DEUK ve Stalinizmin krizi

Bu konferans, 24 Temmuz 2019’da, Sosyalist Eşitlik Partisi (ABD) Yaz Okulu’nda, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin ABD ulusal editörü ve ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önde gelen üyelerinden Barry Grey tarafından verildi.

WRP ile yaşanan bölünmenin siyasi ve teorik kazanımları

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Troçkist çoğunluğunun ulusalcı oportünist İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) liderliğine karşı kazandığı zafer, dünya partisinin proleter enternasyonalist temellerini yeniden doğruladı ve güçlendirdi. Bu, Dördüncü Enternasyonal’in, emperyalizmin işçi hareketi içindeki başlıca karşıdevrimci temsilcisi olan Stalinizme karşı uzlaşmaz muhalefet biçimindeki tarihsel tavrını sürdürdü, Stalinist “tek ülkede sosyalizm” doktrinine karşı dünya sosyalist devrimi programını ve sürekli devrim stratejisini savundu.

1982 ile 1986 yılları arasındaki mücadele, uluslararası düzeyde Stalinizmin derinleşen krizi bağlamında ortaya çıktı. Bu, General Jaruzelski’nin Polonya’da sıkıyönetim ilan etmesinin ve 1981 Aralık’ında Dayanışma’nın bastırılmasının ardından geldi.

Stalinizmin krizi ve WRP’nin çöküşü üzerine bir tablo

1964’ten itibaren Sovyet Komünist Partisi’ne ve devlet aygıtına başkanlık etmiş olan Leonid Brejnev, 10 Kasım 1982’de öldü. Ondan üç gün önce, ABD’deki İşçiler Birliği (WL), Ekim-Kasım 1982’de, WRP ile Marksist felsefe ve partinin siyasi çizgisi üzerine farklılıklarını özetlediği belgenin son bölümünü sunmuştu. Brejnev’in yerine KGB başkanı Yuri Andropov geçti.

Andropov, Şubat 1984’te öldü. Aynı ay İşçiler Birliği, Uluslararası Komite’ye, WRP’nin Pablocu çizgisine muhalefetini özetleyen bir başka belge sundu. Andropov’un Yerine Konstantin Çernenko geçti.

Çernenko Mart 1985’te, WRP’nin içindeki krizi yoğunlaştıran ve bir yıl boyunca süren Britanya maden işçileri grevinin sona ermesinden yedi gün sonra ve Aileen Jennings’in, Healy’nin kadroları taciz ettiğine dair mektubunun üzerinden dört ay geçmeden öldü. Çernenko’nun yerini hemen Mihail Gorbaçov aldı.

Gerry Healy

WRP’nin Uluslararası Komite’den ihraç edilmesinden sonraki aylar içinde, Michael Banda Troçki’yi reddedip Stalin’i bir “proleter Bonapart” olarak selamlarken; Gerry Healy, Gorbaçov’u SSCB’deki siyasi devrimin lideri ilan eden Marksist Parti’yi kurdu.

Bölünmeyi, dört yıldan kısa bir süre içinde, Doğu Avrupa’daki Stalinist rejimlerin çöküşü, Çin’deki Tiananmen Meydanı olayları ve iki yıl sonra da Sovyetler Birliği’nin dağıtılması izledi.

Britanya şubesi, 1953 ile 1970’lerin ortaları arasında mücadele ettiği Pablocu görüşleri benimsemekle, dünya emperyalizminin ve onun karşıdevrimci temsilcilerinin, çürüyen Stalinist rejimleri destekleme ve işçi sınıfında bilinçli bir Troçkist muhalefetin gelişmesini engelleme yönündeki yoğun baskısına yanıt veriyordu.

Ama aynı zamanda ters bir tepki de vardı. Bu, her ne kadar dünya kapitalizminin tırmanan krizindeki devrimci potansiyelin en bilinçli düzeydeki ifadesi olsa da, kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bunun için önceki yılların siyasi ve teorik kazanımları temelinde mücadele edilmesi gerekmişti. İşçiler Birliği, Tim Wohlforth’un firarına, Uluslararası Komite’nin Pabloculuğa karşı mücadelesini ve onun üzerinden, Dördüncü Enternasyonal’in kökenlerine ve mücadelesine dair tüm dersleri özümseyip kavrayışını derinleştirerek yanıt vermişti.

En azından 1976’dan beri, birkaç yıldır, Uluslararası Komite içinde iki farklı eğilim olgunlaşıyordu: en bilinçli şekilde İşçiler Birliği tarafından dile getirilen devrimci enternasyonalist ve Troçkist eğilim ile WRP’de yoğunlaşan, giderek artan oranda ulusalcı-oportünist eğilim.

WRP ile bölünmenin ardından Dördüncü Enternasyonal’in sürekliliğinin savunulması ve enternasyonalist temellerinin derinleştirilmesi, Uluslararası Komite’yi, Stalinizmin ortaya çıkan krizini analiz etmek, kapitalist restorasyona karşı çıkmak ve Stalinistlerin yönettiği ülkelerdeki işçi sınıfına devrimci bir program —dünya sosyalist devriminin parçası olacak bir siyasi devrim programı— sunmak açısından güçlü bir konuma yerleştirdi.

Troçki’nin Stalinizme karşı mücadelede attığı programatik temeller

Lev Troçki

Uluslararası Komite, Gorbaçov rejimini ve onun glasnost ve perestroyka politikalarını analiz ederken, kendisini, Lev Troçki’nin bürokrasi ile mücadelesi sırasında geliştirdiği, Sovyetler Birliği’nin ve Stalinist bürokrasinin bilimsel Marksist analizine dayandırdı. Bu bilgi yığını, en bilinçli düzeyde, Sovyet işçi sınıfının kendisini asalak ve despotik rejimin pençesinden kurtarmaya, dünya sosyalist devrimine ve SSCB içinde sosyalist inşa yoluna geri dönmeye yönelik devrimci arayışını somutlaştırıyordu.

Uluslararası Komite’nin yanıtı, kendilerini Gorbaçov’un kapitalist restorasyoncu programına uyarlayan eski Britanya şubesi de dahil olmak üzere, revizyonizmin tüm çeşitlerinin izlenimci yanıtlarıyla taban tabana zıttı. Hiçbir şey, Healy’nin sözde “biliş pratiği”nin anti-Marksist ve oportünist içeriğini, onun Gorbaçov’u SSCB’deki “siyasi devrim”in lideri ilan etme telaşından daha açık bir şekilde ortaya koyamazdı.

Dördüncü Enternasyonal’in tarihsel deneyimlerinin özümsenmesine dayanan kadro eğitimi anlayışı, WRP’nin yozlaşmasına karşı mücadelede billurlaştı. Bu anlayış, David North’un 1982 sonbahar ve kışında yazdığı Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi’nde şöyle özetlenmektedir:

Kadro eğitiminin can damarı, partiye katılan herkesin, Marksist hareketin tarihsel sürekliliğini ifade eden devrimci ilkelere bilinçli bağlılığıdır. “Tarihsel süreklilik”ten söz ederken, uluslararası hareketimizin Stalinizme, Sosyal Demokrasiye, revizyonizme ve işçi sınıfının bütün diğer düşmanlarına karşı kesintisiz siyasi ve ideolojik mücadele zincirini anlıyoruz. …

Bütün bu tarihi kolektif biçimde özümsemeye çalışmayan bir önderlik, işçi sınıfına yönelik devrimci sorumluluklarını layıkıyla yerine getiremez. Troçkist hareketin tarihsel gelişiminin gerçek bilgisine sahip olmaksızın diyalektik maddeciliğe yapılan göndermeler, yalnızca boş olmakla kalmaz; böylesi boş göndermeler, diyalektik yöntemin gerçek bir çarpıtmasına zemin hazırlarlar. Teorinin kaynağı düşüncede değil; nesnel dünyadadır. Bu yüzden, Troçkist hareketin gelişmesi sınıf mücadelesinin taze deneyimlerinden türer ve hareketimizin tarihsel olarak edinilmiş bütün bilgisi bu deneyimler üzerine yerleştirilmiştir. (vurgular aslında) [1]

Troçkist hareketin tüm tarihini bu konferansın sınırları içinde incelemek mümkün değildir. Ancak bazı merkezi hususlar tespit edilmelidir.

Sovyetler Birliği, Bolşevik Parti’nin önderlik ettiği ve geniş köylü kitlesinin desteğini alan Rus işçi sınıfının burjuva Geçici Hükümet’i devirdiği, işçi ve asker sovyetleri aracılığıyla iktidarı kendi ellerine aldığı ve bir işçi devleti kurduğu Ekim 1917 sosyalist devriminin ürünüydü. Rusya’da işçi sınıfının zaferi, dünya sosyalist devrimine doğru ilk hamleydi ve Bolşeviklerin önderliğinde devrime rehberlik eden strateji ve taktikler, dünya sosyalist devrimi programına dayanıyordu.

Bu nedenle, Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler, çarlığı devirme mücadelesini, milliyetçiliği ve emperyalist dünya savaşını desteklemeye yönelen İkinci Enternasyonal’e karşı uzlaşmaz bir mücadeleyle ve yeni bir (Üçüncü) Enternasyonal kurma (1919’da kuruldu) mücadelesiyle birleştirdiler.

Şubat 1917’de çarın devrilmesinin ve sovyetleri kontrol eden Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler tarafından bir burjuva hükümetin kurulmasının ardından Lenin Bolşevik Parti’ye Troçki’nin sürekli devrim teorisi doğrultusunda yeniden yön verdi. Bu, onun emperyalist savaşın patlak vermesine ve İkinci Enternasyonal’in ihanetine ilişkin analizi ve savaşın dünya sosyalist devriminin bekleme odası olduğu sonucuna varmasıyla hazırlanmıştı.

Lenin’in Nisan Tezleri, özünde sürekli devrim perspektifini benimsiyordu; Rusya’daki demokratik devrim ancak işçi sınıfını iktidara getirecek bir sosyalist devrim biçimini alabilirdi. İşçi devleti ancak devrimin Batı’nın ileri kapitalist ülkelerine yayılması için mücadele ederek kendisini kapitalist gericiliğe karşı savunabilir ve sosyalizmi kurabilirdi.

Troçki, 1923’te, gelişen ve baş temsilcisi Stalin olan devlet ve parti bürokrasisine karşı mücadeleye, bürokratizme karşı bir mücadele olarak başlamıştı. O, bürokratik eğilimlerin hızla büyümesinin, her şeyden önce, 1917’yi takip eden Avrupa devriminin Almanya, Macaristan, İtalya, Bulgaristan ve başka yerlerdeki yenilgilerinin ve bunun sonucunda emperyalist kuşatma altındaki ilk işçi devletinin tecrit edilmesinin sonucu olduğunu açıkladı. Bu, çarlıktan miras kalan geri kalmışlıkla —Rusya büyük çoğunlukla bir köylü ülkesiydi— ve yedi yıllık savaş ve iç savaşın ülkeye ödettiği hem insani hem de ekonomik korkunç bedel ile birleştiğinde, işçiler için elverişsiz; küçük burjuva ve burjuva toplumsal güçlerin büyümesi için ise elverişli koşullar yaratmıştı.

Troçki, işçi devletinin proleter enternasyonalist temellerini güçlendirerek, sovyetlerde ve partide işçi demokrasisinin boğulmasına karşı çıkarak ve planlı bir sanayileşme programı için mücadele ederek proleter güçleri kuvvetlendirmek ve Yeni Ekonomi Politikası (NEP) adlı zorunlu geri çekilme döneminde büyüyen zengin köylülüğün ve yarı kapitalist unsurların etkisini zayıflatmak için Sol Muhalefet’i kurdu. NEP, 1921’de Lenin ve Troçki tarafından, işçi sınıfı ile köylülük arasında bir gedik oluşmasını önlemek için sınırlı kapitalist ilişkilere izin vererek, bu zorunlu geri çekilmenin Sovyetler Birliği’nin Batı’daki işçi sınıfının zaferine kadar dayanmasını sağlayacağı düşüncesiyle kabul edilmişti.

1924 sonlarında, Stalin’in Buharin’in desteğiyle “tek ülkede sosyalizm” “teorisini” ilan etmesiyle asli bir dönüm noktasına gelindi. Bolşevizmin programının bu şekilde toptan terk edilmesi, parti ve devlet aygıtı içinde ulusalcı bir tepkiyi dile getiriyordu. Bu, dışarıda emperyalizmin, SSCB içinde ise kır ve şehirlerdeki küçük burjuva güçlerin basıncını yansıtıyordu. Ayrıca, bürokrasinin, işçi kitlelerine karşı, ayrı ve ayrıcalıklı bir toplumsal katman olarak çıkarlarının daha fazla bilincine vardığını gösteriyordu.

Lev Troçki, 1930’da, “Tek ülkede sosyalizm”in gerici içeriği hakkında şöyle yazmıştı:

Marksizm kendisine kalkış noktası olarak aldığı dünya ekonomisine, ulusal parçaların basit bir toplamı olarak değil, iş bölümünün uluslararası bir nitelik kazanması ve bağımsız bir gerçeklik olarak bakar. Kapitalist toplumun üretici güçlerinin gelişimi çoktan beri ulusal sınırların dışına taşmış durumdadır. Emperyalist savaş (1914–1918) bu gerçeğin bir ifadesidir. Üretim tekniği açısından sosyalist toplum, kapitalizmden daha yüksek bir düzeyi temsil etmelidir. Ulusal olarak tecrit edilmiş bir toplum kurmayı amaçlamak, geçmişteki tüm başarılara rağmen, üretici güçleri kapitalizme göre daha geriye itmek olur. (vurgular aslında) [2]

“Tek ülkede sosyalizm” doktrini, Troçki’ye ve sürekli devrime yönelik kirli bir saldırıyla birleştirildi. Bu saldırıya Stalin ve onun bürokrasideki müttefikleri –bir dönem Kamenev ve Zinovyev– önderlik etmişti. “Troçkizm” olarak bilinen şey, bilimsel sosyalizmin temel perspektifinin ulusalcı bir şekilde reddedilmesine karşı dünya sosyalist devrimi programının Marksist ve enternasyonalist bir savunması olarak ortaya çıktı.

“Tek ülkede sosyalizm”, özünde, sosyalist devrimin uluslararası ölçekte gerçekleşebilirliğinin inkârıydı ve dünya emperyalizmine uyarlanmayı temsil ediyordu. Bu, kaçınılmaz olarak, işçi sınıfının hem SSCB’de hem de uluslararası düzeyde, küçük burjuva ve burjuva güçlere tabi kılınmasını içeriyordu. Bu programın mantığı, Üçüncü Enternasyonal’i ve onun şubelerini, dünya çapında kapitalizmi devirme araçlarından, kendisini SSCB’de sağlama almış olan bürokrasinin dış politika uzantılarına dönüştürmesiydi. Bu, Komintern partilerinin ileri kapitalist ülkelerde sosyal demokrat ve sendikal bürokrasilere; sömürge ülkelerde ise ulusal burjuva önderliklere tabi kılınması anlamına geliyordu.

Bu programın feci sonuçları, Britanya Komünist Partisi’nin 1926 genel grevinde sendika bürokrasisine tabi kılınması ve grevin ihanete uğramasına katkı yapmasıyla ve 1925–1927 devriminde Çin işçi sınıfının yenilgisiyle hızla ortaya çıktı. Çin Komünist Partisi, Kremlin’in emriyle, Menşevik “dört sınıf bloğu” programını benimsediği ve kendisini Çan Kay-şek’in burjuva milliyetçisi Kuomintang’ına tabi kıldığı için bu büyük devrim kana bulandı. Troçki ve Sol Muhalefet bu çizgiye kararlılıkla karşı çıkmış ve onun kaçınılmaz feci sonucu konusunda uyarıda bulunmuştu.

Bu uluslararası yenilgiler Sovyetler Birliği’nin yalnızlığını arttırdı ve rejiminin iç çelişkilerini yoğunlaştırdı. Sol Muhalefet’in devlet planlaması temelinde daha hızlı sanayileşme politikasına karşı, Stalin ve Buharin tarafından pohpohlanan zengin köylüler, kulaklar, şehirleri aç bırakmakla tehdit eden bir tahıl grevi gerçekleştirdiler. 1928’den itibaren Stalin, çılgınca “Üçüncü Dönem”in maceracı aşırı sol politikalarına yöneldi. Ülke içinde bu politika, tarımın şiddetli bir şekilde ve zorla kolektifleştirilmesine odaklandı. Bu, Sovyet tarımına zarar veren ve SSCB’nin asla gerçekten etkisinden kurtulamadığı bürokratik olarak uygulanan bir operasyon oldu.

Britanya ve Çin’deki yenilgiler, Sol Muhalefet’in Stalin’in ulusalcı ve oportünist yönelimine yönelik eleştirilerinin doğruluğunu kanıtladı. Yine de bu olaylar, Sovyet işçi sınıfının cesaretini kırdığı, pasifliğini ve sosyalist devrimi Rusya sınırlarının ötesine genişletme mücadelesine yönelik şüpheciliği artırdığı için, SSCB içinde Sol Muhalefet’in konumunu nesnel olarak zayıflatırken bürokrasinin konumunu güçlendirdi. Dolayısıyla, bu yenilgiler, toplum, devlet ve parti aygıtı içindeki sağcı ulusalcı güçler lehine işçi sınıfının sınıfsal konumunu daha da zayıflattılar.

Stalin, bu yenilgilerin etkisinden yararlanarak Troçki’yi ve Sol Muhalefet’i 1927’de Sovyet Komünist Partisi’nden ihraç etti. Troçki 1928’de ücra Alma Ata’ya sürgüne gönderildi ve 1929’da Sovyetler Birliği’nden sınır dışı edildi.

Stalinist rejim, dış politikada karşıdevrimci bürokrasilere ve partilere sağ-merkezci uyarlanmayı sosyal demokrasiye karşı aşırı sol sekter bir tutumla değiştirdi: Milyonlarca Alman işçisinin bağlılığını koruyan Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ni (SPD) “sosyal faşist” ve Hitler’in Nazilerinin “ikizi” olarak damgaladı. Ultra radikal görünüşün arkasında, bu politika, faşizmin yükselişine morali bozuk ve kaderci bir tepkiyi, sosyal demokratları işçilerin önünde teşhir etmek ve SPD’nin destekçilerini muhafazakâr bürokrasiden koparmak için gerçek bir mücadele yürütmeyi reddetmeyi temsil ediyordu.

Komintern ve Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) Stalinist önderliği, Troçki’nin, KPD’nin sosyalist devrim programını savunup pratikte SPD önderliğinin korkaklığını ve ihanetini teşhir ederken, işçi sınıfının tüm gücünü Nazi tehdidine karşı seferber etmek üzere SPD ile bir birleşik cephe kurma çağrısını reddetti. Bu devasa ihanet, işçi sınıfını felç etti ve Hitler’in tek bir kurşun sıkılmadan iktidara gelmesi felaketine yol açtı.

Faşizmin, Marx ve Engels’in ülkesinde ve dünyadaki ilk kitlesel sosyalist partinin yuvasında kazandığı zafer, Almanya Komünist Partisi’nin iflasını göstermiş oldu. Komintern’in felakete yol açan politikaları onaylaması ve Üçüncü Enternasyonal’in tek bir şubesinin bile Alman yenilgisinin tartışılmasını talep etmemesi, Troçki’ye Üçüncü Enternasyonal’in devrimci bir parti olarak öldüğünü ve düzeltilemeyeceğini ispat etti. Komintern, uluslararası işçi hareketi içinde dünya burjuvazisinin bir aracı haline gelmişti.

1933 yılına kadar Sol Muhalefet, KPD’den resmen ihraç edilmiş ve siyasi olarak yasaklanmış olmasına rağmen, kendisini parti ve Üçüncü Enternasyonal içinde bir hizip olarak görüyordu. Muhalefet, parti saflarını ve işçileri bürokrasiye karşı seferber etme, bürokrasiyi önderlikten uzaklaştırma, partiyi ve Enternasyonal’i düzeltme, onları dünya sosyalist devrimi programına döndürme ve işçi devleti içinde işçi demokrasisini yeniden kurma politikası uğruna mücadele etmişti.

Artık Troçki, yeni bir Enternasyonal’i, yani Dördüncü Enternasyonal’i inşa etmek için gerekli mücadeleye başlamıştı.

Almanya’daki felaketten sonraki iki yıl içinde Stalin, “Üçüncü Dönem”in aşırı sol politikalarını bıraktı ve “halk cephesi”nin sınıf işbirlikçisi ve apaçık karşıdevrimci politikasını benimsedi. Batılı emperyalist güçlerle uzlaşma ve SSCB’ye yönelik Nazi tehdidine karşı ortak bir cephe inşa etme girişiminde bulunan Komintern, 1935’te “savaş ve faşizme karşı halk cephesi” politikasını ilan etti. Her ülkede işçi sınıfını sözde “demokratik” burjuvaziye tabi kılma ve sosyalist devrim için mücadeleden vazgeçme biçimindeki bu program, işçi sınıfının bir ülkeden diğerine, özellikle İspanya’da ve Fransa’da direnişini sabote etti; faşizmin yayılmasına ve ikinci bir emperyalist dünya savaşının patlak vermesine neden oldu.

Sovyetler Birliği içerisinde ise Stalin, 1936’da başlayan ve bir terör devrinin en önemli unsuru haline gelen Moskova temizlik duruşmalarını başlattı. Ekim Devrimi’nin neredeyse tüm liderleri, ülke içindeki tüm gerçek sosyalist unsurlar, sosyalist aydınlar, sanat camiası, birçok önde gelen akademisyen ve bilim insanı yok edildi. Asıl olarak emperyalist güçleri Sovyetler Birliği’nden korkacak bir şeyleri olmadığına ikna etmek için, yüz binlerce komünist Stalinist bürokrasi tarafından katledildi.

Troçki’nin dediği gibi, bir “kan nehri” Dördüncü Enternasyonal’i Stalinizmden ayırıyordu.

Mart 1987’de, SSCB’de Neler Oluyor? Gorbaçov ve Stalinizmin Krizi başlıklı açıklamada DEUK şöyle yazmıştı:

“Tek ülkede sosyalizm” artık uluslararası işçi sınıfını bürokrasinin diplomasisine tabi kılmanın bilinçli bir karşıdevrimci politikası haline gelmişti. Bu, tam ifadesini, dünya burjuvazisinin “demokratik” kesimleriyle ittifaklar kurma lehine proleter devrimin açıkça reddedildiği Stalinist halk cephesi politikasında buldu. Halk cepheciliği, tarihteki en büyük komünist katliamıyla el ele gitti. [3]

İhanete Uğrayan Devrim

Troçki, İhanete Uğrayan Devrim adlı anıtsal çalışmasında Dördüncü Enternasyonal’in kuruluşunun bilimsel Marksist temelini ortaya koydu. David North, Troçki’nin çalışmasının 1991 baskısına önsözünde şunları yazdı: “İhanete Uğrayan Devrim’in amacı, dünya tarihindeki ilk sosyalist devrimin ürünü olan bir devletin evriminin altında yatan iç çelişkileri ortaya çıkarmaktı.”

Eser, Marksist analizin bir başyapıtıdır. Diyalektik ve tarihsel maddeciliğin, tarihsel olarak eşi görülmemiş bir olgunun analizine; bir işçi devletinin, üstelik emperyalist kuşatma altında bulunan ekonomik olarak geri bir ülkedeki işçi devletinin analizine uygulanmasıdır. Bu, burjuva Sovyetolojisine egemen olan izlenimci ve tartışmalı yorumun tam tersidir. Eserin analizi ve öngörüsü, Sovyetler Birliği’nin Aralık 1991’de Stalinist bürokrasinin tarafından dağıtılmasıyla olumsuz yönden tamamen doğrulandı.

Troçki’nin analizine yol gösteren çizgi, Sovyetler Birliği’ni dünya sosyalist devriminin tarihsel sürecinin bir parçası olarak kavrayışıdır. Gerçek şu ki, Sovyet toplumunun ve siyasetinin doğası, dünya ekonomisinden ve uluslararası sınıf mücadelesinden ayrı düşünülemezdi.

Troçki, analizine ulusallaştırılmış sanayi ve ekonomik planlama temelinde “başarılmış olanları” özetleyerek başlar. Rakamlar sarsıcıdır ve Sovyetler Birliği’nde kısa bir süre içinde ve son derece elverişsiz uluslararası koşullara rağmen ekonomik hayatın muazzam dönüşümünü göstermektedir. Troçki, 1929 Wall Street çöküşünden sonraki altı yıl içinde ABD’de sanayi üretiminin yüzde 25 oranında düştüğünü, SSCB’de ise yüzde 250 oranında arttığını belirtir; Ağır sanayi, 1925 ile 1935 yılları arasında üretimi 10 kattan fazla artırmıştır.

Troçki şöyle yazar:

Sanayide elde edilen dev başarılar, tarımda çok büyük şeyler vaat eden adımlar, eski sanayi kentlerinin olağanüstü büyüyüşü ve bunlara yenilerinin eklenmesi, işçi sayısının hızla artması, kültür düzeyinin ve kültürel taleplerin yükselmesi; işte Ekim Devrimi’nin kuşku duyulmayacak sonuçları, eski dünya kâhinlerinin insan uygarlığının mezarı olarak görmeye çalıştıkları devrimin sonuçları bunlardır. Artık burjuva iktisatçılarıyla tartışacağımız bir şey kalmadı. Sosyalizm zaferi hak ettiğini göstermiştir ve bu Kapital’in sayfalarında değil, yeryüzünün altıda birini oluşturan sınai bir arenada yapılmıştır; kullandığı dil diyalektiğin dili değil, çeliğin, çimentonun, elektriğin dili olmuştur. İç zorluklar, dış darbeler ve önderlik kadrosunun hataları sonucu Sovyetler Birliği çökecek bile olsa—ki bunun olmamasını kuvvetle ümit ediyoruz—hiçbir şeyin yok edemeyeceği şu olgu, geleceğin güvencesi olarak kalacaktır: Geri kalmış bir ülke, on yıldan kısa bir süre içinde tarihte eşine rastlanmayan başarıları, yalnızca proletarya devrimi sayesinde gerçekleştirmiştir. [4]

Ancak Troçki’nin daha sonra açıkladığı gibi, bu başarılar dünya kapitalist ekonomisinden ayrı düşünülemezdi. Ulusallaştırılmış mülkiyetten ve ekonomik planlamadan elde edilen kazanımlara rağmen, bunlar çok düşük bir başlangıç noktasından yapılmıştı ve Sovyetler Birliği, mal kalitesi, teknik ve özellikle emeğin üretkenliği açısından hâlâ ileri kapitalist ülkelerin çok gerisindeydi.

Dahası, Sovyet ekonomisi ne kadar gelişmiş ve karmaşık hale gelirse, dünya pazarından ve uluslararası iş bölümünden kopuk kaldığı sürece, iç çelişkileri o kadar keskinleşiyordu. Ya da başka bir deyişle, sosyalist devrimi ileri kapitalist ülkelere yayma ihtiyacı daha acil hale geliyordu. Ne var ki, bürokrasi, SSCB dışında meydana gelecek başarılı sosyalist devrimlerin, kendisinin SSCB içindeki egemenliğine karşı devrimci bir işçi sınıfı hareketini teşvik edeceğini anlayarak, tüm gücüyle buna karşı çıkıyordu.

Sovyet ekonomisinin başarıları, Stalinist ulusal ekonomik otarşi programını doğrulamak şöyle dursun, ulusalcı perspektifin iflasına her zamankinden daha sert bir şekilde gösteriyordu.

Troçki’nin Sovyet rejiminin doğası, Stalinist bürokrasinin toplumsal karakteri ve siyasi rolü ve bunların dünya sosyalist devrimiyle ilişkileri hakkında İhanete Uğrayan Devrim’de geliştirdiği temel kavramları ve bu analizden hareketle, Troçki tarafından geliştirilen ve Dördüncü Enternasyonal tarafından benimsenen, Sovyet ve uluslararası işçi sınıfına yönelik politikaları gözden geçirmek önemlidir.

Troçki, Sovyetler Birliği’ni, sonucu uluslararası alanda ve Sovyetler Birliği içinde sınıf mücadelesi tarafından belirlenecek, kapitalizm ile sosyalizm arasında bir geçiş dönemi olan bir “yozlaşmış işçi devleti” olarak nitelendirdi. Troçki, bürokrasinin ihanetlerinin ve despotik yırtıcılığının, Ekim Devrimi’nin temel kazanımlarının yok edilmesi ve kapitalizmin yeni bir biçiminin ya da “bürokratik kolektivizm” gibi terimlerle belirsiz bir şekilde tanımlanan başka bir yeni toplumsal oluşumun ortaya çıkışı anlamına geldiği fikrini reddetti.

Egemen bürokrasi bir sınıf değil, kasttı. İşçi devleti üzerindeki asalak bir döküntüydü. Kökenleri, çarlık rejiminden miras kalan geri ekonomik koşullarında ve uluslararası işçi sınıfının yenilgilerinde yatıyordu. Bürokrasi, ayrıcalıklarını ve egemenliğini, kapitalist ya da tarihsel olarak yeni bir üretim ilişkileri biçimine değil, Ekim Devrimi tarafından kurulan ulusallaştırılmış mülkiyet ilişkilerine dayandırmıştı. Baştan sona karşıdevrimciydi ve reformdan geçirilemezdi ama yine de Ekim tarafından kurulan ulusallaştırılmış mülkiyet ilişkilerini kendi çıkarları için ve karşıdevrimci araçlarla savunmaya çalışıyordu.

Bu, en nihayetinde mümkün değildi. Bürokrasi, Sovyet işçi sınıfı tarafından siyasi bir devrimle alaşağı edilmedikçe, kapitalist dünya pazarının baskısı ve ister askeri ister ekonomik ya da ikisinin birleşimi şeklinde olsun, emperyalist müdahale, işçi devletinin parçalanmasına ve kapitalizmin restorasyonuna yol açacaktı. Bizzat bürokrasi, bu son karşıdevrimci eylemde büyük bir rol oynayacaktı; asalak çıkarlarını kapitalist mülkiyete demirleyerek, yani devlet mülkiyeti üzerindeki sülükler olmak yerine sermayenin sahipleri haline gelerek çıkarlarını daha sağlam bir şekilde güvence altına almak için dünya emperyalizmiyle doğrudan ittifak kuracaktı. Troçki’nin savunduğu anti-Stalinist devrim “toplumsal” değil “siyasi” bir devrimdi, çünkü mülkiyet ilişkileri sistemini değiştirmeyecekti. Bu devrim, asalak bürokrasiyi ortadan kaldırarak mevcut mülkiyet ilişkilerini savunacaktı; devleti yıkmak ve yeni bir sınıf rejimi kurmak yerine, işçi devletinde işçi demokrasisini canlandıracak ve restore edecekti.

Dördüncü Enternasyonal’in bir partisinin önderliğindeki Sovyet işçi sınıfı, bürokrasiyi fiziksel olarak devirmek, onu sovyetlerden temizlemek, sovyet demokrasisini yeniden kurmak, planlı ekonominin tüm bürokratik deformasyonlarını ve kötüye kullanımlarını sona erdirmek ve SSCB’yi dünya sosyalist devriminin proleter enternasyonalist programına geri döndürmek zorundaydı.

Troçki, siyasi devrimin ayaklanmacı ve barışçıl olmayan karakterini gizlemedi. Asıl Pablocuların ve onların WRP önderliğinde ortaya çıkan dönek benzerlerinin aksine, Troçki, egemen kastın “öz reform” olasılığını reddetmişti. Troçki, İhanete Uğrayan Devrim’de şöyle yazar: “Bu bunalımın barışçı bir çıkış yolu yoktur. İblisin kendi isteğiyle kendi pençelerini kestiği hiçbir zaman görülmemiştir. Sovyet bürokrasisi mevzilerini kavgasız terk etmeyecektir. Ülke açıkça bir devrime doğru yol alıyor.” [5]

Dördüncü Enternasyonal, bu siyasi devrim için mücadele ederken, Sovyetler Birliği’ni emperyalizme karşı kayıtsız şartsız savundu. Bu, dünya sosyalizmi uğruna mücadelenin bir parçası olarak Ekim Devrimi’nin temel kazanımlarını savunmak açısından elzemdi. Dördüncü Enternasyonal’in Sovyetler Birliği’ni savunması, bürokrasiye herhangi bir taviz vermek bir yana, onun Stalinizme karşı amansız mücadelesinin kritik bir yönünü oluşturuyordu. Dördüncü Enternasyonal, karşıdevrimci bürokrasinin işçi devletinin yıkımını yürüterek emperyalizme hizmetlerini tamamlamasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Sovyetler Birliği’nin savunulması, bürokrasiyi devirmeye yönelik siyasi devrim programına ayrılmaz bir şekilde bağlıydı.

Troçki, Eylül 1939’da, SSCB’deki siyasi devrim ile dünya sosyalist devrimi arasındaki ilişkiyi şöyle özetliyordu:

Bize göre SSCB’nin savunulması dünya devriminin hazırlanması ile çakışıyor. Burada ancak devrimin çıkarlarına ters düşmeyen yöntemlere izin verilebilir. SSCB’nin savunulması, taktik bir görevin stratejik bir görevle ilişkisi gibi, dünya sosyalist devimi ile ilişkilidir. Bir taktik, bir stratejik hedefe tabidir ve ikincisiyle hiçbir şekilde çelişemez…

Bizim için Sovyet bürokrasisini devirme sorununun, SSCB’deki üretim araçlarında devlet mülkiyetini koruma sorununa tabi olduğunu; bizim için SSCB’deki üretim araçlarında devlet mülkiyetini koruma sorununun dünya proleter devrimi sorununa tabi olduğunu bir an için bile gözden kaçırmamalıyız. [6]

Troçki, Sovyetler Birliği analizini ve bu analizden çıkan eylem programını, rejimin tarihsel kökenlerinden ve sosyoekonomik temellerinden kaynaklanan temel çelişkilerinin diyalektik ve tarihsel maddeci bir incelemesine dayandırdı. İhanete Uğrayan Devrim’in “İşçi Devletinin İkili Karakteri” başlıklı bölümünde Troçki, Ekim Devrimi tarafından kurulan ve işçi devleti tarafından savunulan mülkiyet biçimlerinin, üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinden oluştuğunu fakat ekonomisinin maddi geri kalmışlığının, Sovyetler Birliği’nin kendi kaynaklarına dayanarak kıtlığı ve dolayısıyla eşitsizliği aşmasını imkânsız hale getirdiğini açıklar. Sonuç olarak, kapitalist bir değer ölçüsüne (ücretlere) dayanan dağıtım kuralları, burjuva kaldı.

Troçki şöyle yazar:

Sosyalist dönüşüm görevini üstlenen devlet, eşitsizliği, yani bir azınlığın ayrıcalıklarını zor yoluyla savunmaya itildiği ölçüde, bir burjuvazisi olmasa bile bir “burjuva” devleti olarak kalır. Bu sözler ne övgüdür ne de sövgü; sadece şeyleri gerçek adlarıyla anmaktır…

Devlet daha baştan dolaysız ikili bir karakter taşır: Üretim araçlarında toplumsal mülkiyeti savunduğu ölçüde sosyalisttir; tüketim maddelerinin bölüşümü, kapitalist bir değer ölçüsüne ve bundan doğan bütün sonuçlara uygun biçimde yapıldığı ölçüde burjuvadır. Böylesine çelişik bir niteleme, dogmatik ve skolastik kafaları dehşete düşürebilir; onlara sadece üzüntülerini paylaştığımızı söylemekte yetineceğiz. [7]

Ardından bürokrasiyi “eşitsizlik polisi” olarak adlandırarak şunları yazar:

Bürokratik iktidarın temeli, tüketim maddelerinin yetersizliği ve bu yetersizlikte kaynağını bulan her şeye karşı mücadeledir. Mağazada bol miktarda mal bulunduğunda alıcılar canları istediği zaman alışveriş yapmaya gelebilirler. Mal kıt olduğundaysa kapıda kuyruk oluşturmak zorunda kalırlar. Kuyruk yeterince uzadığında düzeni tesis etmek için polis memuru gerekir. İşte Sovyet bürokrasisinin gücünün başlangıç noktası budur. Malı kime vereceğini, kimi bekleteceğini o “bilir.” …

Sovyet Termidorunun anlamı artık gözümüzde daha belirginleşiyor. Kitlelerin yoksulluğu ile kültürel geriliği, elinde koca bir sopa tutan şefin tehditkâr görünümünde yeniden somutluk kazanıyor. [8]

İşçi devletinin totaliter bir bürokrasi biçiminde yozlaşmasının temel nedeni, dünya sosyalist devriminin gecikmesi ve bunun sonucunda SSCB’nin tecrit edilmesiydi. Bu ikilem, Stalinist rejimin “tek ülkede sosyalizm” ulusalcı programına dayanan karşıdevrimci politikalarıyla pekiştirildi ve ağırlaştırıldı.

Bu tecridi sona erdirmenin ve işçi devletinin krizini çözmenin iki yolu vardı: ya Ekim’de kurulan toplumsallaşmış mülkiyet ilişkilerinin ortadan kaldırılması ve Sovyetler Birliği’nin dünya kapitalizminin bünyesiyle bütünleştirilmesi yoluyla —yani, karşıdevrimci yolla— ya da bürokrasinin işçi sınıfı tarafından devrilmesi, Sovyet demokrasisinin restorasyonu ve dünya sosyalist devrimi programına dönüş yoluyla; yani Dördüncü Enternasyonal’in uğruna mücadele ettiği devrimci yolla.

Troçki, Geçiş Programı’nda bu analizi kısa ve öz olduğu kadar parlak bir şekilde özetliyordu:

Sovyetler Birliği, Ekim Devrimi’nden bir işçi devleti olarak çıktı. Sosyalist gelişim için gerekli bir önkoşul olan üretim araçlarının devlet mülkiyetine geçmesi, üretici güçlerin süratle gelişmesi olanağını yarattı. Fakat aynı zamanda işçi devleti aygıtı tam bir yozlaşmaya uğradı: işçi sınıfının bir silahı olmaktan, işçi sınıfına karşı bürokratik şiddet ve giderek ülke ekonomisinin sabote edilmesi için bir silaha dönüştü. Geri ve tecrit olmuş bir işçi devletinin bürokratikleşmesi ve bürokrasinin tam yetkili ve ayrıcalıklı bir kasta dönüşümü, tek ülkede sosyalizm teorisini, yalnızca teoride değil bu kez pratikte de, en ikna edici çürütülmesini oluşturur.

Böylelikle SSCB dehşet verici çelişkiler taşımakta ama hâlâ yozlaşmış bir işçi devleti olarak kalmaktadır. Toplumsal teşhis bu yöndedir. Politik gelişme için iki tahmin yürütülebilir: ya bürokrasi giderek dünya burjuvazisinin işçi devletindeki organı haline gelerek yeni mülkiyet biçimlerini devirecek ve ülkeyi kapitalizme geri sürükleyecek; ya da işçi sınıfı bürokrasiyi ezerek sosyalizme giden yolu açacaktır. [9]

Dördüncü Enternasyonal’in Stalinizm analizine revizyonist saldırı: Devlet kapitalizmi ve Pabloculuk

Sovyetler Birliği’nin ve Stalinist bürokrasinin doğası sorunu, neredeyse kurulduğu 1938 Eylül’ünden bu yana Dördüncü Enternasyonal içindeki tartışmaların ve mücadelelerin merkezinde yer aldı. 23 Ağustos 1939’da Stalin-Hitler paktının imzalanması ve bir hafta sonra İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Dördüncü Enternasyonal’in programına yönelik ilk büyük revizyonist saldırının vesilesi oldu. Sosyalist İşçi Partisi (SWP) içinde Max Shachtman ve James Burnham önderliğindeki küçük burjuva bir hizip, bu olayların Sovyetler Birliği’nin “emperyalist” karakterini gösterdiğini ve Dördüncü Enternasyonal’in SSCB’yi emperyalizme karşı savunma çağrısını geri çekmesi gerektiğini ilan etti.

Bu muhalefet, savaşa girmeye hazırlanan ABD emperyalizminin ihtiyaçları ile uyumlu olarak, radikal orta sınıf içindeki sağa kaymayı yansıtıyordu. Stalin’in Hitler’le yaptığı pakt, bürokrasinin krizini ve uluslararası işçi sınıfını tamamen hor görmesini ifade ediyordu ancak bu, SSCB’nin toplumsal temellerinde bir değişiklik olduğu anlamına gelmiyordu. Burnham ve Shachtman, radikal orta sınıfın büyük kısmıyla birlikte, GPU İspanya’da burjuva “halk cephesi” hükümetini savunmak için devrimcileri öldürüp işçi sınıfını acımasızca bastırarak Franco’nun zaferine yol açarken, SSCB’yi savundular. Aynı şekilde, Stalin, Moskova’daki temizlik duruşmaları sırasında 1917 Devrimi’nin önderlerini ve yüz binlerce sosyalisti yok ederken de SSCB’yi savundular. Ancak bürokrasi sinik bir şekilde yönelimini “demokratik” emperyalistlerden faşist emperyalistlere çevirince SSCB’yi savunmayı reddettiler.

SWP içindeki 1939–40 hizip mücadelesi sırasında Troçki, bürokrasinin kendisini yeni bir “bürokratik kolektivist” egemen sınıfa dönüştürmüş olduğu iddiasının, bütün bir tarihsel çağ boyunca bir sosyalist devrim olasılığından vazgeçmek anlamına geldiğini açıkladı. Bürokrasi yeni bir egemen sınıfı somutlaştırıyorsa, bu, onun üretici güçlerin tarihsel olarak zorunlu bir gelişiminin taşıyıcısı olması gerektiği anlamına gelirdi. Dolayısıyla bu, işçi sınıfı yeni ve daha yüksek, sosyalist bir üretim tarzının tarihsel ve devrimci taşıyıcısı değil, demekti. Sosyalist devrim tarihsel gündemin dışındaydı. Savaşlar ve devrimler çağı ve dünya sosyalizmine geçiş dönemi olarak emperyalizm kavrayışı yanlıştı ve bunun terk edilmesi gerekiyordu.

Bu, tam bir şüphecilik ve siyasi moral çöküntüsünün bir ifadesiydi ve anti-Stalinist biçimine rağmen, emperyalizme olduğu kadar Stalinist bürokrasiye de bir teslimiyetti.

1940’ların sonlarında Michel Pablo ve Ernest Mandel’in önderliğinde ortaya çıkan Pablocu tasfiyecilik, ters yüz edilmiş devlet kapitalizmi biçimini almış tehlikeli bir küçük burjuva eğilimdi. Stalinizmin karşıdevrimci olarak nitelendirilmesini reddediyor ve bunun yerine ona devrimci bir rol atfederek, Dördüncü Enternasyonal’in işçi sınıfının benzersiz ve tek devrimci önderliği olarak tarihsel gerekliliğini yadsıyordu. Dördüncü Enternasyonal’in Stalinist rejimi devirmek için yaptığı siyasi devrim çağrısını tanımıyor; bunun yerine, bürokrasi içindeki “ilerici” bir hizbin, bir taraftan işçi sınıfının, diğer taraftan emperyalizmin basıncı altında, rejimi “de-Stalinize” edebileceğini ve onu devrimci yola geri sokabileceğini iddia ediyordu.

Devlet kapitalizmi ile Pabloculuğun ortak noktası ise, işçi sınıfının devrimci rolünün reddiydi. Pablocular, Dördüncü Enternasyonal’in kendisini Stalinist ve Sosyal Demokrat partiler ile sömürge ülkelerdeki burjuva milliyetçi hareketler içinde tasfiye etmesini talep ettiler.

DEUK’un, Fourth International dergisinin Temmuz-Aralık 1989 tarihli başmakalesinde yazdığı gibi:

Son tahlilde, Pablocu oportünizm, Stalinistlerin uluslararası işçi hareketine geçici olarak egemen olmasına teslimiyeti temsil ediyordu. Bu teslimiyet, en kesin teorik ifadesini, Pablo ve Mandel’in 1951’de “nesnel toplumsal gerçeklik asıl olarak kapitalist sistem ile Stalinist dünyadan oluşmaktadır” şeklindeki meşhur ilanında buldu. Bu şekilde, Pablocu oportünistler, Stalinizme devasa bir tarihsel misyon bahşettiler ve dolayısıyla proletaryanın ve onun gerçek Marksist öncüsü olan Dördüncü Enternasyonal’in bağımsız devrimci rolünü reddettiler. [10]

SWP’nin 1953 yılının Kasım ayında dünya Troçkist hareketine yönelik “Açık Mektup”u ile kurulan DEUK, Pablocu tasfiyeciliğe karşı mücadele içinde doğdu. Bununla birlikte, Troçkist hareket içinde revizyonizme karşı mücadele, önce SWP’nin 1963’te Pablocularla yeniden birleşmesine, sonra OCI’nin (Enternasyonalist Komünist Örgüt) merkezciliğine ve nihayet 1985–86 bölünmesiyle sonuçlanan ulusalcı oportünizm yoluyla WRP’nin Pabloculuğa teslim olmasına karşı devam etti. Bu siyasi mücadele, öğretiye bağlı Troçkistlerin Uluslararası Komite içindeki küçük burjuva güçler karşısındaki zaferini simgeliyordu.

Troçkizmin ve Marksizmin sürekliliği, genel olarak elverişsiz koşullar —önce hızlı ekonomik büyüme ve ardından hüküm süren siyasi gericilik ve karşıdevrimci bürokrasilerin işçi hareketi üzerindeki egemenliği— altında yürütülen bu mücadeleler sayesinde sağlanmıştır.

WRP Stalinizmi benimsiyor

WRP’nin Pabloculuğa düşmesi, zorunlu olarak Stalinizme giderek daha belirgin bir şekilde uyarlanmayı içeriyordu. WRP, 1980–1981 yıllarında Polonya’da Dayanışma hareketi biçiminde Stalinizme karşı gelişen kitlesel harekete çok az ilgi gösterdi ve buna herhangi bir bağımsız Troçkist müdahaleyi önlemek için DEUK içindeki muazzam nüfuzunu kullandı. Böylece, bürokrasinin devrilmesine yönelik devrimci bir işçi hareketini engellemeye çalışan ve onu reformlar için rejime baskı yapma politikasına yönlendiren Dayanışma’nın sol-reformist hiziplerini yüceltmeleri için alanı Pabloculara bıraktı.

News Line, ülkedeki çalkantılı olayları haber yapması için Polonya’ya bir muhabir göndermeye tenezzül etmezken, 1980’de spor editörünü, Yaz Olimpiyatları’nı haber yapması için hükümet tarafından dostane bir şekilde karşılandığı Moskova’ya gönderiyordu.

WRP, Uluslararası Komite şubelerinden habersiz bir şekilde Sovyet yetkilileriyle yayın anlaşmaları imzaladı. 1982’de News Line, İşçiler Birliği tarafından Bulletin’de yayımlanan Sovyet ekonomisindeki krizin uzun bir analizini yayımlamayı reddetti. Daha önce de Sovyet çelik sanayisindeki koşulları öven bir Novosti basın bültenini eleştirel bir yorum yapmadan yeniden basmıştı.

1983’te WRP, Britanya Komünist Partisi içinde Stalinist gazete Morning Star’ın kontrolü üzerine yaşanan bir hizip mücadelesine müdahale etti ve gazetenin yayın kolunun kontrolünü ele geçirmiş olan bir muhalefet hizbine karşı Avro-Stalinist parti yöneticisini destekledi. News Line, parti aygıtını savunan ve ona karşıdevrimci gazetesinin kontrolünü nasıl geri alacağına dair tavsiyelerde bulunan manşetler attı ve başyazılar yayımladı.

24 Haziran 1983 tarihli News Line, WRP Siyasi Komitesi’nden Britanya Komünist Partisi üyelerine bir “açık mektup” yayımladı ve Morning Star’ın “artık Büyük Britanya Komünist Partisi’nin ve onun kongresinin siyasi denetimi altında olmadığından” yakındı.

1894–85 Britanya madenci grevi sırasında Ulusal Maden İşçileri Sendikası (NUM) başkanı olan Arthur Scargill

WRP’nin “açık mektup”u inanılmaz açıklamalarda bulunuyordu: “parti önderliğinin gazete üzerindeki denetimini kaybetmesi… sadece Komünist Parti’nin yadsınmasını değil, aynı zamanda partinin kurulduğu tarihi temellerin, yani Lenin ve Troçki önderliğindeki 1917 Rus Devrimi’nin ve tarihteki ilk işçi devletinin kurulmasının büyük kazanımlarının da yadsınmasını temsil etmektedir.” [11]

1984–85 Britanya madenci grevi sırasında WRP, İşçi Partisi önderliğine ve Ulusal Maden İşçileri Sendikası’nın (NUM) lideri, eski bir Genç Komünistler Birliği Ulusal Yürütme Komitesi üyesi olan Arthur Scargill’e diz çöktü. Scargill, Muhafazakâr Thatcher hükümetine tam bir teslimiyet temelinde grevi iptal etmeden yaklaşık iki hafta önce, WRP bir Merkez Komitesi bildirisi yayımladı ve şöyle dedi: “İşçilerin Devrimci Partisi Merkez Komitesi, grevdeki tüm madencileri Arthur Scargill ve NUM yöneticilerinin arkasında dimdik durmaya çağırır.”

İhanetten yaklaşık altı hafta sonra Healy, Scargill’e (daha sonra DEUK Uluslararası Kontrol Komisyonu tarafından ortaya çıkarılan) bir mektup yazdı. “Sevgili Arthur” diye başlayan mektupta şunları ifade ediliyordu:

Partimizin pratiğini oluşturan tüm kaynaklar ve teknik olanaklar, NUM’un ve onun başkanı olarak sizin emrinizdedir. Gerekirse, sendikanın istediği her şeyi, kaynaklarımızın izin verdiği kadar, hiçbir karşılık beklemeden basar ve yayımlarız. [12]

Dolayısıyla, Slaughter’ın 26 Kasım 1985 tarihli Friends Hall Toplantısı’nda Stalinist yazar bozuntusu ve Moskova Duruşmaları savunucusu Monty Johnstone ile yaptığı rezil el sıkışması damdan düşercesine gerçekleşmemişti. Bu, Stalinizme birkaç yıldır gelişmekte olan oportünist bir teslimiyetin aleni bir gösterisiydi.

Uluslararası Komite’nin Gorbaçov ve perestroyka analizi

WRP ile Şubat 1986’da bölünmenin tamamlanmasından sadece 13 ay sonra, 23 Mart 1987’de, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un çok övülen glastnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılandırma) programına yönelik kendi Marksist analizini ve ilkeli devrimci Troçkist çizgiyi ortaya koyan bir açıklama yayımladı. Bu, Gorbaçov’un kapitalist restorasyon yöneliminin hâlâ oldukça erken bir aşamasıydı ancak analiz bürokrasinin işçi sınıfı karşıtı, küçük burjuva ve kapitalizm yanlısı yönelimini çoktan göstermişti. Bu analiz takip eden olaylar zinciri tarafından hızla doğrulandı ve Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin hukuki olarak son buldu.

SSCB’de Neler Oluyor? Gorbaçov ve Stalinizmin Krizi başlıklı bu açıklama, Uluslararası Komitenin ilkeli duruşunu ortaya koyarak başlıyordu:

Dördüncü Enternasyonal, Sovyetler Birliği’ni ve Ekim Devrimi’nin kazanımlarını emperyalizme karşı kayıtsız şartsız savunur. Bu savunmanın ancak dünya sosyalist devrimi yoluyla mümkün olduğunu kesin olarak belirtir. Dünya sosyalist devrimi, şu anda Mihail Gorbaçov tarafından başkanlık edilen karşıdevrimci bürokrasiyi devirecek siyasi devrimi tamamlayıcı parçası olarak içermektedir.

Gorbaçov’un burjuva kamuoyu tarafından alkışlanan ve Troçkizmin her revizyonist döneği tarafından tebrik edilen mevcut glasnost programı, bu tarihsel perspektifi zerre kadar değiştirmez.

Gorbaçov, Sovyet işçilerini ve onların çarlığı devirip ilk işçi devletini kurarken elde ettiği kazanımları değil, işçi sınıfından siyasi iktidarı gasp eden bürokratik kastı temsil etmektedir. O, 1917 devrimine önderlik eden Lenin ve Troçki’nin değil, devrimin mezar kazıcısı olan Stalin’in varisidir. Kendisi de hayatı boyunca hizmet ettiği bu bürokrasinin ürünüdür. Bürokrasinin saflarında, kitlelerden yalıtılarak ve işçi sınıfına karşı küçük burjuva düşmanlığıyla iyice yoğrularak yükselmiştir…

Bu burjuva medya saldırısının kanalı işlevi gören ve Gorbaçov’un ulusal politikalarına ilişkin izlenimlerinden yola çıkan çeşitli revizyonist eğilimler, Stalinizmin Troçki tarafından geliştirilmiş bilimsel analizini reddederek, bürokrasinin öz reform potansiyeli hakkında spekülasyon yapıyor.

Dördüncü Enternasyonal, burjuva kamuoyunun bu iddialarını tamamen reddeder ve revizyonistlerin anti-Marksist yöntemine doğrudan karşıt olan kendi analizini geliştirir. Analizimiz, Gorbaçov’un “cazibesi”nden ya da kendisinin kriz içindeki bürokratik rejimini kurtarmayı amaçlayan şu veya bu ulusal önlemden yola çıkmaz. Hareket noktamız, uluslararası proletarya ve dünya sosyalist devrimidir. Gorbaçov ve Sovyetler Birliği, ancak bu uluslararası perspektiften ve Sovyet devletinin kökenleri, gelişimi ve sonraki bürokratik yozlaşması açısından anlaşılabilir. [13]

Mihail Gorbaçov

Açıklama, Stalinist bürokrasinin kökenlerini, özündeki ulusalcı temeli ve uluslararası işçi hareketi içinde emperyalizmin başlıca temsilcisi olarak evrimini inceledikten sonra, Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un “reform” programının altında yatan krizi irdeledi.

Gorbaçov’un “reformları”, politik açıdan, bürokrasinin Polonya’daki olaylarda çok net bir şekilde algıladığı siyasi devrim tehdidine tepkisini somutlaştırıyordu. İşçi sınıfının kemikleşmiş bürokratik kasta yönelik giderek artan muhalefetiyle karşı karşıya kalan Gorbaçov, devlet baskısının sınırlı bir şekilde gevşetilmesi (glasnost) biçiminde, bir bütün olarak bürokrasiyi Sovyet proletaryasına karşı savunma amacıyla bürokrasinin en kötü aşırılıklarına karşı adım atıyordu.

Bununla birlikte, açıklama şunları izah ediyordu:

Gorbaçov’un sözde reform politikası hem Sovyetler Birliği’ndeki işçi sınıfı hem de uluslararası düzeyde işçiler ve ezilen kitleler için sinsi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu, Ekim Devrimi’nin tarihsel kazanımlarını tehlikeye atmaktadır ve bürokrasinin emperyalizmle dünya ölçeğinde karşıdevrimci işbirliğinin derinleşmesiyle bağlantılıdır. [14]

Ekonomik açıdan ise ulusal ekonomik otarşinin gerici çerçevesi, Sovyet ekonomisini içinden çıkılmaz bir krize sürüklemişti. SSCB’de, Ekim Devrimi’nden sonraki 70 yılda üretici güçlerin muazzam büyümesi —bu, üretim araçlarının ulusallaştırılması ve ekonomik planlama ile mümkün olmuştu— eşitsizliği, ayrıcalığı veya bürokratizmi azaltmamıştı.

Emeğin üretkenliği, en ileri kapitalist ülkelerin düzeylerinin hâlâ çok gerisindeydi. Sosyalizm yalnızca bu düzeylerin aşılmasıyla garanti altına alınabilirdi ama bu da ancak, Troçki’nin dikkat çektiği gibi, “kapitalizmin önceki tüm gelişimi tarafından yaratılmış olan dünya çapındaki iş bölümü temelinde” başarılabilirdi. Başka bir deyişle bu, ileri kapitalist ülkelerde işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesiyle mümkündü.

Ocak 1987’de Merkez Komite’ye yaptığı bir konuşmada Gorbaçov, tırmanan ekonomik krizin ana hatlarını çizmişti. 1970’lerin ortalarından beri büyüme oranları keskin bir şekilde düşmüş, beş yıllık plan hedeflerinin çoğu karşılanamamıştı ve Sovyetler Birliği, bilgisayar ve telekomünikasyon devrimleriyle ilişkili ileri teknolojinin geliştirilmesinde Batı’nın çok gerisinde kalmıştı.

Sovyetler Birliği içindeki üretici güçler büyüdükçe, Sovyet ekonomisi dünya ekonomisine daha bağımlı hale gelmişti. 1970 ile 1984 yılları arasında Sovyet ihracatı ve ithalatı sırasıyla altı ve yedi kat büyümüştü. Dünya petrol fiyatlarındaki sert düşüşün SSCB üzerinde yıkıcı bir etkisi oldu. Ülkenin devam eden ekonomik geriliği, yüksek teknoloji ithalatının satın alınması için gerekli dövizi elde etmek üzere enerji ihracatına güvenmeye mecbur olduğu gerçeğinde kendini gösterdi.

Gorbaçov yönetimindeki Stalinist rejim, sosyalizmin SSCB’nin dışına yayılmasına, en az selefleri kadar düşmandı. Böyle bir gelişmeyi kendi yönetimine yönelik ölümcül bir tehdit olarak görüyordu. Uluslararası Komitenin açıkladığı gibi:

Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin gelişmesi ve evriminde ortaya çıkan ekonomik sorunların çözümü, proleter devrimin dünya arenasına yayılmasına ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Teknoloji eksikliği ve sanayi ile tarım arasında süregelen çelişkiler ancak dünya pazarına erişim yoluyla çözülebilir. Sovyetler Birliği’nin bu pazarla bütünleşmesinin yalnızca iki yolu vardır: ya Gorbaçov’un kapitalist restorasyona giden yolu ya da dünya sosyalist devriminin yolu. (Vurgular sonradan eklendi) [15]

Herhangi bir tarafsız gözlemci, Gorbaçov’un kendi sözlerine bakarak, politikalarının işçi sınıfı karşıtı eksenini saptamakta pek zorluk çekmezdi. Örneğin Gorbaçov, Merkez Komitesi’ne yaptığı konuşmada, “çalışmaya göre bölüşüm”ün “sosyalizmin en önemli ilkesi” olduğunu iddia etti.

Bu, sosyalizm ilkesinin “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” olduğunu söyleyen Marksizmin tam bir tahrifidir. Gorbaçov, sosyalizmin sona erdirdiği ve yerini aldığı burjuva bölüşüm normunu sosyalizmin temeli yapıyordu!

Gorbaçov, konuşmasının başka bir bölümünde “asalaklığı” kınadı. Ama asalaklığı bürokrasinin yozlaşması ve yağmasıyla değil, işçi sınıfıyla özdeşleştiriyordu: “Asalak duygular güçlendi ve ücret eşitleme zihniyeti hâkim olmaya başladı. Tüm bunlar, tembellerin hayatını kolaylaştırırken daha iyi çalışabilen ve çalışmak isteyen işçileri vurdu.”

Uluslararası Komitenin açıklaması, Gorbaçov’un perestroyka bayrağı altında yürütülen ilk ekonomik önlemlerini inceledikten sonra şunları ilan ediyordu:

Gorbaçov’un “reformlarının” özü şimdi ortaya çıkıyor. Sovyet işçi sınıfı hareketinden korkan bürokrasi, ekonominin gelişmesinin önünde bulunan ve bizzat bürokrasinin yarattığı engelleri aşmaya çalışıyor.

Burjuva bölüşüm normlarını genişleten, dış ticaretteki devlet tekelini zayıflatan, paranın bireysel girişimler tarafından sermayeye dönüştürülmesinin önünü açan bürokrasi, işçi devletinde dünya burjuvazisinin ajanı işlevi görüyor ve kapitalist restorasyonun yolunu açıyor.

Gorbaçov’un “demokratik” önlemleri —bazı siyasi mahkumların serbest bırakılması, sansürün çok sınırlı bir şekilde gevşetilmesi ve bürokratik aşırılıkların eleştirisi— hiçbir şekilde Sovyet demokrasisini restore etme yönünde bir hareket oluşturmamaktadır. Bunlar, Sovyet entelijansiyasının ve idari görevlilerin geniş katmanları arasında bürokrasi için bir toplumsal taban kazanma girişimidir. [16]

Başlangıçta, sansür ve baskının sınırlı olarak gevşetilmesi, toplumda genel olarak solcu bir tepkiyi tetikledi. Sovyetler Birliği’nin tarihine, Rus Devrimi’ne ve özellikle de karşıdevrimci ve faşist bir ajan olarak iftiraya uğramış ve daha sonra on yıllar boyunca tarihsel ve siyasi söylemden çıkarılmış olan Troçki’nin rolüne ilgi artmıştı. Daha sonra ele alacağımız gibi, DEUK bu gelişmeyi aktif olarak teşvik etmeye çalıştı, Troçkizmin ve Dördüncü Enternasyonal’in tarihini ve programını siyasi olarak etkin hale gelen gençlere ve işçilere sunmak için müdahale etti.

Gorbaçov rejimi, Buharin, Kamenev, Zinovyev, Radek ve Piatakov dahil olmak üzere Stalin tarafından komplo kurulup idam edilen onlarca parti önderinin itibarını iade ederken, Troçki’nin itibarını iade etmeyi reddetti. 1987’de Gorbaçov, Troçki’nin fikirlerinin “özünde baştan sona Lenin’e bir saldırı” olduğunu ilan etti.

Gorbaçov’un kapitalist piyasa ilişkilerini getirerek bürokrasinin toplumsal çıkarlarını savunma çabaları, işçi sınıfı içinde bir muhalefet hareketini tetikledi. Temmuz 1989’da, yüz binlerce Sovyet kömür madencisinin grevi, birkaç gün içinde Sibirya’dan başlayıp Urallar üzerinden Ukrayna’ya kadar yayıldı.

WRP’li dönekler de dahil olmak üzere revizyonistlerin Gorbaçov’u desteklemek ve reformlarının sözde ilerici ve demokratik içeriğine kefil olmak için yaptıkları müdahale gittikçe daha kararlı hale geldi. Ernest Mandel, 1989’da Verso tarafından yayımlanan Perestroyka’nın Ötesinde adlı kitabında, “Sovyet emekçi halkı ve dünya proletaryası açısından, Gorbaçov, bugün SSCB için en iyi çözüm olur,” diye yazmıştı.

Boris Yeltsin’e adadığı 1988 tarihli Yukarıdan Devrim adlı kitabında Tarık Ali şöyle yazıyordu: “Yukarıdan Devrim, Gorbaçov’un, Sovyet seçkinleri içinde bulunan ve programı, başarılı olması durumunda sosyalistler ve demokratlar için dünya çapında devasa bir kazanımı temsil edecek olan ilerici, reformist bir akımı temsil ettiğini savunmaktadır. Gorbaçov’un operasyonunun çapı, gerçekte, 19. yüzyıldaki Amerikan Başkanı Abraham Lincoln’ın çabalarını anımsatıyor.”

Michael Banda

Michael Banda, WRP’yi terk ederek, Troçkist hareketin 1928’den beri yürüttüğü mücadeleyi kınayarak ve Stalin’i “proleter Bonapart” olarak yücelterek, kötü ünlü Neden DEUK’un Bir An Önce Gömülmesi Gerekiyor: 27 Gerekçe’sinin mantığını hızla gözler önüne serdi. Banda, Troçki’nin kapitalist restorasyon uyarılarına “korkunç bir fantezi” olarak saldırıyor ve Gorbaçov’un maiyetindekilerin korosuna katılarak, Gorbaçov’un programını, “bürokratik egemenliğin aşamalı liberalleşmesi ve ekonominin yönetiminin, Sovyet sanayisinde, biliminde ve teknolojisinde (ve işçi sınıfında) yaşanan kapsamlı ve daha önce tanık olunmadık değişimlere uygun olarak merkezdışılaşmasıdır,” diyerek övüyordu.

Gerry Healy ise, Ağustos 1986’da WRP’den Torrance ve Redgraves ile geriye kalanlardan oluşturduğu bir Siyasi Komite toplantısında, Sovyet bürokrasisinin artık Termidorcu olmadığını ve “SSCB’de sola doğru bir dönüş yaşandığını” ileri sürdü. Bu alıntı, Healy’nin, Redgraves ile beraber 1986’nın sonlarında Torrance’ın grubundan ayrılarak kurduğu The Marxist adlı yayının Haziran–Temmuz 1987 sayısında aktarılmıştı. Healy, hayatının son üç yılında, Gorbaçov’u siyasi devrimin lideri olarak alkışladıktan sonra, Sovyet hükümetinin konuğu olarak birden çok kez Sovyetler Birliği’ne gitti.

Ekim 1986’da, Healy’nin grubunun üyesi olan Mick Blakey, bir doküman yayımlayarak şunları belirtiyordu:

Siyasi Devrimdeki bu şiddetli çıkışlarla birlikte, bizzat Sovyetler Birliği içinde, entelijansiyanın bir kesimi arasında, özellikle Omelyanovski, Oyzerman ve İlyenkov tarafından diyalektik maddeciliğin geliştirilmesi söz konusu olmuştur… Bu gelişme bir boşlukta meydana gelmemiş, bürokrasinin solcu bir kesiminin düşüncesine girmiştir. Bugün bu kesim önderlik mevkilerini elinde tutmakta ve bürokrasiyi de-Stalinize etmektedir…

Siyasi devrimin yolda olduğunu ve bunun Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin en üst kademelerinde gün gibi ortada olduğunu iddia ediyorum. [17]

Slaughter’ın WRP’sine gelince, Cyril Smith, Workers Press’in 13 Mayıs 1989 tarihli sayısında Uluslararası Komite’yi “Gorbaçov’un glasnost ve perestroykası’nda kapitalizmi geri getirmeye yönelik kasıtlı ve bilinçli bir hareketten başka bir şey görmemekle” suçladı.

Uluslararası Komite’nin perestroyka analizi, David North’un, 1989’un Mart ile Mayıs ayları arasında İşçiler Birliği’nin Bulletin gazetesinde yayımlanan makalelerinin bir derlemesi olan Perestroyka’ya Karşı Sosyalizm: Stalinizm ve SSCB’de Kapitalist Restorasyon’unda güncellendi ve derinleştirildi. Bu kapsamlı ve siyasi açıdan çarpıcı analiz, Gorbaçov rejiminin programını ve eylemlerini, siyasi ve hukuki üstyapı, ideoloji ve doktrin, ekonomi politikası ve dış politika alanlarındaki yenilikleri açısından inceliyordu.

Eser, seçim sistemindeki değişikliklerin sanayi işçi sınıfının Halk Temsilcileri Kongresi’ndeki temsilini seyreltmek için tasarlandığını ve daha genel olarak, glasnost’un “liberal” reformlarının özel mülkiyetin restorasyonunu, dış ticarette devlet tekelinin kaldırılmasını ve güçlü bir burjuva işletme sahipleri katmanının büyümesini kolaylaştırmayı amaçladığını gösteriyordu. Bütün bunlar, milyonlarca işin ortadan kaldırılması ve Sovyet işçi sınıfının yaşam standartlarının acımasızca düşürülmesi pahasına gerçekleştirilecekti.

North bu bağlantıyı şöyle özetliyordu:

Gorbaçov bürokrasiyle ya da daha doğrusu onun bir kesimiyle “mücadele ettiğinde”, darbelerini devlet ve parti aygıtı içindeki, konumları ve ayrıcalıkları ulusallaştırılmış sanayinin ve tarım kolektiflerinin idaresiyle bağlantılı olan katmanlara yöneltiyor. Bu tür bir anti-bürokratik “mücadele”, Ekim Devrimi’nin yarattığı mülkiyet ilişkilerine yönelik açık bir saldırı için siyasi bir kılıf sağlıyor. Gorbaçov hizbi, “radikal perestroyka” –yani, serbest piyasa politikalarının uygulanması, dış ticaret tekelinin tasfiyesi ve üretim araçlarının özel mülkiyetinin yasallaştırılması– peşinde koşarken, Sovyet toplumunun en ayrıcalıklı ve siyasi ifade gücü en yüksek katmanları (devlet sanayisinin en müreffeh kesimlerindeki yönetici seçkinler, çiftlik kolektifleri, teknokratlar, entelijansiya, sayısal büyümesi ve zenginleşmesi Stalinist rejimin başlıca hedefleri arasında yer alan açgözlü küçük burjuvazi) arasında bir ittifak kurmaya çalışıyor. [18]

Gorbaçov’un, Marksizmin sınıf kategorileri ve işçi devleti kavramı yerine burjuva kavramlarını teşvik etmesini ele alan North, Gorbaçov’un 19. Konferans’ta yaptığı ve Sovyet devletinin bir işçi devleti değil de “halk devleti” olması gerektiğini ilan ettiği konuşmasından alıntı yapar.

Sovyet Komünist Partisi lideri ve devlet başkanı, 1989 yılının Şubat ayında yayımlanan bir makalesinde, “yeni bir sosyalizm yüzü kavramını detaylandırmak” adına, arazilerin devlet mülkiyetine son verme ve kollektif çiftlikleri özel mülkiyete ait “kooperatiflere” dönüştürme yoluyla “insanın üretim araçlarından yabancılaşmasının” üstesinden gelme çağrısında bulundu.

North, ekonomi politikası üzere şunları belirtiyordu: “Hâlihazırda yasalaşmış olan önlemler, dış ticaret tekelini fiilen yok etmiş ve emperyalist kuruluşlar ile SSCB’deki özel sektör kooperatifleri arasında doğrudan ekonomik ilişkiler için yasal bir temel oluşturmuştur.”

Ocak–Haziran 1990 tarihli Fourth International dergisinin “Lev Troçki Suikastının Ellinci Yılı” başlıklı başyazısı şunları bildiriyordu:

1 Temmuz 1990’da Sovyetler Birliği’nde yürürlüğe giren yeni bir yasa, bürokrasinin kapitalizmi restore etme yolundaki bilinç ve azminin kapsamını yeterince açıklığa kavuşturmaktadır. Yasa, özel mülkiyete, herhangi bir kapitalist ülkede bulunanlar kadar kapsamlı yasal korumalar sağlıyor. Pasajlar şunları ilan ediyor:

“Mülkiyet hakkı, SSCB’de yasalarca tanınır ve korunur.”

“Bir mülk sahibi, mülküyle yasayı ihlal etmeyen her şeyi yapma hakkına sahiptir. Mülkünü kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik ve benzeri faaliyet sürdürmek için kullanabilir…”

“Mülk; toprak, maden kaynakları, su, bitki ve hayvan yaşamı, binalar, yapılar, teçhizat, maddi ve manevi kültür eserleri, para, menkul kıymetler ve diğer varlıklardan oluşabilir.”

“Mülkün ekonomik kullanımının sonuçları (çıktı ve gelir), kanunda aksi belirtilmedikçe bu mülkün sahibine aittir…” [19]

North, Perestroyka’ya Karşı Sosyalizm’de, kapitalist restorasyon ile Gorbaçov’un dış politikası arasındaki ilişki hakkında şunları yazıyordu:

Geçtiğimiz üç yıl boyunca Gorbaçov, üretici güçlerin özel mülkiyetini teşvik etmek için belirleyici adımlar attı. Bürokrasi, çıkarlarını her zamankinden daha açık bir şekilde Sovyet kooperatiflerinin tamamen kapitalist doğrultuda gelişmesiyle özdeşleştiriyor. Bu nedenle, bürokrasinin kendi ayrıcalıkları artık devlet mülkiyeti biçimlerine bağlı olmayıp aksine bunlara düşman olduğu ölçüde, onun dünya emperyalizmiyle ilişkileri de buna uygun ve önemli bir değişime uğramalıdır. Sovyet dış politikasının temel amacı, giderek SSCB’yi emperyalist saldırılara karşı savunmak yerine, perestroyka’nın ülke içindeki hedeflerinin gerçekleştirilmesi için, yani Sovyetler Birliği içinde kapitalist mülkiyetin geliştirilmesi için emperyalist —politik ve ekonomik— desteğin seferber edilmesi haline geliyor. Böylece, Stalinist “tek ülkede sosyalizm” teorisinin karşıdevrimci mantığı, Sovyet devlet mülkiyetinin altını oymayı ve kapitalizmi bizzat SSCB içine yeniden getirmeyi amaçlayan bir dış politikanın geliştirilmesinde nihai ifadesini buluyor. [20]

North, bürokrasinin dış politikadaki yeniliklerinin esas niteliğini özetleyerek şunları yazdı:

Yeni Sovyet dış politikasının ayırt edici özellikleri; Sovyet politikasının uzun vadeli bir hedefi olarak uluslararası sosyalizmin koşulsuz reddedilmesi, Sovyetler Birliği ile dünya çapındaki anti-emperyalist mücadeleler arasında her türlü siyasi dayanışmanın bırakılması ve dış politikanın formüle edilmesiyle alakalı bir etmen olarak sınıf mücadelesinin açık bir şekilde reddedilmesidir. Sovyet dış politikasındaki değişiklikler, ekonominin dünya kapitalizminin yapısıyla süregelen bütünleşmesiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Kremlin’in ekonomik hedefleri, Sovyetler Birliği’nin dış politikası ile sınıf mücadelesinin ve anti-emperyalizmin herhangi bir biçimi arasındaki kalıcı her türlü ilişkiden kesin ve koşulsuz olarak vazgeçmesini gerektiriyor. İşte bu yüzden Gorbaçov, geçtiğimiz Aralık ayında, 1917 Ekim Devrimi’nin, 1789 Fransız Devrimi gibi, başka bir tarihsel devre ait olduğunu ve modern dünyayla alakasız olduğunu ilan etmesinin kürsüsü olarak Birleşmiş Milletler’i seçti. [21]

Uygulamaya konan yeni dış politikanın örnekleri arasında, Gorbaçov’un Nikaragua’daki Sandinista rejimine petrol ihracatını kesmesi, Endonezya’da Suharto’yu kucaklaması, İsrail ve Güney Afrika ile diplomatik ilişkiler kurma hamlelerinde bulunması ve elbette, 1990–91’de Irak’ı istila etmesi için ABD’ye yeşil ışık yakması sayılabilir.

David North’un Perestroyka’ya Karşı Sosyalizm kitabının kapağı

North, bürokrasinin işçi sınıfına karşı patolojik nefretine ve düpedüz komünizm karşıtlığına dair başka örnekler de veriyordu.

Gorbaçov’un başdanışmanlarından biri olan ekonomist Tatyana Zaslavskaya, İzvetsia’ya verdiği bir röportajda şunları söylemişti: “[Perestroyka’nın] başladığı durum, özünde, ‘alt sınıflar’ın iyi kaliteli iş yapmaya isteksiz olduğu veya bunu reddettiği, üst tabakanın ise artık bunu yaptıramadığı devrim öncesi bir durumdu.”

Gorbaçov’un ekonomi başdanışmanı L. İ. Albakin ile Komsomolskaya Pravda muhabiri Aleksandr Afanasyev arasında 1989’da yapılan bir görüşmede, Albakin, işçi sınıfının Rus Devrimi’nin ideallerine yakınlık “makinesi”ni yok etmedeki zorluklardan yakınarak şöyle diyordu: “Bir makineye ancak başka bir makine karşı koyabilir.”

North bu görüşme hakkında şöyle yazdı:

Perestroyka’nın önde gelen iki sözcüsü, boş şişeler için sızlanan iki sarhoş göçmen aristokrat gibi, Eski Rusya Ana’nın, onun kayıp usta zanaatkârlarının ve mülk sahipliği duygusuna sahip insanların kaderine ağlıyor. Sorunun bizzat Rus kitleleri olduğu sonucuna varıyorlar. Ekim Devrimi’nin idealleri onların psikolojilerine nüfuz etmiş. Onlar, kapitalizmin “sosyal humus”unun yeniden yükselmesine izin vermeyecekler.

Bu hastalıklı diyalog, perestroyka’nın “Kara Yüz” ideologlarını dirilten yeminli anti-komünizminin tüyler ürpertici bir ifadesidir. Perestroyka’nın karşıdevrimci hedeflerinin işçi sınıfına karşı kitlesel ölçekte şiddet örgütlenmesini gerektireceğinin bürokrasi içinde kabul edilmesinin an meselesi olduğu, bu diyaloğa yansımıştır. İki tarafın da katıldığı gibi: “Bir makineye ancak başka bir makine karşı koyabilir.” [22]

DEUK’un analizini ve ondan çıkan siyasi sonuçları özetleyen North, şunları yazdı:

SSCB’nin dünya ekonomisindeki konumu ele alınırken temel soru, Sovyetler Birliği’nin kapitalist dünya pazarı tarafından kendisine dayatılan ekonomik tecritten nasıl kurtulacağıdır. Yalnızca iki yöntem mümkündür: dünya emperyalizmine karşı mücadelede uluslararası proletarya ile devrimci bir ittifak oluşturmak ya da SSCB’nin dünya kapitalizminin mevcut ekonomik yapılarıyla bütünleşmesi. Birinci yol, dünya sosyalist devrimidir; ikincisi, SSCB’de kapitalist restorasyondur. Gorbaçov ikinci yolu izlemektedir…

Sovyet kitleleri ile Stalinist bürokrasi arasında gerçek bir karşı karşıya geliş hâlâ gündemdedir. Bu olduğunda, Sovyet proletaryasının zaferi, tüm bürokratik kliklerden tamamen bağımsız duran, Lev Troçki ve Dördüncü Enternasyonal tarafından Stalinist bürokrasiye karşı yürütülen uzun mücadelenin derslerini tamamen özümsemiş, bilinçli bir devrimci önderliğin gelişmesine bağlıdır.

Uluslararası Komite üyesi gerçek Troçkistler, Dördüncü Enternasyonal’in Sovyet şubesini bu temelde inşa etmeye uğraşıyorlar. [23]

Uluslararası Komite’nin SSCB’deki müdahalesi

Gorbaçov’a ve Stalinizmin krizine dair analize ve SSCB’ye müdahale etmek üzere alınan pratik önlemlere, bölünmeden çıkan Uluslararası Komite’nin, kapitalizmin dünya krizinin yeni aşamasına ilişkin yapmakta olduğu derin uluslararası analiz yol gösteriyordu. Bu analizin merkezinde, küreselleşmenin geniş kapsamlı sonuçlarının ve dünya ekonomisi ile ulus devlet sistemi arasında yoğunlaşan çatışmanın kavranması vardı.

Sovyet lideri Mihail Gorbaçov (sağdan ikinci) ve ABD Başkanı Ronald Reagan (soldan ikinci), bir dizi görüşmenin başlangıcında Hofdi’nin dışında el sıkışıyor, 11 Ekim 1986, Reykjavik, İzlanda. Diğer kişilerin kimliği belirsiz. (AP Photo/Ron Edmonds) [AP Photo/Ron Edmonds]

İlk olarak 1988 tarihli uluslararası perspektifler dokümanında ayrıntılı olarak açıklanan bu çerçeve, Uluslararası Komite’nin, Stalinist rejimlerin çöküşünün nihayetinde bir bütün olarak ulus devlet sisteminin derinleşen krizinin bir ifadesi olduğunu kavramasını sağladı. Bu kriz, başlangıçtaki ifadesini, içe kapanık ulusal otarşik karakterleri nedeniyle en savunmasız durumda olan ekonomilerde bulmuştu.

Bu kavrayış, Stalinist rejimlerin çöküşünün, kendi içlerinde işçi sınıfı için ciddi gerilemeler olmakla birlikte, II. Dünya Savaşı sonrası oluşturulmuş tüm emperyalist düzenin en zayıf halkalarından çökmesi anlamına geldiğini, yalnızca Uluslararası Komite tarafından anlaşılmasını sağladı. Bu büyük gelişme, “tarihin sonu”nun, “sosyalizmin ölümü”nün ya da “liberal kapitalizmin zaferi”nin habercisi olmak şöyle dursun, emperyalistler arası gerilimlerin hızlı ve şiddetli bir şekilde yoğunlaşmasının ve dünya savaşına doğru yeni bir yönelimin habercisiydi. Aynı zamanda yeni bir devrimci toplumsal sarsıntılar dönemini haber veriyordu.

Dahası, Stalinist rejimlerin çöküşü, ulusal programlara dayanan tüm işçi bürokrasilerinin daha kapsamlı bir çöküşünün parçasıydı. İşçi sınıfı, en temel çıkarlarını savunurken, mücadelelerini uluslararası ölçekte koordine etmek zorunda olacaktı ve bu perspektifi somutlaştıran tek örgüt DEUK’tu. İşte Troçkist hareketin karşı karşıya olduğu muazzam devrimci potansiyel ve zorlu görev buradan kaynaklanmaktadır.

Dördüncü Enternasyonal’in Doğu Avrupa ve SSCB’deki Stalinist rejimlerin tırmanan krizine müdahalesini mümkün kılan ve buna kuvvetli bir itici güç sağlayan, ulusalcı oportünist WRP önderliğine karşı girişilen mücadele ve gerçek Troçkistlerin WRP’nin Uluslararası Komite’den ihraç edilmesinde dışa vurulan zaferi oldu. WRP, nüfuzunu, bu ülkelerde müdahalede bulunmak, en ileri işçileri, gençleri ve aydınları Troçkist programa kazanmak ve DEUK’un şubelerini inşa etmek için her türlü ciddi mücadeleyi engellemek için kullanmıştı. Uluslararası Komite çoğunluğunun enternasyonalizm, dünya partisi, Stalinizme ve revizyonizme karşı mücadele ile ilgili temel programatik ve ilkesel meseleleri siyasi olarak netleştirmesi, Uluslararası Komite’nin müdahalesinin temelini oluşturdu.

Uluslararası Komite’nin SSCB’ye ve Doğu Avrupa’ya müdahalesinin kayıtları oldukça geniştir. Bu müdahale, Troçkist hareketin tarihindeki tarihi bir dönüm noktasıdır. Troçkizmin programı ve ilkeleri ile Ekim Devrimi’nin gerçek mirası, onlarca yıldan beri ilk kez Sovyet işçi sınıfına getiriliyordu. Müdahalenin ana konusu, Sovyet işçi sınıfının ve Stalinistlerin yönettiği Doğu Avrupa ülkelerindeki işçilerin Ekim’in proleter enternasyonalist temelleriyle tarihsel ve siyasi bağlarını yeniden kurma mücadelesiydi. Uluslararası Komite, esas olarak bu temelde, ileri işçileri, gençleri ve aydınları eğitmeye ve DEUK şubelerinin inşasının koşullarını yaratmaya çalıştı.

Uluslararası Komite, 1989 ile 1992 yılları arasında SSCB’ye üç seyahat düzenledi. North yoldaş, Kasım 1989’da Sovyetler Birliği’nde iki hafta geçirdi, bu sürede Moskova ve Leningrad’ı ziyaret etti; Ekim 1991’de Moskova ve Kiev’de toplantılar ve tartışmalar gerçekleştirmek için geri döndü. Nick Beams yoldaş, Ekim 1990’da Moskova, Lviv ve Kiev’i ziyaret etti.

Krizin bu aşamasında büyük bir siyasi ve entelektüel mayalanma ve Troçki figürüne muazzam bir ilgi vardı. North yoldaş, fakültenin daveti üzerine 13 Kasım 1989’da Moskova Tarih Arşivi Enstitüsü’nde konuştu ve 14 Kasım 1989’da Moskova’da öğrencilerin daveti üzerine “bilimsel komünizm” adlı bir seminere katıldı. Daha sonra 1991’de SSCB’ye döndüğünde Kiev’de konuşma yaptı. Nick Beams ise 1990’da Kiev’de bir konferans verdi.

Uluslararası Komite, 1988’den başlayarak dört yıl boyunca Rusça Dördüncü Enternasyonal Bülteni’ni yayımladı. Fourth International dergisinin1990’dan 1992’ye kadarki ciltleri, hızlı gelişmeleri titizlikle Marksist analize tabi tutan ve Troçkist siyasi devrim ve dünya sosyalist devrimi programını detaylandıran açıklamalar, makaleler, polemikler ve tartışmaların yanı sıra Sovyetler Birliği’nden iletişime geçenler ile kapsamlı yazışmaları içeriyordu.

Bu faaliyet, eski Sovyetler Birliği’nde Uluslararası Komite’nin bir şubesinin kurulması için güçlü bir temel oluşturdu. Bunun en doğrudan sonuçları, Vladimir yoldaşın aramıza kazanılması ve Vadim Rogovin ile işbirliğinin başlatılması oldu. Bu çalışmadan, Rogovin’in Sol Muhalefet’in ve Dördüncü Enternasyonal’in Stalinist yozlaşmaya karşı mücadelesini inceleyen yedi ciltlik anıtsal eseri Bir Alternatif Var Mıydı? ortaya çıktı.

David North, 13 Kasım 1989’da Moskova Tarih Arşivi Enstitüsü’nde “Sosyalizmin Geleceği: Troçkist Perspektif” üzerine konferans veriyor.

North yoldaşın 13 Kasım 1989’da Moskova Tarih Arşivi Enstitüsü’ndeki konferansı, Dördüncü Enternasyonal tarihinde bir dönüm noktasıydı. “Sosyalizmin Geleceği: Troçkist Perspektif” başlıklı toplantıya öğretmenler, öğrenciler, sendika aktivistleri ve halktan insanlar katıldı.

Konferans sonrasında öğrenciler North’tan Troçki’nin Marksizm ve sosyalizm hakkındaki görüşlerini daha fazla anlatmak üzere “bilimsel komünizm” konulu bir seminere katılmasını istediler. Bu seminer 14 Kasım 1989’da yapıldı.

North, konferansında, Troçki’nin Sovyetler Birliği’nin düşmanı ve Hitler’in ajanı olduğu şeklindeki kaba Stalinist yalanın itibarını yitirmesini memnuniyetle karşılıyor ancak yayılmakta olan yeni yalana dikkat çekiyordu. Bu yalana göre, Troçki ile Stalin arasında ilkesel farklılıklar yoktu ve Troçki’nin zaferi SSCB’nin evrimini ciddi bir şekilde değiştirmeyecekti. Bu anlatıya göre Stalinizm, Ekim Devrimi’nin kaçınılmaz sonucuydu.

North, Gorbaçov’un politikalarının önemine girmeden önce, Troçki’nin Stalin’e karşı mücadelesinin tarihsel ve siyasi temellerini ve Dördüncü Enternasyonal’in deforme ve yozlaşmış işçi devletlerindeki bürokrasiye karşı siyasi devrim programını açıkladı. SSCB’deki mevcut kriz ve Gorbaçov’un “reformları”, Stalinist “tek ülkede sosyalizm” programının iflasının kabul edilmesi anlamına geliyordu.

North şunları ifade etti:

Konunun ilk kez gündeme gelmesinden altmış beş yıl sonra, bu hâlâ belirleyici bir sorudur. “Tek ülkede sosyalizm” artık kapitalist restorasyon ve Sovyetler Birliği’nin kültürel ve sosyal seviyesinde korkunç bir gerileme anlamına gelmektedir. Tek alternatif ise uluslararası devrimdir. [24]

Ertesi gün Moskova’daki öğrencilerle yaptığı canlı ve zaman zaman çekişmeli tartışmada North, Sovyet işçi sınıfı içinde devrimci bir önderliğin geliştirilmesindeki merkezi bir soruna dikkat çekerek şunları söylüyordu:

Sorular sormaya başladınız ve kimsenin sizi durdurmasına izin vermediniz. Ama eğer bir eleştiri yapmama izin verirseniz, olayları halen çok basit bir ulusal çerçevede görme eğiliminde olduğunuza inanıyorum. Bu, hükümet on yıllardır size tecrit uyguladığı için anlaşılabilir bir durumdur. Ancak önemli olan, gelişmeleri uluslararası bir çerçeve içinde görmek ve Sovyetler Birliği’ndeki olayları sadece bir Sovyet krizi olarak değil de bir dünya krizinin parçası olarak anlamaktır. [25]

Aynı ayın başlarında, Pabloculuğun Stalinist rejimleri ve onların kapitalist restorasyon programlarını destekleme biçimindeki karşıdevrimci rolü, 4 Kasım’da meydana gelen önemli bir olayla özetlendi. O gün, DEUK’un o zamanlar Sosyalist İşçi Birliği (Bund Sozialistischer Arbeiter, BSA) adını taşıyan Almanya şubesi, Doğu Berlin’de bir milyondan fazla insanın katıldığı kitlesel bir gösteriye müdahalede bulunmuştu. BSA, “SED Bürokrasisini Devirin! İşçi Konseyleri İnşa Edin!” başlıklı Merkez Komite açıklamasının binlerce kopyasını dağıttı.

Ernest Mandel

Ardından SED (Doğu Almanya’nın iktidardaki Stalinist partisi) Ernest Mandel’i davet etti ve onunla gençlik örgütü Junge Welt’in gazetesinde bir röportaj yaptı. Gazete, Mandel’i “Troçkist Dördüncü Enternasyonal’in önde gelen teorisyeni” olarak tanıttı ve kendisine 4 Kasım’da dağıtılan açıklamayı sordu. Mandel, açıklamayı “münasebetsiz” ve “dışarıdan müdahale” olarak kınadı.

Bu arada, Mandel’in Doğu Almanya’da “Demokratik Sosyalistler” içindeki destekçileri, SED ile ortak bir hükümet kurma çağrısında bulunuyorlardı.

Aynı Junge Welt röportajında Mandel, Gorbaçov hakkında şunları söyledi:

Sovyet işçi sınıfı, Sovyet halkı, uluslararası işçi sınıfı ve dünyadaki tüm demokratik güçler açısından ileriye doğru atılmış büyük bir adım olarak “glasnost”un başarılarının özünü tüm düşmanlarına karşı savunmak zorunda olduğumuzu görmemek, bana tehlikeli bir siyasi körlük, kuruntu veya çılgınlık gibi geliyor. [26]

SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerindeki işçi sınıfı içinde, kapitalist restorasyon politikalarına ve bürokrasinin egemenliğine karşı çok sayıda kitlesel muhalefet ifadesi vardı. Krizin sonucunun ne olacağı hiçbir şekilde net veya önceden belirlenmiş değildi.

Temmuz 1989, grevdeki Sovyet madencileri

Sovyet madencileri Temmuz 1989’da SSCB’nin büyük bir kısmında greve gittiler ve bürokrasiye karşı, kooperatiflerin kaldırılması ve bürokrasinin ayrıcalıklarına son verilmesi de dahil olmak üzere siyasi taleplerde bulundular. Madenciler, grevi yönetmek ve grevin olduğu bölgelerde destek toplamak için grev komiteleri oluşturdular.

Grev, Gorbaçov Pekin ziyaretinden döndükten kısa bir süre sonra başladı. Gorbaçov orada, Tiananmen Meydanı’nda başlayan ve Maocu rejimin 4 Haziran’daki kanlı kitlesel baskısıyla sonuçlanan grev ve protesto dalgasına ilk elden tanık olmuştu.

Polonya’da ve Stalinistlerin egemenliğindeki diğer ülkelerde büyük fiyat artışlarına, özelleştirmeye ve grev karşıtı yasalara karşı grevler düzenleniyordu.

İşçiler Birliği Siyasi Komitesi, 21 Temmuz 1989 tarihli Bulletin’de, SSCB’de işçi sınıfı mücadelesinin canlanmasının ortaya çıkardığı temel tarihsel ve siyasi meseleleri açıklayan ve siyasi devrim ve dünya sosyalist devrimi programını ileri süren bir açıklama yayımladı. Açıklamada şunlar belirtiliyordu:

Sovyet grev dalgasının çok büyük bir tarihsel önemi var. Bu, bu yüzyılda hâlihazırda üç devrim yapmış olan Rus ve Sovyet işçi sınıfının büyük devrimci geleneklerinin canlanması anlamına geliyor: ilk olarak çarlık otokrasisine meydan okuyan 1905 Devrimi, çarlığı deviren 1917 Şubat Devrimi ve kapitalist egemenliği deviren ve ilk işçi devletini kuran 1917 Ekim Devrimi.

Bu, Bolşevik Devrimi’nin dayandığı devrimci enternasyonalist programın Sovyet işçi sınıfı içinde canlanması anlamına geliyor. [27]

Uluslararası Komite’nin müdahalesinin yoğunluğu ve ürettiği siyasi malzemenin zenginliği hakkında, Fourth International’ınOcak–Haziran 1990 tarihli sayısında Stalinizme karşı mücadelenin tarihi ve o dönemde SSCB ve Doğu Avrupa’da ortaya çıkan gelişmeler üzerine yazı başlıkları incelendiğinde bir fikir edinilebilir:

Lev Troçki Suikastının Ellinci Yılı

Doğu Almanya’daki Kriz ve Dördüncü Enternasyonal’in Görevleri

Doğu Almanya Seçimlerinin Ardından: İşçi Sınıfı Şiddetli Saldırılarla Karşı Karşıya

Tarihsel Arşiv Enstitüsü’ndeki Konferans

Sovyet Öğrencileriyle Bir Marksizm Tartışması

Bir Sovyet Gazetecisinin Sekiz Sorusuna Cevap

İki Sovyet Genciyle Röportaj

Bir Sovyet Tarihçisiyle Röportaj

Bir Sovyet Gencine Mektup

Emperyalizm En Zayıf Halkasından Kırılıyor

Stalinizmin Krizi ve Dünya Sosyalist Devrimi Perspektifi

İşçilerin Devrimci Bir Uluslararası Programa İhtiyacı Var

Ernest Mandel Stalinzimi Savunuyor

Çekoslovakya’da Sırada Ne Var?

Andrey Saharov (1921–1989): Stalinizmin Liberal Eleştirmeni

Bakü’deki Stalinist Katliam

Gorbaçov Kapitalist Mülkiyeti Yasallaştırıyor

Stalinist Sendikalar Çöküş ile Karşı Karşıya

Fourth International’ın1991 Yaz-Sonbahar sayısı, SSCB’deki öğrenciler, işçiler, tarihçiler ve entelektüeller ile DEUK arasında gelişen kapsamlı yazışmaların örneklerini sundu. Bir Sovyet gencinden, bir Sovyet akademisyeninden, Voljski’deki bir işçiden, Vorkuta’daki bir işçiden, Kiev’deki bir işçiden ve Kirov’daki bir muhabirden gelen mektuplar ve David North’un bunlara verdiği yanıtların yanı sıra bir Sovyet tarihçisinin yaptığı yazılı katkı North’un ona verdiği kapsamlı yanıtla beraber yayımlandı. Dergide ayrıca Nick Beams’in Kiev’deki Pedagojik Yabancı Dil Enstitüsü’nde verdiği konferansın metni de yer alıyordu.

Bu yazışmalarda çok sayıda büyüleyici ve aydınlatıcı malzeme var ancak bu konferansın amaçları açısından, yalnızca North yoldaşın 14 Ağustos 1990’da bir Sovyet gencinden gelen mektuba verdiği yanıttan bir alıntı yapacağım:

Dünyanın hiçbir ülkesinde Marksizm, Sovyetler Birliği’ndeki kadar kıyasıya tahrif edilmemiş ve bastırılmamıştır. İşte tam da bu nedenle, SSCB’de sosyalistlerin karşı karşıya olduğu en büyük görev, işçi sınıfı ile onun büyük devrimci, gerçek Bolşevik gelenekleri arasındaki tarihsel ve siyasi bağları yeniden kurmaktır. Tüm gücümüzle savaşmamız gereken en korkunç yalan ise, Stalinizmin Marksizmin ürünü olduğunu ve bürokrasinin suçlarının organik ve kaçınılmaz olarak Bolşevik Devrimi’nden kaynaklandığını iddia eden yalandır…

Marksizmin son 67 yıllık tarihi, Stalinizme karşı mücadelenin tarihidir! [28]

Aynı mektup, hoşnutsuz gençler arasında taraftar toplayan oportünist anti-Troçkist Boris Kagarlitski’nin siyasetinin keskin bir teşhirini içeriyor.

3 Ekim 1991’de, Kremlin bürokrasisinin Sovyetler Birliği’ni resmen dağıtmasından üç aydan kısa bir süre önce, David North, Ukrayna’nın başkenti Kiev’deki bir işçi kulübünde, kapitalist restorasyonun işçi sınıfı için feci sonuçlarına dair kesin ve öngörülü bir ön uyarıda bulunan bir konferans verdi. Kıdemli Stalinist yazar bozuntularının ve Moskova rejiminin suçlarının savunucularının, Sovyet medyasında, Batı’daki, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kapitalizmin harikaları hakkında bitmek bilmeyen konuşmalarının ortasında, North şunları söylüyordu:

Eski Stalinistler, sağcı “demokratlar” ve milliyetçiler arasındaki kendini beğenmiş ekonomistler, Rusya ve Ukrayna’da kapitalizme dönüşün vahim sonuçlarını bile kabul etmeye bile istekli oldukları ölçüde, Rusya ve Ukrayna’nın diğer “üçüncü dünya” ülkeleri gibi olmadığını beyan ediyorlar. Bu oldukça doğru: Her ikisi de devasa bir endüstriyel altyapıya ve başka herhangi bir “gelişmekte olan” ülkenin kitlelerinin görmediği bir sosyal kültür düzeyine sahip. Ancak SSCB’nin ve ona bağlı cumhuriyetlerin benzersiz açmazı işte burada yatıyor. Üçüncü dünya ülkeleri açısından, kapitalist gelişme, uzak bir gelecekteki bilinmeyen bir tarihte, ezici yoksulluktan kaçmak için modern sanayi ekonomileri yaratmanın bir aracı olarak teoride —makul olabileceği ölçüde— “makuldür.” Bu savunmanın, gerçeklerden çok kuruntulara ve mitlere dayanması dışında, Sovyetler Birliği ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu ülkede kapitalist restorasyon ancak halihazırda var olan üretici güçlerin ve onlara bağlı sosyal-kültürel kurumların geniş çaplı yıkımı temelinde gerçekleşebilir. Başka bir deyişle, SSCB’nin kapitalist bir temelde dünya emperyalist ekonomisinin yapısıyla bütünleşmesi,geri kalmış bir ulusal ekonominin yavaş gelişmesi değil, yaşam koşullarının çökmesini engelleyen bir ekonominin hızla yok edilmesi anlamına gelir. Bu yaşam koşulları, en azından işçi sınıfı açısından, gelişmiş ülkelerde var olanlara üçüncü dünyadakinden çok daha yakındır. (vurgular aslında) [29]

North, Ukrayna gibi çeşitli cumhuriyetlerdeki bürokrasi içindeki görevliler de dahil olmak üzere, şimdi SSCB’den kapitalist bir temelde bağımsızlık için haykıran milliyetçilerin argümanları hakkında şunları ifade ediyordu:

Cumhuriyetlerde, milliyetçiler, tüm sorunların çözümünün yeni “bağımsız” devletlerin kurulmasında yattığını ilan ediyorlar. Sormamıza izin verin, kimden bağımsız? Moskova’dan “bağımsızlık” ilan eden milliyetçiler, yeni devletlerinin geleceğine ilişkin tüm hayati kararları Almanya, Britanya, Fransa, Japonya ve ABD’nin ellerine bırakmaktan başka bir şey yapamazlar. Kravçuk Washington’a gidiyor ve Başkan Bush’tan öğüt dinlerken koltuğunda bir okul çocuğu gibi kıvranıyor…

O halde SSCB’nin emekçi halkı hangi yolu izlemelidir? Alternatif nedir? Tek çözüm, devrimci enternasyonalizm programına dayanan çözümdür. Kapitalizme dönüş (milliyetçilerin şovenist ajitasyonu bunun için sadece bir kılıftır), yalnızca yeni bir baskı biçimine yol açabilir. Sovyet milliyetlerinin her birinin emperyalistlere başları eğik ve dizleri bükük şekilde ayrı ayrı yaklaşması, sadaka ve lütuf dilenmesi yerine, her milliyetten Sovyet işçileri gerçek toplumsal eşitlik ve demokrasi ilkelerine dayanan yeni bir ilişki kurmalı ve 1917’nin mirasından korumaya değer her şeyin devrimci savunmasını bu temelde üstlenmelidirler. [30]

Sonuç

Bu konferans, DEUK’un Sovyetler Birliği’nde kapitalist restorasyona karşı Ekim Devrimi’nin kazanımlarını savunmak için verdiği mücadelenin tarihsel içeriğini yalnızca ana hatlarıyla belirtebilir. Makaleler, açıklamalar, konferanslar, yazışmalar vb. yüzlerce sayfa tutmakta ve dikkatli bir incelemeyi gerektirmektedir. Bunlar, WRP ile yaşanan bölünmenin ardından DEUK’un perspektifinin ve devrimci pratiğinin gelişiminin kritik bir yönünü oluşturmaktadır.

Umuyorum ki bu giriş, bu incelemeyi kolaylaştıracak, kadrolarımızın eğitimine, Uluslararası Komite’nin saflarımızda hızlı bir büyümeye ve önümüzdeki patlayıcı sınıf savaşlarına hazırlanmasına katkıda bulunacaktır.

Dipnotlar

[1] Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi – I.

[2] Sürekli Devrim, Yazın Yayıncılık, 2017, İstanbul, s. 32, çeviren: Ahmet Muhittin.

[3] What is Happening in the USSR: Gorbachev and the Crisis of Stalinism, s. 8. Burada mevcut.

[4] İhanete Uğrayan Devrim, Alef Yayınevi, 2006, İstanbul, s. 9–10, Kolektif çeviri.

[5] Age., s. 391.

[6] Marksizmi Savunurken, Kardelen Yayınları, 1992, İstanbul, s. 49–53, çeviren: Yavuz Alogan.

[7] İhanete Uğrayan Devrim, s. 73.

[8] Age., s. 146–47.

[9] Geçiş Programı, Yazın Yayıncılık, 2003, İstanbul, s. 54, çeviren: Erdal Tan ve Masis Kürkçügil. Düzeltilmiş çeviri.

[10] Fourth International, Temmuz–Aralık 1989, s. iv.

[11] News Line, 24 Haziran 1983

[12] Gerry Healy’den Arthur Scargill’e mektup, 29 Nisan 1985, How the Workers Revolutionary Party Betrayed Trotskyism, s. 108.

[13] What is Happening in the USSR? Gorbachev and the Crisis of Stalinism, s. 1–2

[14] Age., s. 12.

[15] Age., s. 13.

[16] Age., s. 18.

[17] Fourth International, Eylül 1987, s. 10.

[18] Perestroika Versus Socialism, Labor Publications, 1989, Detroit, s. 10

[19] Fourth International, Ocak–Haziran 1990, s. vi

[20] Perestroika Versus Socialism, s. 49.

[21] Age., s. 64–65.

[22] Age., s. 25.

[23] Age., s. 63, 71.

[24] The USSR and Socialism, s. 11.

[25] Age., s. 25.

[26] Fourth International, Ocak–Haziran 1990, s. 92.

[27] Fourth International, Temmuz–Aralık 1989, s. 18.

[28] Fourth International, Yaz–Sonbahar, 1991, s. 117.

[29] Fourth International, Sonbahar–Kış 1992, s. 109.

[30] Age., s. 110.