Son çeyrek yüzyılda Ortadoğu’daki yasa dışı savaşlarda ordusu bir milyondan fazla insanı öldüren ABD, İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırısını bölge çapında daha geniş bir savaş çıkarmak için kullanıyor.
ABD Ortadoğu’ya asker, savaş gemisi ve uçak yığıyor. En az 10.000 denizci, asker ve havacı halihazırda bölgeye konuşlandırılmış durumda ve belirsiz sayıda -muhtemelen on binlerce- askere de konuşlanmaya hazır olmaları söylendi.
Biden yönetimi, İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırıma tam destek vermiş durumda. Bu soykırım sivillerin toplu olarak bombalanması, her gün 300 ila 400 kişinin öldürülmesi ve halkın kasıtlı olarak aç ve susuz bırakılması yoluyla gerçekleştiriliyor.
ABD, aynı zamanda İsrail’in Lübnan, Suriye ve Batı Şeria’ya eş zamanlı olarak düzenlediği saldırılarda kullandığı silahları da tedarik ediyor.
İsrail’in Amerikan silahları kullanarak ve Amerika’nın siyasi, askeri ve lojistik desteğiyle Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım, ABD’nin bölgedeki askeri tırmanışının sadece bir bileşenidir.
Cumartesi günü Savunma Bakanı Lloyd Austin, “İran’ın tırmandırdığı” gerilimi gerekçe göstererek ABD ordusunun “bölgedeki durumunu” “güçlendirecek” adımlar attığını açıkladı. Austin, ABD füze savunma sistemlerini bölge genelinde alarma geçirdiğini ve “ilave sayıda kuvveti konuşlanma emrine hazır hale getirdiğini” söyledi.
ABD ordusu geçtiğimiz hafta boyunca Irak’ta konuşlu birliklerinin İran’ın vekil güçleri olduğunu iddia ettiği güçlerin saldırısına uğradığını ileri sürdü.
Pentagon Sözcüsü John Kirby Pazartesi günü yaptığı açıklamada “İran bu olayları yakından izliyor ve bazı durumlarda bu saldırıları aktif olarak kolaylaştırıyor ve çatışmayı kendi çıkarlarına ya da İran’ın çıkarları için kullanmak isteyebilecek başkalarını da teşvik ediyor,” dedi.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken Pazar günü verdiği bir mülakatta şu açıklamayı yaptı: “İranlı vekillerin güçlerimize ve personelimize yönelik şiddeti tırmandırma ihtimali olduğunu düşünüyoruz. İnsanlarımızı etkili bir şekilde savunabileceğimizden ve gerektiğinde kararlı bir şekilde karşılık verebileceğimizden emin olmak için adımlar atıyoruz.”
Blinken, “İstediğimiz ve aradığımız şey bu değil. Biz gerilimin tırmanmasını istemiyoruz,” dedi ve ekledi: “Ayrıca bölgeye oldukça ciddi varlıklar konuşlandırdık, iki uçak gemisi savaş grubu, kışkırtmak için değil, caydırmak için.”
Blinken, her zaman olduğu gibi yalan söylüyor. Gerilimi tırmandıran, Ortadoğu’ya asker ve silah yığan ABD’dir.
ABD, vekili İsrail aracılığıyla, İran’ı kışkırtmak için Gazze’yi, Batı Şeria’yı, Lübnan’ı ve Suriye’yi kasıtlı olarak bombalatıyor. İran’ı savaş gemileri ve uçaklarla kuşatıyor ve kendilerine yönelik herhangi bir saldırı iddiasının İran’a saldırmak için bahane olarak kullanılacağı tehdidinde bulunuyor.
ABD, 2003’teki acımasız ve yasa dışı istilasından sonra Irak’ta binlerce asker bulundurmaktadır. ABD birlikleri, benzer şekilde, Suriye hükümetini hiçe sayarak, yasa dışı bir şekilde Suriye’de de konuşlandırmış durumdalar. Tüm bu birlikler her an İran’ı vurmaya hazırdır.
İsrailli yetkililer Lübnan’a yönelik tehditlerini sürdürüyor. Pazar günü Lübnan sınırındaki birlikleri ziyaret eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “Hizbullah ve Lübnan devleti için yıkıcı sonuçlar doğabileceği” uyarısında bulundu ve “Onu hayal bile edemeyeceği bir güçle vuracağız,” diye ekledi. İsrail 200.000’den fazla kişinin kuzey sınırından tahliye edilmesi emrini verdi.
Pazar günü İsrail Ekonomi Bakanı Nir Barkat, savaşın Lübnan’a sıçraması halinde “Sadece bu cephelere misilleme yapmakla kalmayacağız, yılanın başına, yani İran’a da saldıracağız” tehdidinde bulundu.
Bu arada ABD ve diğer emperyalist ülkelerin medyası İran ile doğrudan bir askeri çatışma için ajitasyon yapıyor. ABD’nin eski Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker, Economist’teki bir yazısında açıkça İran ile askeri çatışma çağrısında bulundu: “Ancak mali araçlardan daha etkili olan şey askeri güçtür. ... Ne yazık ki Gazze’deki savaşın genişlemesini engellemek için Washington’ın askeri müdahaleden başka seçeneği kalmayabilir.”
Perşembe günü yaptığı konuşmada Biden, Amerikan askeri ve ekonomik üstünlüğünün dünyadaki birleştirici ilke olduğunu iddia ederek, Amerika’nın küresel hakimiyetine dair mesihvari bir vizyon ortaya koydu. Biden, “Dünyayı bir arada tutan şey Amerikan liderliğidir,” dedi.
Ertesi gün bir kampanya resepsiyonunda daha açık konuştu: “50 yıl boyunca oldukça iyi işleyen bir savaş sonrası dönemdeydik ama artık bu dönem sona erdi. Bir bakıma yeni bir dünya düzenine ihtiyaç var...”
“Savaş sonrası dönemin” sona erdiğini söylemek, fiilen yeni bir dünya savaşı dönemini ilan etmek demektir. Biden yönetimi Ortadoğu’daki savaşı tırmandırıyor ve Doğu Avrupa’dan Ortadoğu ve Pasifik’e uzanan dünya hegemonyası için küresel çapta bir çatışmanın parçası olarak İran’ı doğrudan saldırmakla tehdit ediyor. Çin’in ekonomik yükselişi ve ABD ekonomisinin küresel düşüşüyle karşı karşıya kalan Amerikan emperyalizmi, savaşı dünya egemenliğini sağlamanın bir aracı olarak görüyor.
ABD, Ukrayna’daki savaşı, Moskova’yı “Rusya’nın kanını emmeyi” amaçlayan bir vekil çatışmasının içine çekmek için kışkırtmıştı. Ancak savaşın başlamasından iki yıl sonra, Ukrayna’nın son hücumu başarısız oldu ve ABD Rusya’yı “stratejik bir yenilgi”ye uğratmak için çatışmayı ısrarla tırmandırmaya çalışıyor. Washington aynı zamanda Çin ile Tayvan konusunda bir çatışma kışkırtıyor ve Çin’i ileri bilgisayar teknolojisine erişimini engelleyerek ekonomik olarak boğmaya çalışıyor.
Biden’ın geçen hafta tüm bu cepheler için 105 milyar dolarlık ek askeri harcama çağrısı yapması, aslında bir üçüncü dünya savaşının ilk aşamaları olan askeri tırmanışta önemli bir adıma işaret etmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri, her ikisi de nükleer silahlara sahip olan Rusya ve Çin ile çatışıyor. İsrail de nükleer silahlara sahip ve İsrail parlamentosunun en az bir üyesi, Revital “Tally” Gotliv, mevcut çatışmada “kıyamet günü silahı”nın kullanılması çağrısında bulundu. Washington’ın askeri şiddeti tırmandırması insan uygarlığını tehdit etmektedir.
Fakat Amerikan emperyalizminin dünya savaşını körüklemesi geniş bir halk muhalefetiyle karşı karşıyadır. Geçtiğimiz hafta sonu, milyonlarca insan ABD-İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırıma karşı yerleşim olan her kıtada gösteri yaptı. Londra’da 300.000 kişi, 2003 Irak istilasından bu yana kentte düzenlenen en büyük savaş karşıtı mitinge katıldı.
Gelişmekte olan bu savaş karşıtı hareket derinleştirilmeli ve genişletilmelidir. Savaşa karşı büyüyen hareket, işlerini, ücretlerini ve yaşam standartlarını savunmak için mücadele eden işçilerin küresel grev hareketiyle birleştirilmelidir. Bu da işçi sınıfı içinde, savaşa karşı mücadeleyi kapitalist kâr sistemine karşı muhalefetle birleştiren sosyalist bir önderliğin inşasını gerektirmektedir.