15 Temmuz 1974’te Yunan askeri cuntası, CIA’in desteğiyle Kıbrıs’ta bir darbe başlatarak Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetini devirdi ve adayı diktatörlüğün kontrolü altına aldı. Darbe, beş gün sonra Kıbrıs’ı istila eden Türkiye ile bir savaşa yol açtı.
Suriye, Lübnan ve Türkiye arasında yer alan Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz’de önemli bir ticari ve askeri stratejik konumda bulunuyor. Osmanlı İmparatorluğu 1878 yılında Kıbrıs’ı Britanya hükümetine kiralamayı kabul etti ve Britanya Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra adanın kontrolünü tamamen ele geçirdi.
1960 yılında Kıbrıs, Britanya yönetiminden bağımsızlığını kazanarak bir cumhuriyet kurdu. Yüzyıllar boyunca adanın nüfusu etnik-dilsel ve dini hatlara göre bölünmüştü; yaklaşık yüzde 80’i Rum ve Hristiyan, yüzde 20’si ise Türk ve Müslüman’dı. Türk azınlık sık sık adanın Yunanistan’ın kontrolü altına girmesini isteyen sağcı Yunan milliyetçisi paramiliter grupların ayrımcılık ve şiddetine maruz kalmıştı.
Türk egemen seçkinleri Kıbrıs’ın Yunanistan’la bütünleşmesine karşı çıkmayı sürdürmüş, Kıbrıslı Türk nüfusun çıkarlarını koruma sorumluluğu olduğunu iddia etmiş ancak daha çok değerli maden yataklarına ve balıkçılık haklarına erişimi güvence altına almaya ve konuyu Türkiye anakarasındaki siyasi çatışmaları saptırmak için kullanmaya çalışmıştır.
1960 anayasası uyarınca Kıbrıslı Türklere tam siyasi haklar ve parlamentoda garanti edilen yüzde 30 sandalye hakkı tanındı. Yunan milliyetçileri bu tür tavizlere şiddetle karşı çıktılar ve 1967’de Yunanistan’da iktidarı ele geçiren askeri cuntanın adayı doğrudan yönetmesini, Kıbrıslı Türklerin adadaki haklarını ve siyasi nüfuzlarını ellerinden almanın yolu olarak gördüler.
15 Temmuz milliyetçi Yunan darbesi, hemen Londra’ya kaçan Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos III. Makarios’u hızla görevden aldı. Darbe sırasında Yunan cuntası, adanın silahlı kuvvetleri olan Kıbrıs Ulusal Muhafızları’ndan yüzlerce subayı kendi safına kazanmayı başarmıştı.
Cunta, Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak Nikos Sampson’u seçti. Sampson aşırı sağcı bir Yunan milliyetçisiydi ve yeminli bir Türk karşıtıydı. İktidara gelmesi Türk nüfusu içinde katliamların ve zorla yer değiştirmelerin gündeme gelebileceği korkusunu yarattı.
20 Temmuz 1974’te 40 bin Türk askeri, Yunan ordusuna karşı kendilerini savunmak için silahlanan Kıbrıslı Türk milisleri takviye etmek üzere Kuzey Kıbrıs’a çıkarma yaptı. Çatışmalar, BM arabuluculuğunda ateşkesin ilan edildiği 18 Ağustos’a kadar yaklaşık bir ay boyunca devam etti. Çatışmalar sırasında her iki taraftan da 6 binin üzerinde zayiat kaydedildi.
Ateşkes adanın bölünmesine yol açtı; güney Yunanistan’ın elinde kalırken, Türk kuvvetleri adanın kuzey kısmını ellerinde tutmayı başardılar. Darbeden önce Türk ve Rum toplumları adanın her tarafına yayılmışken, şimdi bu milliyetler zorla sınırın bir tarafına ya da diğer tarafına yerleştirildi.
Toplamda 200 binden fazla insan evlerini terk etmek ve yeni sınırın diğer tarafına geçmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ın Rum ve Türk etnik çizgilerine göre bölünmüşlüğü günümüzde de devam etmektedir.
Provokatif Yunan darbesi ve Türkiye’nin adayı işgali, Yunanistan’ın kendi içindeki siyasi krizi hızlandırdı. 1973’teki Atina ayaklanmalarının ardından kitlesel bir halk muhalefetiyle karşı karşıya kalan Yunan cuntası, yurt dışındaki darbenin ve Kıbrıs’ın ilhakının iç krizini çözmeye yardımcı olacağını umuyordu.
Ne var ki Kıbrıs darbesi, Türkiye ile savaşa karşı çıkan Yunan işçiler arasında hiç destek görmüyordu. İşçi sınıfının diktatörlüğü devirmek için olaylara doğrudan müdahale etmesinden korkan çökmekte olan cunta, Kıbrıs darbesinden birkaç gün sonra, Kasım ayında ulusal seçimlerin yapılması çağrısında bulundu.
Devrimci bir durumdan kaçınmak için dikkatlice düzenlenmiş olan seçimler, bugünkü Yunan devletinin, Üçüncü Helen Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açtı. Burjuva Yeni Demokrat Parti seçimleri kazanacak ve 1974 Aralık ayında başbakan olan Konstantinos Karamanlis liderliğinde resmen iktidara gelecekti.