Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Afganistan’da “bir insanlık felaketinin ufukta” olduğu uyarısında bulundu. Ülke nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan 18 milyon insan, hayatta kalmak için acil insani yardıma muhtaç durumda.
Guterres yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Her üç Afgan’dan biri bir sonraki öğününün nereden geleceğini bilmiyor. Beş yaşın altındaki tüm çocukların yarısından fazlasının önümüzdeki yıl akut yetersiz beslenme sorunu yaşaması bekleniyor.”
BM’nin Afganistan’a yönelik mevcut 1,3 milyar dolarlık insani yardım çağrısının yalnızca yüzde 39’u finanse edildiğinden, karlar birkaç ay içinde yolları kapatmadan ülkeye yiyecek getirmek için daha fazla finansmana acil bir ihtiyaç var.
Guterres’in sözleri, yabancı uyrukluların ve ABD ve müttefikleriyle bağlantılı Afganların tahliyesine ilişkin haberlerle dolu olan ana akım medyanın, ülkede yaratılan ekonomik ve sosyal yıkım hakkında çok az şey söylendiğinin altını çiziyor.
2001’de başlatılan ABD önderliğindeki savaş ve işgal, Asya’nın açık ara en yoksulu olan yoksul ülkeye karşı CIA tarafından organize edilen ve onun bölgesel ve yerel vekilleri tarafından yürütülen yirmi yılı aşkın gizli operasyonların ardından gelmişti. Afganistan işgali, bahane olarak kullanılan 11 Eylül saldırılarından çok önce planlanmıştı. Savaş, “terörle mücadele” etmek için değil, Washington’ın jeostratejik çıkarlarını ilerletmek – Hazar Havzası’nın petrol zengini eski Sovyet cumhuriyetleri ve Çin ile sınırı olan bir ülkeyi kontrol etmek ve böylece Orta ve Güney Asya’da ABD egemenliğini güvence altına almak için başlatıldı.
Bizzat Afganistan, değeri 1 ile 3 trilyon dolar arasında olduğu tahmin edilen, el değmemiş madenler açısından zengin bir ülkedir.
Afganistan’da ya da NATO ülkelerinde halk tarafından desteklenmeyen bu yağmacı savaş, büyük yalanlarla gizlenen bir saldırı savaşıydı. Uluslararası hukuku ihlal edildi ve sivillerin katledilmesi, şüphelilerin ülkeler arası yasa dışı transferi ve işkence, Guantanamo Körfezi ve CIA’in “kara noktaları” gibi bir dizi başka suç işlendi.
ABD’ye en az 2 trilyon dolara mal olan istila ve işgal, Afganistan ekonomisini mahvetti ve nüfusu yoksulluğa sürükledi. Ülke, 2020’de BM Kalkınma Programı’nın İnsani Gelişme Endeksi’nde 189 ülke arasında dünyanın en yoksul 169. ülkesi arasında yer aldı. Şimdi de ABD ve diğer emperyalist güçler yüzünden daha fazla bir ekonomik çöküşle karşı karşıya.
Amerikan hükümeti, Afganistan’ın 9 milyar dolarlık döviz rezervlerini dondurdu ve Taliban’a ülkenin toplam uluslararası rezervlerinin sadece yüzde 0,1-0,2’sine erişim izni verdi. ABD’nin denetimindeki Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile dünyanın en büyük ikinci para transferi hizmetleri sağlayıcısı olan ABD finansal hizmetler şirketi Western Union, Afganistan faaliyetlerini durdurdu. IMF ayrıca, Özel Çekme Hakları’ndan yakın zamanda onaylanan 340 milyon dolarlık bir hibeyi de dondurdu.
Afganistan’ın para birimi, değerini destekleyen ABD dolarının fiziksel arzı aniden sona erdiği için yüzde 10 düştü. Bankalar büyük ölçüde kapalı kaldı ve yeniden açılan birkaç bankanın dışında birikimlerine erişmeye çalışan uzun insan kuyrukları, Taliban’ın para çekme işlemlerini haftada 200 dolara eşdeğer bir meblağ ile sınırlamasına neden oldu.
Para birimi daha da değer kaybederken, fiyatların fırlaması bekleniyor. Fiyatlar, önümüzdeki aylarda beklenen kıtlık korkusunun ortasında şimdiden yükselmeye başladı. Üç yıl içinde ikinci kez meydana gelen şiddetli kıtlık, mahsul üretiminin yüzde 40 kaybına ve hayvancılık üzerinde ‘yıkıcı bir etkiye’ yol açtı. Mercimek fiyatı iki katından fazla artarken, bitkisel yağ fiyatı ile nohut ve fasulye fiyatı yüzde 25 arttı.
Reliefweb’e göre, bu son krizden önce bile 3,1 milyon çocuk yetersiz beslenmeden mustaripti. Aralık 2020’de Gor ilinde beş yaşın altındaki çocukların yüzde 15,9’u akut yetersiz beslenme sorunu yaşıyordu ve bu çocukların da yüzde 3,4’ü açlığın en ölümcül biçimi olan şiddetli akut yetersiz beslenmeden mustaripti. Çocukların yüzde 45,5’i bodurdu veya kronik olarak yetersiz besleniyordu.
Asya Kalkınma Bankası, istihdam edilenlerin üçte birinden fazlası da dahil olmak üzere nüfusun neredeyse yarısının 2020’de ulusal yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşadığını belirtiyor. Nüfusun yaklaşık üçte biri o kadar şiddetli bir yoksulluk içinde yaşıyor ki, yeterli gıda da dahil olmak üzere yaşamın temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Milyonlarca insan yoksulluk sınırının sadece biraz üzerinde yaşıyor.
Nüfusun yaklaşık yüzde 70’i kırda zar zor geçiniyor. Kırsal bölgelerin sadece yüzde 12’si ekilebilir tarıma ve yüzde 46’sı hayvan otlatmaya uygun. İşgücünün yüzde 40’ından fazlası ya işsiz ya da eksik istihdam ediliyor.
Nüfusun yüzde 70’inden fazlası 25 yaşın altında ve her yıl 400.000 genç işgücü piyasasına giriyor. Kamu işleri ve ordu dışında, var olan işler çoğunlukla düşük ücretli günlük işçilik veya gündelik işler ve bu durum, genç erkeklere, özellikle uyuşturucu kaçakçılığı yapan dış finansmanlı milis gruplarına veya suç çetelerine katılmaktan başka çok az alternatif bırakıyor.
Dünya Bankası’na göre, hükümet harcamalarının yaklaşık yüzde 75’i uluslararası kuruluşlar da dahil olmak üzere diğer hükümetler tarafından finanse ediliyor. Taliban, sağlık çalışanları ve silahlı kuvvetler de dahil olmak üzere hükümet çalışanlarına ödeme yapmaya devam edeceğini söylese de, bunu nasıl yapacağı net değil ve bu durum yüz binlerce Afgan’ı geçim kaynaklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakıyor.
Ülkenin GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 40’ı, genellikle yerel ekonomiyi baltalamaya hizmet eden dış yardımlardan geliyor. Bu, güvensizlik ortamı, kuraklık ve doğal afetlerle birlikte, yoksul çiftçiler haşhaş ekimine ve afyon ticaretine yöneldikçe, Afganistan’ın savaş ağalarının ve uyuşturucu tacirlerinin ekmeğine yağ sürüyor.
Ülkenin zenginliği, yabancı askeri sözleşmelerle büyük kaynak akışından ve iş dünyası üzerindeki kontrollerinden çıkar sağlayan birkaç ailenin elinde. Afganların en zengin yüzde 10’u ekonomiyi ve hükümeti kontrol ediyor.
Aynı zamanda, büyük ölçüde ülkenin güney ve doğu kesimlerinde yürütülen savaş, Afganistan’ın güneyi ve kuzeyi arasında gelir, zenginlik ve ekonomik fırsatlar açısından büyük bir eşitsizlik yarattı.
Kırk yıllık çatışma ve bunun sonuçları, Afganistan’ı dünyanın en büyük sığınmacı kaynağı ülkelerden biri haline getirdi. BM Sığınmacılar Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) belirttiği gibi, Afganlar dünyadaki en uzun süre yerinden edilmiş ve en uzun süre mülksüz kalmış nüfusu oluşturuyor: her dört Afgan’dan üçü hayatları boyunca ülke içinde veya dışında yerinden edilmiş durumda.
Afgan sığınmacıların ezici çoğunluğu, kayıtlı ve kayıtsız yaklaşık üçer milyon kişi olmak üzere Pakistan ve İran’da bulunuyor. Birçoğu Birleşik Arap Emirlikleri’nde ya da Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde veya ABD’de yaşıyor. Ancak ABD’ye kabul edilenlerin sayısı son yıllarda Trump yönetiminin zaten çok düşük olan sığınmacı kabullerini azaltmasından sonra önemli ölçüde düştü. Geçen yıl ABD sadece 604 Afgan sığınmacıyı kabul etti.
Uluslararası Af Örgütü tarafından Ağustos 2020’de yayımlanan bir rapora göre, Afganistan içinde yerinden edilmiş dört milyon insan var. Bu insanların da içme suyu veya sağlık tesisleri gibi temel hizmetlere çok az erişimleri var ve yetersiz barınma, gıda güvencesizliği ve temizlik işlerine yetersiz erişimin ortasında korkunç bir yoksulluk içinde yaşıyorlar. Bu durum pandemiyle beraber daha da tehlikeli bir hal aldı. Kamu tesislerinde sağlık ve tedavi ücretsiz olsa da, aileler hastaneye gitmek için ulaşım masraflarını bile karşılayamıyor.
Son günlerde, UNHCR, NATO askerlerinin çekilmesi ve Taliban’ın ilerlemelerinin ardından Afganistan genelinde kötüleşen güvenlik durumunun Ocak ayından bu yana 360.000 kişiyi daha evlerini terk etmeye zorladığını bildirdi.
Başkan Joe Biden’ın ABD birliklerinin geri çekildiğini açıklamasının ardından Washington’ın kukla rejiminin hızla çökmesine yol açan şey, bu yıkıcı koşulların Afgan halkının bilinci üzerindeki etkisiydi. Eşref Gani hükümetinin hızla düşmesi ancak Afganistan halkına karşı işlenen suçların büyüklüğü ile açıklanabilir. Afganlar toplumlarının mahvedildiğine tanık oldular: doğrudan savaş nedeniyle 170.000 kişi; hastalık, yetersiz beslenme ve kara mayınlarından da dolaylı olarak 360.000 kişi öldü.
Bunlar cezasız kalan dünya çapında tarihsel suçlardır. Bu suçları işleyenler hâlâ ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa ve diğer emperyalist merkezlerde iktidar makamlarında bulunuyor.