Türkiye-Suriye depremi ve Marmara’da yaklaşan deprem tehdidi

Türkiye ve Suriye’de büyük bir yıkım yaratan 6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli iki depremin resmi ölüm bilançosu 58.000’i geçti. Türkiye’de 50.096, Suriye’de ise 8.476 kişinin öldüğü teyit edildi. 20 Mart’ta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Türkiye’de ölenlerin 6.807’sinin yabancı uyruklu olduğunu açıkladı. Bunların büyük çoğunluğu ülkelerindeki savaştan canlarını kurtarmak için Türkiye’ye sığınan Suriyelilerdi.

Depremin etkisi devasa boyuttaydı. Yaşanan ilk depremin ardından bölgede büyüklüğü 6,7’e kadar varan 14 bine yakın artçı sarsıntı gerçekleşti. Kahramanmaraş merkezli depremler bin kilometrekarelik bir alanda Türkiye’deki 13,5 milyon kişiyi etkiledi. Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’a kadar hissedilen depremler, çöken binaların tehdidinden kaçmak isteyen insanları sokaklara döktü.

Türkiye’de 11 ilde yaşanan yıkım korkunç boyutlardaydı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, depremlerden etkilenen şehirlerde, 821 bin 302 bağımsız bölümü oluşturan 279 bin binanın acil yıkılacak, ağır hasarlı, yıkık veya orta hasarlı olduğunun tespit edildiğini bildirdi. AFAD’ın dünkü açıklamasına göre bu bölgelerde 501 bin çadır kurulurken, 2 milyon kişi çadırlarda kalmakta. Bölgede 40 bin kişi ise konteynerlerde barınmaya çalışırken, depremden etkilenen milyonlarca kişi barınmak için bölge dışına çıktı.

Diğer yandan deprem bölgesinde halen çadır, konteyner vb. barınma sorunları ve su, yemek, duş, tuvalet gibi temel ihtiyaçlara ulaşım konusunda sorunlar devam ediyor.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti ise halkın barınma sorununu 14 Mayıs’ta yapılacak seçime yönelik kampanyalarını ve egemen sınıfın ekonomik çıkarlarını gözeterek ele alıyor. 

Bakan Kurum 11 Mart’ta yaptığı açıklamada, depremlerden etkilenen 11 ilde 21 Şubat’tan bu yana, toplam 27 bin 253 konutun yapımını başlattıklarını söyledikten sonra, “Mart ayı içerisinde Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzle birlikte 15 bin köy konutunun yapımını planlıyoruz. Yine TOKİ, Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüz, Emlak Konut’la birlikte önümüzdeki 2 ay içerisinde 309 bin konutun yapımını başlatmış olacağız,” dedi.

Bakanlık, konut inşaatı ihalelerini temel bilimsel kriterleri göz ardı ederek hükümete yakın inşaat şirketlerine veriyor.

Bilim insanları, deprem bölgesinde artçı sarsıntılar devam ederken kalıcı konut inşaatlarına başlanmaması konusunda hükümeti uyarıyor. Detaylı zemin etütleri, bilimsel bir çalışma ve kentsel planlama olmaksızın bu durum yeni felaketlere zemin hazırlayacaktır.

Diğer yandan Türkiye’de bilimsel verilere göre her an meydana gelebilecek Marmara depremine ilişkin kamuoyu ve bilim insanları arasındaki endişeler artmaya devam ediyor.

Bilimsel çalışmalar, İstanbul’un güneyinde Marmara Denizi boyunca uzanan Orta Marmara Fayı’nın yaklaşık her 250 yılda bir büyük depremler ürettiğini göstermektedir. Bu fay üzerindeki son büyük deprem 1766 yılında meydana gelmişti. Dahası, 1999 yılında Kuzey Anadolu Fayı’nda meydana gelen hareketlenmelerden bu yana bilim insanları Orta Marmara Fayı üzerinde muazzam bir stresin birikmekte olduğuna dair uyarılarını her zamankinden daha acil bir şekilde dile getirmektedir.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi (UDİM) Müdürü Dr. Doğan Kalafat, İstanbul’u 2030’dan önce 7 büyüklüğünde bir depremin vurma olasılığının yüzde 64 olduğunu belirtti. Bunun önümüzdeki 50 yıl içinde gerçekleşme ihtimali ise yüzde 75. Kalafat, “2090 yılına kadar İstanbul’da büyük bir deprem olma olasılığının yüzde 95 olduğunu” da sözlerine ekledi.

Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin yol açtığı yıkıcı hasar ve can kaybı, böyle bir depremin Türkiye’nin en kalabalık ve sanayisi en gelişmiş bölgesine neler yapabileceğine dair bir uyarı niteliğindedir. İstanbul (15.907.951), Kocaeli (2.079.072), Tekirdağ (1.142.451), Bursa (3.194.720), Balıkesir (1.257.590), Çanakkale (559.383) ve Yalova (296.333) olmak üzere toplam 24.437.500 kişi Marmara Denizi merkezli bir depremden ciddi şekilde etkilenecektir.

Marmara Denizi çevresindeki iller Türkiye’nin Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’na en fazla katkıda bulunan illerdir. İstanbul tek başına bu konuda yüzde 30’un üzerinde bir paya sahiptir. Marmara Bölgesi genel olarak Türkiye’nin en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip bölgesidir. Yapı stoku kalite ve deprem hasarına karşı dayanıklılık açısından Kahramanmaraş bölgesinden çok farklı olmayan böyle bir bölgede depremin sonuçları da farklı olmayacaktır.

Bu konuda gözler doğal olarak “İstanbul’un depreme hazırlığı konusunda ne yapıldığı” sorusuyla beraber CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na çevriliyor.

Şubat ayında TV100’de gazeteci Uğur Dündar’ın konuğu olan İmamoğlu, depreme karşı yapılan hazırlıkları anlattı. Dündar’ın “İstanbul depreme hazır mı?” sorusuna İmamoğlu şu yanıtı verdi: “20 yıldır yapılan hızla hareket edersek İstanbul’un sorununu çözmek için bize 100 yıl lazım.”

İmamoğlu’nun kendinden önceki belediye yönetimini suçlayan bu sözleri, aynı zamanda hükümetin son derece yetersiz politikalarının on binlerce gereksiz ölüme yol açtığının bir ifadesidir. Bununla birlikte, İmamoğlu’nun 2019’da seçilmesinden bu yana depreme hazırlık konusunda yaptıkları da tamamen yetersizdir.

1 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstanbul’u depreme dayanıklı bir kent haline getirmek için seferberlik planını yayımladı. Toplantıda İmamoğlu, göreve geldiği 2019 yılından bu yana hiçbir şey yapmadığının adeta itirafı niteliğinde bir açılış konuşması yaptı. Türkiye-Suriye depremlerinin ardından, “belediyenin deprem bütçesinin revize edileceğini” açıklayarak, önceki fon seviyelerinin yetersiz olduğunu kabul etti.

Önerileri arasında bir deprem konseyi kurulması, geçici barınma alanlarının belirlenmesi ve hazırlanması, uygun fiyatlı sosyal konutların inşası için temellerin atılması ve binaların hızlı bir şekilde denetlenmesi yer alıyor. İmamoğlu bu tür politikaları hayata geçirmek için neden dört yıl beklediğini söylemedi.

İmamoğlu’nun açıklamalarının ortaya çıkardığı en zor soru “maliyetine bina güçlendirmesi” hakkında olmalıdır. İstanbul’da 1,17 milyon konut bulunmaktadır (1980 öncesi 255.000, 1980-2000 arası 538.800, 2000-2019 arası 376.000). İBB’nin hızlı denetimlerine göre, 2000 yılından önce yapılan konutların beton, demir ve inşaat standartlarının büyük bir depreme dayanamayacağı biliniyor. Bu nedenle 793.800 konutun güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden inşa edilmesi gerekmektedir.

“Maliyetine bina güçlendirmesi”, parası olanın depremden korunabileceğinin itirafıdır. İşçiler ve kent yoksulları, bırakın yaşadıkları konutları güçlendirmek için ödeme yapmayı, ertesi günkü temel gıda harcamalarını nasıl karşılayacaklarını bile bilmiyorlar. Bunun için kredi almak, Türkiye’deki çoğu çalışan insan için ömür boyu felç edici bir borca mahkum olmak anlamına gelecektir.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Kurum da, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Kentsel dönüşümde yeni bir döneme giriyoruz,” dedi. Kurum, kentsel dönüşüm için kredi limitinin 600.000 TL’den 1 milyon 250 bin TL’ye çıkarılacağını söyledi. Ancak bu, işçiler için pek de rahatlatıcı değil. Nitekim asgari ücretli bir işçi, maaşının tamamını kredi geri ödemesine ayırsa 1.250.000 TL’lik krediyi 147 ayda geri ödeyecektir.

Bu durum, işçileri ve kent yoksullarını depremden korumak için gerekli kaynakları bulmanın kapitalist piyasanın sınırları içinde gerçekleştirilemeyecek bir görev olduğunun altını çizmektedir. Bu, işçi sınıfının siyasi mücadele içinde seferber edilmesini gerektiren bir görevdir. Sadece dünya sanayisinin yarattığı muazzam toplumsal zenginlik ve üretim kapasitesinin planlı kullanımıyla, Türkiye’de ve uluslararası alanda on milyonlarca insanı korumak için kritik önem taşıyan depreme dayanıklı konutlar inşa edilebilir.

Loading