Aşırı sağcı İsrail rejimi Salı günü Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırımını bir okul, bir market ve bir cep telefonu şarj noktasını bombalayarak sürdürdü ve en az 25 kişiyi öldürdü. Devam eden katliamın ortasında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail’e Gazze’de istediği her şeyi veren ve Lübnan’da ve tüm Ortadoğu’da savaşın kapısını açan bir anlaşmayı sonuçlandırmak üzere bölgeyi ziyaret etti.
Bir sivil savunma çalışanına göre Gazze Şehri’nin batısındaki Mustafa Hafız okul binası “dümdüz oldu” ve 12 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Kurtarma ekipmanı eksikliği nedeniyle cesetlerin birçoğunun asla çıkarılamayabileceği açıklandı. Bu, gerçek ölü sayısının daha yüksek olabileceğine işaret ediyor. Bölgedeki pek çok okul gibi bu bina da İsrail Savunma Kuvvetleri’nin hiçbir uyarıda bulunmadan vurmasına kadar yerinden edilmiş insanların sığındığı bir yer olarak hizmet veriyordu. Bu katliam, aynı kentteki Et-Tabiin okulunda 100’den fazla kişinin öldürüldüğü kanlı katliamdan yaklaşık bir hafta sonra gerçekleşti.
Gazze’de yetkililer tarafından kaydedilen resmi ölü sayısı 40.000’i henüz aşmış olsa da, gerçek ölü sayısı çok daha yüksektir. Britanya merkezli tıp dergisi Lancet geçen ay, dokuz ay süren soykırımın ardından İsrail’in saldırıları sonucu yaklaşık 186.000 ya da daha fazla insanın öldüğü tahmininde bulunmuştu.
Amerikan emperyalizmi ve onun Ortadoğu’daki Siyonist saldırı köpeği, Gazze’de bitmek bilmeyen ölüm ve yıkımdan sorumlu olan bu güçler, 10 ayı aşkın süredir devam eden barbarca saldırının geçici olarak sona erdirilebileceği koşulları dikte etmeye çalışıyorlar. Blinken’in Salı günü Mısırlı ve Katarlı liderlerle yaptığı görüşmelerde varmaya çalıştığı anlaşmayı “ateşkes anlaşması” olarak adlandırmak gerçeği çarpıtmak olur. Daha üç hafta önce İsrail, Hamas’ın siyasi lideri ve görüşmelerdeki baş müzakereci İsmail Haniye’yi Tahran’da ABD’nin örtülü onayıyla öldürdü.
Bir anlaşmaya varılması halinde, bu anlaşmanın tamamen İsrail’in şartlarına göre olacağı, İsrail’in her an bombalarla katliama yeniden başlayabileceği ve harap olmuş bölgeye yapılan yardımları engelleyerek Filistinlileri açlık ve hastalığa mahkum etmeye devam edebileceği giderek daha açık hale geliyor. Dahası, Gazze’deki çatışmaların durması, her şeyden önce İsrail’in Lübnan’la olan kuzey cephesinde bir savaşa yönelmesine ve ABD ve NATO müttefiklerinin desteğiyle İran’la bölge çapında bir çatışmaya zemin hazırlamasına olanak tanıyacaktır. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın Salı günü ifade ettiği gibi, İsrail’in “ağırlık merkezi” “güneyden kuzeye” kayıyor.
Washington, İsrail’in Haniye’ye yönelik suikastına ve Hizbullah komutanı Fuad Şükür’ün Beyrut’ta öldürülmesine, bölgeye ek bir uçak gemisi saldırı grubu konuşlandırarak yanıt verdi. Amerikan egemen sınıfı için İsrail’in Filistin sorununa getirdiği “nihai çözüm”, ABD’nin rakiplerine karşı tartışmasız hegemonyasını güvence altına almak için hızla gelişen üçüncü dünya savaşında Ortadoğu cephesini açma hazırlıklarının bir parçasıdır. İsrail’e, önümüzdeki beş yıl içinde tedarik edilecek düzinelerce savaş uçağı da dahil olmak üzere 20 milyar dolar değerinde silah satma kararı da bunun altını çizmektedir. İran, ABD’nin enerji zengini bölge üzerindeki hakimiyet hırsının önünde önemli bir bölgesel engel olarak dururken, Washington’ın dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden paylaşma çabasındaki ana hedefleri Rusya ve Çin’dir.
ABD Başkanı Joe Biden, Pazartesi günü Chicago’daki Demokratik Parti Ulusal Kurultayı’nda savaş suçlusu Kamala Harris’i Beyaz Saray’daki halefi olarak desteklemek üzere yaptığı konuşmanın ardından, Hamas’ı İsrail’in kabul etmeye hazır olduğu ateşkes anlaşmasından “geri adım atmakla” suçladı. Gerçekte Biden yönetimi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kana bulanmış rejimlerinin Filistinlileri katletmeye devam etmesine kılıf sağlamak için aylardır süren görüşmelerde defalarca hedef saptırdı. Hamas, Mayıs ayı başında IDF’nin Refah’ı istilasını önleyecek bir ateşkes teklifini kabul ettiğinde, İsrail bu teklifi açıkça göz ardı ederek Gazze’nin en güneyindeki şehirden bir milyon insanı süren ve yardımları neredeyse durma noktasına getiren bir saldırı başlattı.
Salı günü yaptığı açıklamalarda Netanyahu, hükümeti tarafından kabul edilen herhangi bir anlaşma kapsamında İsrail güçlerinin Gazze’den çekilmeyeceğini açıkça ifade etti. Gazze ile Mısır sınırı arasındaki toprak şeridine ve IDF tarafından dayatılan yerleşim bölgesini kuzey ve güney olarak ayıran hatta atıfta bulunan Netanyahu, “İsrail hiçbir koşulda Philadelphi Koridoru ve Netzarim Koridoru’nu terk etmeyecektir,” dedi.
Hamas, IDF askerlerinin Gazze’deki varlığının devamına izin veren bir anlaşmaya karşı olduğunu açıkladı ve Biden’a atfedilen, İsrail askerlerinin iki aşamada tamamen çekilmesini öngören ilk teklifi destekleyeceğini belirtti. Ancak Washington’ın bu tekliften vazgeçtiği ve bunun yerine bu hafta İsrail’in askeri varlığının devam etmesi talebini dikkate alan sözde bir “geçiş” anlaşması önerdiği görülüyor. İsrail’in son taleplerini yorumlayan üst düzey Hamas yetkilisi Usame Hamdan şunları söyledi: “Bu, büyük bir askeri gücün Philadelphi Koridoru’nda ve Refah geçidinde kalacağı anlamına geliyor ki bu da İsrail’in onayına bağlı olarak yardımların kısıtlanması demektir.”
İsrail, yardımları bir savaş silahı olarak kullanmakta kararlıdır. Kerem Şalom sınır kapısından Gazze’ye ulaşan kamyon sayısı Haziran ayına kıyasla Temmuz ayında bir miktar artmış olsa da, tüm malzemelerin yalnızca yüzde 8’i insani yardımdan oluşuyor ve bu da günde yalnızca 37 kamyona denk geliyor. Savaştan önce Gazze’ye her gün yaklaşık 500 yardım kamyonu giriyordu. Mayıs-Temmuz döneminde Kerem Şalom üzerinden Gazze’ye ulaşan yardım Ocak-Nisan dönemine kıyasla yüzde 61 oranında azaldı.
BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi 16 Ağustos’ta, 1-15 Ağustos tarihleri arasında Gazze’nin kuzeyine yönelik 109 yardım misyonu girişiminden sadece 46’sının İsrail tarafından onaylandığını bildirdi. Reddedilen yardım misyonlarının oranı bir önceki aya göre yüzde 15’ten yüzde 29’a yükseldi.
Inara yardım kuruluşunun kurucusu Arwa Damon, El Cezire’ye yaptığı açıklamada, Gazze’ye yardım ulaşsa bile dağıtımının giderek imkansız hale geldiğini söyledi. Bir örnek veren Damon, El Aksa Şehitleri Hastanesi’nde sargı bezlerinin tükenmekte olduğunu belirtti. Damon, “Bu da vücudunun yüzde 50 ila 60’ında yanıklar bulunan 13 yaşındaki bir çocuğun yaralarının temizlenmesi için yeterli bandaj değişimi yapılamaması ve bunun sonucunda kan zehirlenmesi geçirerek erken sepsis belirtileri göstermesi anlamına geliyor,” diye ekledi.
Geçtiğimiz hafta Gazze’nin merkezinde bir çocuğa çocuk felci (polio) teşhisi konulmasının ardından Gazze’nin ötesine yayılabilecek büyük bir çocuk felci salgını tehdidi de belirmiş durumda. Dünya Sağlık Örgütü, ömür boyu felce neden olabilen bu güçten düşürücü hastalığın daha fazla yayılmasını önlemek için Ağustos sonu ve Eylül aylarında iki tur halinde büyük bir aşılama kampanyasının gerekli olduğunu vurguladı. Ancak soykırım saldırısı devam ederse böyle bir girişimin hayata geçirilmesi imkânsız hale gelecektir.
Siyonist rejimin barbarlığının bir başka ifadesi de, bir dizi ifşaatla açığa çıkan Filistinli tutsaklara yönelik sistematik işkencedir. Son olarak Ofner Hapishanesi’nden serbest bırakılan 33 Filistinli tutsak, kötü şöhretli Sde Teiman tesisindekine benzer işkencelerin yapıldığını bildirdi. Serbest bırakılan bir tutsak El Cezire’ye şunları söyledi:
Gece gündüz işkence gördüm. Kaburgalarım kırıldı, omuzlarım çıktı. Herkesin hayal edebileceğinin ötesinde, her türlü işkenceye maruz kaldık.
Tüm tutsaklar fiziksel kapasitelerinin en az yüzde 90’ını kaybetti. Üst üste 70 gün boyunca gözlerim bağlı ve ellerim kelepçeliydi. Hepimiz taciz edildik, aşağılandık ve işkence gördük.
Bölge çapında bir savaş tehdidi ve emperyalizm destekli Siyonist rejimin barbarca uygulamaları ancak işçi sınıfı önderliğinde uluslararası bir savaş karşıtı hareketin geliştirilmesiyle tarafından durdurulabilir. Bu hareket soykırım ve savaş karşıtlığını, emperyalist dünya savaşını ve kapitalizmi işçi iktidarı uğruna mücadele yoluyla sona erdirmeyi savunan sosyalist bir programla bir araya getirmelidir.