanını yıkmayı amaçlamaktadır. Lenin’in tüm çağına damgasını vuran en büyük katkısı, devrimde işçilere önderlik etme yeterliliğine sahip bir öncü partiyi inşa etme düşüncesi ve bu yöndeki kararlı mücadelesidir. Lenin, teorisini kendi faaliyet dönemiyle sınırlamamıştı. O, 1871’e kadar geriye gitmiş ve ilk proleter devrim olan Paris Komünü’nün yenilgisindeki belirleyici etmenin, kitle hareketine bilinçli bir program ve kararlı bir önderlik sağlama kapasitesine sahip devrimci Marksist öncü partinin yokluğu olduğunu belirtmişti. Troçki’yi bir Leninist yapan şey, 1917’de Lenin’in bu yanını kabul etmesiydi.

Devrimci partinin belirleyici rolüne ilişkin Leninist anlayış Geçiş Programı’nda yazılıdır. Pablocuların, bu düşüncelerin Stalinist ya da reformist dönek bürokrasiye bir şekilde işleyeceği; sosyalist devrimin, devrimci Marksist (yani Leninist-Troçkist) bir parti olmaksızın, “Kuyruklu Yıldız Gününde”** gerçekleşeceği ve başarıya ulaşacağı anlayışı adına denize attıkları şey budur. Pabloculuğun özü budur. Pabloculuk, partinin ve programın yerini bir tapınmanın ve vahiyin almasıdır. [15]

16 Kasım 1953’te Cannon, Pablo ve Pabloculuktan kesin bir siyasi ve örgütsel kopuş için çağrıda bulunduğu dünyanın dört bir yanındaki Troçkistlere Açık Mektup’unu yayımladı. Bu mektupta Cannon, Pablo’nun Stalinizme ilişkin Troçkist değerlendirmeyi revize etmesini kesin olarak reddediyor ve şunları yazıyordu:

Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’nin saygınlığından yararlanarak işçileri kendine çeken, ardından da onların güvenine ihanet ederek, onları sosyal demokrasinin kollarına, duyarsızlığa ya da kapitalizme ilişkin yanılsamalara savuran Stalinizmdir. Bu ihanetlerin cezası, faşist ya da monarşist güçlerin sağlamlaşması ve kapitalizm tarafından hızlandırılan ve hazırlanan yeni savaşların patlaması biçiminde, işçiler tarafından çekilmektedir. Dördüncü Enternasyonal, kuruluşundan beri, Stalinizmin SSCB içinde ve dışında devrimci yollarla devrilmesini başlıca görevlerinden biri olarak tespit etmiştir. [16]

Bir hafta sonra, 23 Kasım 1953’te, Pablo’nun Uluslararası Sekreterlik’ine karşı, dünyanın dört bir yanındaki öğretiye bağlı Troçkistlerin önderlik organı olarak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin kurulduğunu ilan eden bir karar kabul edildi. Gerry Healy, bu tarihi kararı imzalayan dört kişiden biriydi.

Britanya Troçkist hareketi, 1953 bölünmesinden siyasi olarak güçlenerek çıktı. Britanyalı Troçkistlerin Stalinizmin Troçkist analizini savunması, bürokrasi içindeki şu ya da bu sözde ilerici eğilimin (Malenkov’un ya da belki de Mikoyan’ın eğilimi) hakkında durmadan spekülasyon yapan Pablo ve Mandel’in aksine, Kremlin içindeki hizip mücadelelerinin izlenimci değerlendirmelerinden kaçınmalarını sağladı. Britanyalı Troçkistler, gerici ve yaşaması olanaksız “tek ülkede sosyalizm” programına ve onun güncellenmiş versiyonu olan emperyalizmle “barış içinde bir arada yaşama”ya dayanan tüm Stalinist hareketin krizine vurgu yaptılar.

Healy, Britanyalı Troçkistleri seferber ediyor

Britanyalı Troçkistler, bu yüzden, 1956 krizine hazırdılar. Healy daha sonra, Kruşçev’in 20. Parti Kongresi’nde yaptığı konuşmada Stalin’i alenen suçladığına dair haberleri ilk kez duyduğu, kışın sonlarındaki o soğuk ve yağmur çiseleyen Cumartesi öğleden sonrasını hatırlayacaktı. Tam metin nihayet Britanya basınında yayımlanınca, Healy, “Gizli Konuşma”nın Troçkist hareketin Stalinizme karşı mücadelesinde kritik bir dönüm noktası olduğunu hemen anladı. Sonunda, 1923 ile 1940 yılları arasında “İhtiyar”ın Sovyet bürokrasisine ve “Stalin’in Tahrifat Okulu”na karşı verdiği kahramanca mücadele, doğrudan birinci ağızdan, yani Nikita Kruşçev’in ağzından doğrulanıyordu.

Healy ne yapılması gerektiğini biliyordu. Küçük örgütünün üyelerinin, Stalinist partinin muhtemelen temas kurabilecekleri her üyesinin bir listesini derlemelerinde ısrar etti. Geçmişte Troçkizm hakkında ne söylemiş olurlarsa olsunlar, Healy parti üyelerine onları ziyaret etmeleri ve Kruşçev’in konuşmasını tartışmaları talimatı verdi. Bizzat kendisi de tren ve araba ile İngiltere, Galler ve İskoçya’nın her yerini gezdi ve 1937’de partiden ihraç edilmesi lehine oy veren eski “yoldaşları” da dahil olmak üzere Komünist Parti üyesi olduğu zaman tanıdığı herkesi aradı. Genç Komünistler Birliği’ndeki günlerinden, bazıları güçlü Sendikalar Kongresi’nde (TUC) yüksek ve kuvvetli mevkilere yükselmiş olan “eski dostlar” ile temasa geçti.

Bu, zaman alıcı, zor ve çoğu zaman sinir bozucu bir işti. Çok fazla kafa sallama, biraz hıçkırık ve hatta ara sıra geçmiş hatalar için özür dileme vardı. Healy, 1930’ların başında yakın bir şekilde çalıştığı bir Komünist Parti üyesini ziyaret etti. Adam, partiden atılmasından sonra Healy ile konuşmayı reddetmişti ve hatta yolları halka açık gösterilerde kesiştiğinde onu “Mosleyci” faşist diyerek alenen rahatsız edecekti. Bu kişi şimdi Nakliye ve Genel İşçi Sendikası’nda önderlik mevkisinde yer alıyordu. Healy, Kruşçev’in konuşmasını paragraf paragraf gözden geçirdi. Healy konuşmayı gözden geçirmeyi bitirdiğinde, artık güçlü olan sendika yetkilisi, “Pekâlâ, Gerry, sanırım bunca yıldır sen haklıydın,” diye yanıtladı. Ama bu kişi, bırakın Stalinistlerden açıkça kopmayı, Troçki’nin itibarının iade edilmesini talep etmeye bile razı değildi. Sendikadaki konumu, Komünist Parti önderliğinin desteğine bağlıydı.

Healy ve Kulüp, birçok zorluğa rağmen, Macaristan’ın istila edilmesinden önce bile Komünist Parti içinde sayıları giderek artan ciddi muhalifler arasında önemli bir varlık oluşturmayı başarmıştı. Healy’nin Troçkizme kazandırdığı KP aydınları arasında Tom Kemp ve Brian Pearce vardı. Healy ve Kulüp ayrıca İşçi Partisi içinde önemli tarihsel meseleleri gündeme getirerek, Sosyal Demokrat reformizme devrimci bir alternatif arayanlar arasında destek kazandı.

Sürecek

Dipnotlar:

[1] Cliff Slaughter, A New Party for Socialism—Why? How? By Whom? On What Programme? Answers to Some Burning Questions—And Some New Questions (Londra: İşçilerin Devrimci Partisi, 1996), s. 68.

* William Shakespeare, Julius Caesar (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007), çeviren: Sabahattin Eyüboğlu.

[2] Workers Press,18 Kasım 1974, s. 12.

[3] Barbara Slaughter’ın David North’a gönderdiği e-posta, 27 Temmuz 2021.

[4] Barbara Slaughter’ın David North’a gönderdiği e-posta, 26 Temmuz 2021.

[5] Barbara Slaughter’ın Sosyalist Eşitlik Partisi’nin kuruluş kongresinin açılışında yaptığı konuşma, Temmuz 2008.

[6] https://www.marxists.org/archive/khrushchev/1956/02/24.htm

[7] Agy.

[8] https://www.marxists.org/archive/fryer/1956/dec/introduction.htm

[9] Age.

[10] Age.

[11] Age.

[12] Bu alıntı, Alison Macleod’un The Death of Uncle Joe kitabının eleştiri yazısından. Yazı, Revolutionary History dergisinde yayımlandı (Cilt 7, Sayı 2). 1944’ten 1957’deki istifasına kadar Daily Worker’da yazan Macleod, Troçkizme ve Gerry Healy’ye şiddetle düşman kaldı. Bu, onun Healy’nin Fryer üzerindeki etkisini (Macleod’un üzüntü duyduğu bir olgu) kabul etmesini daha da önemli kılıyor. Kitap eleştirmeni de Healy’ye düşmandı ve ondan Fryer’in Mephistopheles’i diye söz ediyordu. https://www.marxists.org/history/etol/revhist/backiss/vol7/no2/heisler.html

[13] Aktaran David North, Savunduğumuz Miras, “Pablocu oportünizmin doğası” başlıklı bölümde (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2017), s. 199.

[14] “For a Decisive Turn in France,” International Information Bulletin,November 1952, p. 5.

** Savunduğumuz Miras kitabının çevirmeni Halil Çelik’in notu: Burada, özgün adı In the Days of the Comet [Kuyruklu Yıldız Günlerinde] olan bilim kurgu tarzı bir romana gönderme yapılıyor. 1906 yılında H. G. Wells tarafından yazılan bu romanda, bir kuyruklu yıldızın atmosferde yol açtığı kimyasal değişikliklerin ardından, insanların düşüncelerinde ve davranışlarında gerçekleşen köklü değişim işleniyor. Bu değişim sonucunda, dünyaya sonsuz bir mutluluk ve güzellik egemen oluyor.

[15] Aktaran David North, Savunduğumuz Miras, s. 246-247.

[16] Aktaran David North, Savunduğumuz Miras, s. 252.