İsrail’in Gazze saldırısı Ortadoğu genelinde bir savaşa zemin hazırlarken Erdoğan İsrail’i kınıyor

Washington ve Avrupalı güçlerin İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım savaşına verdiği destek ve ABD’nin İran’a savaş açma ihtimalinin belirmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetinde ciddi bir krize yol açtı.

7 Ekim’de İsrail-Gazze savaşının patlak vermesinin ardından Erdoğan, başlangıçta Gazze’deki İsrail bombardımanlarına karşı kitlesel bir hareketin gelişmesini engellemeye çalıştı. Erdoğan, Filistinlilerin şiddetini emperyalist destekli İsrail devletiyle eşitleyerek “gerilimi düşürme” ve “ateşkes” çağrısında bulunurken, çevik kuvvet polisi çeşitli illerde Gazze ile dayanışma protestolarına saldırdı. Ancak “itidal” çağırılarına yanıt alamayan ve içeride halkın ezici çoğunluğunun İsrail’e ve işbirlikçilerine artan öfkesiyle karşı karşıya olan Erdoğan, Çarşamba günü yaptığı konuşmada politikasını değiştirmek zorunda kaldı.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada şöyle dedi: “7 Ekim’den bu yana krizin daha fazla büyümemesi için elimizden gelen gayreti gösterdik, gösteriyoruz. … İsrailli siviller dahil, sivillere yapılan saldırıya karşı olduğumuzu açıkça ifade ettik. İsrail devletiyle bir sorunumuz yok ama devlet yerine örgüt gibi tavrını asla tasvip etmedik, etmeyeceğiz.”

5 Şubat 2020 tarihli bu fotoğrafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da mecliste yaptığı bir konuşma sırasında üzerinde Filistin haritalarının yer aldığı bir döviz tutuyor. Döviz üzerinde tarihi Filistin, 1947 Birleşmiş Milletler Filistin bölünme planı, Filistin toprakları ile İsrail arasındaki 1948-1967 sınırları ve Filistin topraklarının İsrail tarafından ilhak edilmiş bölgeleri ve yerleşimleri içermeyen güncel bir haritası yer alıyor. [AP Photo/Burhan Ozbilici]

Erdoğan, varlığı Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi ve şimdi de etnik temizliği üzerine kurulu olan İsrail devletiyle bir sorunlarının olmadığını söylemesinin hemen ardından şunları ekledi: “7 Ekim’den bu yana İsrail tarihin en kanlı, en vahşi saldırılarından birini gerçekleştiriyor. Tek başına bu tablo bile amacın kendini savunma değil insanlık suçu işlemeye yönelik bir vahşet suçu olduğuna göstergedir.”

Son dönemde Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Filistinlileri dışlayan paylaşımı üzerinden İsrail hükümetiyle diplomatik ilişkileri yeniden geliştiren Erdoğan, Tel Aviv’i kendi iyi niyetini suiistimal etmekle suçladı ve daha önceden planlanmış İsrail ziyaretini iptal ettiğini duyurdu. Erdoğan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından Gazze savaşını protesto etmeye yönelik ilk kitlesel mitingin 28 Ekim’de İstanbul’da düzenleneceğini ilan etti.

Erdoğan, emperyalist güçlerin İsrail’in Gazze’deki katliamının ana gerekçelerinden birini reddederek şunları söyledi: “Bu İsrail çocukları öldürüyor, o çocukların halini gördük, bunların paramparça oluşuna asla izin vermeyiz, çünkü insanlıktan nasibimizi aldık. Hamas bir terör örgütü değil topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubudur.”

İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lior Haiat, X/Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Erdoğan’ın sözlerini kınayarak şunları yazdı: “Türkiye Cumhurbaşkanının terör örgütünü savunma girişimi ve kışkırtıcı sözleri tüm dünyanın gördüğü vahşeti ve kesin gerçeği değiştirmeyecektir: Hamas eşittir IŞİD.”

İsrail devleti ve emperyalist başkentler, Erdoğan’ın konuşmasının bölgedeki politikalarını tehdit ettiğini açıkça hissetmektedir. Nitekim ABD’nin bölgeye uçak gemileri konuşlandırmasını daha önce eleştirmiş olan Erdoğan, Washington’a sert bir şekilde saldırarak şunları söyledi: “Savaşın yayılmaması için tüm aktörlerin sorumlu hareket etmesi, bölge dışı güçlerin de İsrail ile dayanışma adına ateşe benzin taşımaktan vazgeçmesi gerekmektedir.”

Gerçekten de hükümet, emperyalist güçlerin tüm Ortadoğu’yu savaşa sürükleme ihtimalinden büyük endişe duymaktadır. Katar’ın başkenti Doha’ya giden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan orada şunları söyledi: “Bölgemiz, tam manasıyla bir dönüm noktasındadır. İçinde bulunduğumuz konjonktürden ya daha büyük bir savaşa ya da daha büyük bir barışa gideceğiz. Görüştüğüm tüm muhataplarım kamuoyu önünde söylemeseler bile bu tespiti paylaşmakta.”

NATO’nun Gazze’deki soykırıma verdiği destek ve İran’a saldırı tehdidi, Türk burjuvazisini içinden çıkılması imkânsız bir ikilemle karşı karşıya bırakmaktadır. Egemen sınıf, bir yandan emperyalizmle sıkı bağlara sahiptir ve on yıllardır NATO aracılığıyla dış politikada çıkarlarını savunmaktadır. Öte yandan, hükümetin Gazze’de bir soykırımı destekleme ve İran’a karşı ABD önderliğinde bir savaş yürütme konusunda diğer NATO güçlerine katılması neredeyse olanaksızdır.

Öncelikle, böylesine suç teşkil eden bir politika, halkının ezici çoğunluğu tarafından, özellikle de işçi sınıfı tarafından reddedilecektir. Dahası bu, egemen sınıfının temel çıkarlarına da tehdit oluşturabilir.

İran’la büyük bir sınırı bulunan Türkiye, ABD ve NATO’un Adana’daki İncirlik Hava Üssü’ne ve Malatya’daki Kürecik Radar Üssü’ne ev sahipliği yapıyor. ABD ile İran arasında bir savaş çıkması halinde bu üsler kolaylıkla İran saldırılarının hedefi haline gelebilir.

Türk burjuvazisi, her ikisi de Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırlarındaki Kürt milliyetçisi milisleri destekleyen Washington ve Tel Aviv’in Ortadoğu’daki bir savaşta zafer kazanmasının bir Kürt devletinin kurulmasına yol açabileceğinden korkuyor. Türk burjuvazisi, tarihsel olarak, bir Kürt devletinin ortaya çıkışını engellemek ve içeride Kürt halkına yönelik baskıyı sürdürmek için en geniş kapsamlı önlemleri almaya her zaman hazır olmuştur.

Bu nedenle önde gelen siyasi liderler, İsrail’e ya da bölgedeki diğer NATO müttefiklerine karşı askeri müdahaleyi tartışıyor.

Erdoğan konuşmasında Türkiye’nin askeri müdahalesinin masada olduğu uyarısında bulunarak şunları söyledi : “Biz ülke ve millet olarak hakikati haykırmaya, bunun için siyasi, diplomatik, gerekirse askerî tüm yolları devreye sokmaya devam edeceğiz.”

Erdoğan’ın fiili koalisyon ortağı olan aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli de Cumartesi günü Türkiye’nin Gazze’ye askeri müdahalede bulunması çağrısı yaparak şunları söylemişti: “Eğer bugünden itibaren 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, milletimle açık açık paylaşıyorum ki, Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır. Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır.”

Erdoğan ayrıca İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçlarına verilen emperyalist desteğe yönelik eleştirilerini, terörist olarak nitelendirdiği Suriye ve Irak’taki Kürt milislere yönelik harekât planlarıyla ilişkilendirdi.

Erdoğan konuşmasında “‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ diye ifade ettikleri operasyonlarla terör örgütleri üzerinden kurulmak istenen projeleri çökerteceklerini, teröristlerin başını ezeceklerini” söyleyerek şunları ekledi: “Her ne kadar onlar, devlet olmanın ve uluslararası hukukun şartlarına uymuyor olsalar da, biz kendi vakarımızın gereğini yerine getirmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorunu yeni harekâtlarla parçalamaya da ülkemize ve inancımıza karşı yürütülen kirli kampanyalara karşı tavır koymaya da devam edeceğiz.”

Emperyalist güçlerin Gazze’deki soykırım için İsrail rejimine yeşil ışık yakması, emperyalizmin on yıllardır bölgede hakimiyet kurmakta kullandığı kurumları parçalıyor. Daha kavrayışlı emperyalist yorumcular, NATO ittifakının olası bir çöküşü konusunda uyarıda bulunuyorlar.

ABD’li Emekli Albay Douglas Macgregor, Erdoğan’ın açıklamasıyla ilgili şu yorumu yaptı: “İsraillileri ve bizi ateşle oynadığımız ve büyük çaplı bir savaşa gireceğimiz konusunda uyarıyor. Umarım bu mesajı alırız. Doğu Akdeniz’e bir uçak gemisi ve Basra Körfezi’ne ya da Kızıldeniz’e bir uçak gemisi koyarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İran hükümetini yöneten mollalar gibi insanları kışkırtmaya çalışıyoruz. Hayır, bence deniz gücümüzün varlığının Türklere, İranlılara ve bölgedeki diğerlerine karşı caydırıcı olacağını düşünmekle hata ediyoruz.”

Macgregor savaşın genişlemesinin İsrail için tehlikeler barındıracağını ekliyordu: “Gerçekten de daha büyük bir bölgesel savaşa zemin hazırlanıyor. Şu anki mesele bu. Türklerin NATO’daki en büyük orduya ve çok büyük bir hava kuvvetine sahip olduğunu hep unutuyoruz. Cephaneliklerinde İran’ın sahip olduğu kadar çok füze ve roket yok. Ancak İran’ı Türkiye ile bir araya getirirseniz ve ... İsrail ile iyi ilişkileri olan Yarımada Araplarının da dahil olduğu bir koalisyonda yer alırlarsa, bence İsrail devletini yok edebilecek bir duruma zemin hazırlanmış olur.”

İnsanlık, Ortadoğu’da emperyalist tahakküm altındaki kapitalist ulus devlet sisteminin çöküşüyle karşı karşıyadır. Erdoğan’ın ya da başka bir kapitalist hükümetin bölgedeki Arap, Yahudi, Türk, Kürt ve İran halklarını barışçıl bir şekilde birleştirecek bir perspektifi söz konusu değildir. Bu görev, işçi sınıfına düşmektedir. İşçiler, emperyalizme, savaşa ve kapitalizme karşı uluslararası bir hareket içinde seferber olmalı ve Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri’ni inşa etmek için mücadele vermelidir.

Loading