Perspektif

İsrail’in Gazze’deki hastaneyi bombalamasına karşı küresel öfke patlaması

Salı günü İsrail ordusu Gazze şehrindeki El-Ehli Arap Baptist Hastanesi’ne GPS güdümlü devasa bir bomba atarak 500’den fazla sağlık çalışanı, hasta ve sığınmacıyı öldürdü. Anglikan Hristiyan Kilisesi tarafından idare edilen hastane, bombardıman nedeniyle yerlerinden edilmiş 1000’den fazla insana ev sahipliği yapıyordu. Hastanedeki doktorlar ve sağlık çalışanları, İsrail’in daha güneye taşınmaları yönündeki taleplerini, Gazze’nin güneyinde ağır yaralı hastaları yatıracak yeterli yatak olmadığını belirterek cesurca reddetmişti.

İsrail'in Ehli Arap Hastanesi'ne düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden Filistinlilerin cesetleri, Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Gazze şehrinde bulunan El Şifa Hastanesi'nin ön bahçesinde toplanıyor, 17 Ekim 2023 Salı. [AP Photo/Abed Khaled]

Bu vahşet Ortadoğu, Avrupa ve Amerika’da yüz binlerce kişinin katıldığı kitlesel protestoları tetikledi. Binlerce kişi Beyaz Saray önünde toplanarak ABD Başkanı Joe Biden’ı soykırımla suçlayan pankartlar taşıdı.

İsrail hükümeti ve ABD medyası Filistinlilerin kendi hastanelerini bombaladığı yalanını yaymak için bir kampanya başlattı. İsrail, saldırının Gazze’den fırlatılan bir roketin yanlış ateşlenmesi sonucu meydana geldiğini iddia ederek bombalamanın sorumluluğunu reddetti. Tüm dünya bunun saçma bir uydurma olduğunu bilmektedir. Bu katliam ABD-NATO ekseninin desteğiyle İsrail tarafından yapılmıştır.

Gazze bombardımanının tesadüfî hiçbir yanı yoktur. Bu, son 10 gün içinde hastanelere, konutlara ve diğer sivil altyapıya yapılan onlarca saldırının yalnızca sonuncusu ve en iğrenç olanıdır. Bu saldırılar İsrail’in savaş stratejisine tamamen uygundur: büyük kayıplar ve ölümlere yol açarak halkı terörize etmek.

13 Ekim’de İsrail, 1,1 milyon insanın Gazze’nin kuzeyini terk etmesini talep eden bildiriler attı. İsrail, Gazze’nin kuzeyinde her erkek, kadın ve çocuğun hedef olduğu bir “ateş serbest bölgesi” oluşturdu. ABD’de savaş yanlısı bir düşünce kuruluşu olan Atlantic Council, son 10 gün içinde 3000’den fazla insanın ölümüne neden olan İsrail bombardımanlarının “hastaneler, pazarlar, mülteci kampları, camiler, eğitim tesisleri ve tüm mahalleler dahil olmak üzere özel olarak korunan yerleri” hedef aldığını belirtti.

Ayrıca İsrail’in “sivillerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere ayrım gözetmeksizin düzenlediği saldırılar ve önlem alınmadan yapılan saldırılar uluslararası insancıl hukuku ihlal etmekte ve muhtemelen savaş suçu teşkil etmektedir. Bunlar, sistematik veya yaygın bir şekilde gerçekleştirildiklerinde, insanlığa karşı suç teşkil edebilirler,” diye ekledi.

Gazze Sağlık Bakanlığı Müsteşarı’na göre, İsrail saldırıdan birkaç gün önce hastaneye gerçek mermi kullanarak “uyarı” ateşi açtı. Bunun ardından İsrail ordusu, “Dün sizi iki top mermisiyle uyardık” diyerek hastanenin boşaltılmasını talep etti.

Bir İsrail ordusu sözcüsü CNN’e yaptığı açıklamada son bombalamanın “yanlış ateşlenen bir roket olduğunu anladıklarını” ortaya koyan “konuşmalar ele geçirdiklerini” söyledi. “Ele geçirilen konuşmalara” yapılan bu atıf, Colin Powell’ın 2003 yılında Birleşmiş Milletler’de yaptığı ve kitle imha silahlarının varlığını kanıtlamak için “ele geçirilen konuşmaları” ilan ettiği meşhur konuşmasını hatırlatmaktadır.

Biden saldırıya cevaben Twitter’da şunları yazdı: “Gazze’deki El-Ehli Arap hastanesinde meydana gelen patlama ve bunun sonucunda yaşanan korkunç can kaybı karşısında öfkeliyim ve derin bir üzüntü duyuyorum. Amerika Birleşik Devletleri çatışma sırasında sivil yaşamın korunmasından yanadır ve bu trajedide ölen ya da yaralanan hastaların, sağlık personelinin ve diğer masumların yasını tutuyoruz.”

Bu ne sinizm ve ikiyüzlülük!

Tüm emperyalist güçler bu savaş suçuna bulaşmıştır. El-Ehli Arap Baptist Hastanesi’ne yönelik saldırı, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Netanyahu’yu ziyaret ederek Almanya’nın “tek bir yeri vardır... o da İsrail’in yanıdır” açıklamasından sadece birkaç saat sonra yapılmıştır.

İsrail’in suçlarını meşrulaştırmak için Alman emperyalizminin kendi suçlarını sinik bir şekilde kullanan Scholz, Almanya’nın “Holokost’a karşı sorumluluğu ... İsrail’in güvenliğini ve varlığını sürdürmesine yardım etmemizi gerektiriyor,” dedi. Sanki bombalanan ve açlıktan ölen Filistinli kitlelerin Naziler tarafından Avrupalı Yahudilerin kitlesel olarak katledilmesiyle bir ilgisi varmış gibi.

Hastanenin bombalanması, Biden’ın Netanyahu hükümetiyle “dayanışma içinde olmak için” İsrail’e planlanan ziyaretine bir günden kısa bir süre kala meydana geldi. İsrail, Biden için, Salı günü öldürülen 500 Filistinlinin kanıyla boyanmış bir kırmızı halı seriyor. Biden’ın uçağı inerken, cesetler enkazdan çıkarılmaya devam edecek.

Biden, büyük olasılıkla ABD tarafından sağlanmış bir bomba ve savaş uçağıyla yapılan saldırı için Netanyahu’nun elini sıkmak ve onu tebrik etmek üzere İsrail’e giderek “öfkesini” ifade ediyor. Biden yönetimi bu vahşete tamamen bulaşmış durumdadır.

Hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD’nin İsrail’i desteklemesini engelleyecek bir “kırmızı çizgi” olmadığını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD yetkililerinin “ateşkes” ya da “gerilimi azaltma” çağrısında bulunmasının kabul edilemez olduğunu ilan etti.

Aşırı sağcı Netanyahu rejimi Gazze halkına karşı bir soykırım ve etnik temizlik harekâtı başlattı. Ülkenin kuzeyinden yüz binlerce insanı yerinden eden Netanyahu rejimi, sivil altyapıyı sistematik olarak bombaladı ve tüm nüfus için gıda, su ve tıbbi bakımı kesti. İsrail hükümetinin amacı Gazze halkını topraklarından etmek ve öldürmediklerini de vatansız, topraksız mültecilere dönüştürmektir.

Plan, Gazze’nin “bir çadır kent”e haline getirileceğini ve “yerle bir edileceğini” söyleyen bir İsrailli yetkili tarafından dile getirilmiştir. Bu politika, Ortadoğu’daki vasal devletleri olan İsrail’e Filistinlileri katletmesi ve yerlerinden etmesi için açık çek veren emperyalist güçlerin tam desteğine sahiptir.

Geçtiğimiz hafta boyunca İsrailli ve ABD’li yetkililer tarafından kullanılan dil, bu tür bir teröre başvurulabilecek bir atmosfer yaratmayı amaçlıyordu. Hem Netanyahu hem de Savunma Bakanı Yoav Gallant Filistinlileri “hayvanlar” olarak adlandırdı. Salı günü Netanyahu daha da ileri giderek Filistinlilere “karanlığın çocukları” dedi. Geçen hafta da Biden bu ifadeyi yineleyerek esir kampından isyan başlatarak dışarı çıkan Filistinlilerin eylemlerini “saf kötülük” olarak nitelendirmişti.

Filistin lideri olan Yaser Arafat sık sık şu sözü tekrarlardı: “Biz Kızılderili değiliz.” Arafat bu sözlerle Amerikan Yerlisi nüfusunun sistematik olarak soyulmasına, katledilmesine ve yerlerinden edilmesine atıfta bulunuyordu. Emperyalist güçler, bu sözlere, “Evet, öylesiniz,” demektedir.

Filistinlileri soykırıma tabi tutmanın açıkça benimsenmesi, ABD’nin savaşa her zamankinden daha doğrudan müdahil olduğu koşullarda meydana gelmektedir. Salı günü Pentagon 2000 askerin Ortadoğu’ya gönderilmek üzere alarma geçirilmesini emretti. Ayrıca 2.400 deniz piyadesini içeren USS Bataan Amfibi Hazır Grubu’nun da iki ABD uçak gemisiyle birlikte bölgeye konuşlandırılacağı açıklandı. ABD ordusu sadece Filistinlileri hedef almakla kalmıyor, aynı zamanda İran ile savaş koşullarını da yaratıyor.

Bu çatışma ancak ABD’nin Rusya ve Çin’i hedef alan küresel militarizm patlaması bağlamında anlaşılabilir. ABD’nin Ukrayna’da Rusya ile girdiği savaş şimdi küresel bir yangına doğru yayılıyor ve Ortadoğu’da bölgesel bir savaşa dönüşüyor.

Washington Post gazetesi, Biden yönetiminin Ukrayna’yı silahlandırmak için 20 milyar dolarlık bir tasarıyı Ukrayna, Ortadoğu ve Pasifik’teki savaşlar için 100 milyar dolarlık devasa bir harcama paketine dönüştürme çağrısında bulunduğunu yazdı.

Ukrayna’daki savaşı meşrulaştırmak için kullanılan tüm yalanlar, İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı ile açığa çıkmıştır. ABD hükümeti, Rus saldırganlığına karşı “ulusal egemenliği” desteklediğini, Rusya’nın “savaş suçları” işlediğini, hatta “soykırım” yaptığını iddia etti; şimdi ise tüm emperyalist güçler gerçek soykırım eylemlerini açıkça destekliyor. Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarıyla ilgili olarak Amerikan medyasının bütün yalan propagandasını kabul etsek bile, bunlar İsrail’in şu anda tüm dünyanın gözleri önünde yaptıklarının yanında sönük kalmaktadır.

Milyonlarca insan olanları derhal kınamak için sokaklara döküldü. Tüm yalanlara, propagandaya ve gözdağına rağmen geniş halk kitlelerinin duyguları Filistinlilerin yanındadır. Bu protestolar daha geniş işçi ve gençlik kesimlerini kapsayacak şekilde genişletilmeli; işçilerin Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünya genelinde sömürüye karşı gelişen grev dalgasıyla birleştirilmelidir.

Pazartesi günü çok sayıda Filistinli sendika, dünyanın dört bir yanındaki işçileri kendilerini desteklemeye çağırdı. Açıklamada şunlar belirtildi:

İsrail askeri harekâtını tırmandırırken, Filistinli sendikalar uluslararası meslektaşlarımıza ve tüm vicdan sahibi insanlara İsrail’in savaş suçlarına her türlü ortaklığı sona erdirme, en acil olarak İsrail’le silah ticaretini, tüm finansmanı ve askeri araştırmaları durdurma çağrısında bulunmaktadır... Bu acil ve soykırıma varan durum ancak Filistin halkıyla küresel dayanışmanın muazzam bir şekilde büyümesiyle engellenebilir ve İsrail savaş makinesini dizginleyebilir. Dünyanın neresinde olursanız olun, İsrail devletinin silahlanmasını engellemek için derhal harekete geçmenize ihtiyacımız var.

Dünya Sosyalist Web Sitesi Filistinli sendikaların çağrısını desteklemektedir. Bunun da ötesinde, dünyanın dört bir yanındaki işçileri, İsrail’i savaşında kullanabileceği tüm kaynaklardan mahrum bırakmak için grev yapmaya çağırıyoruz. Dünya genelinde liman işçileri, havaalanı ve transit nakliyat işçileri İsrail’e silah gönderilmesini engellemelidir.

İşçiler, İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanının derhal durdurulmasını, tüm İsrail askerlerinin terhis edilmesini ve Gazze sınırından çekilmesini talep etmelidir. Gazze üzerindeki kuşatma sona erdirilmeli ve gıda, su, elektrik, tıbbi bakım ve diğer tüm ihtiyaçlar derhal sağlanmalıdır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Netanyahu, Scholz, Biden ve İsrail’in Gazze’deki soykırımını destekleyen ABD-NATO eksenindeki tüm liderler hakkında dava açmalıdır.

Bu soykırımı durdurmanın ve sorumlulardan hesap sormanın yolu, dünya çapında işçi ve gençlik kitlelerinin müdahalesinden geçmektedir.

Loading