İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım, 7 Eylül Cumartesi günü düzenlenen 81. Venedik Uluslararası Film Festivali’nin ödül töreninde bir dizi sinemacı tarafından kınandı.
En iyi ilk film dalında Luigi de Laurentiis “Geleceğin Aslanı” ödülünü alan ABD’li yönetmen Sarah Friedland, törene katılanlara şunları söyledi: “Zamana dayalı bir mecrada çalışan Yahudi-Amerikan bir sanatçı olarak, bu ödülü İsrail’in Gazze’deki soykırımının 336. gününde ve işgalin 76. yılında kabul ettiğimi belirtmeliyim.”
Friedland seyircilerin yüksek sesli ve uzun süreli alkışları arasında konuşmasına şöyle devam etti:
Film yapımcıları olarak, İsrail’in küresel sahnedeki cezasızlığını dengelemek için çalıştığımız kurumsal platformları kullanmanın bizim sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum. Filistin halkıyla ve kurtuluş mücadelesiyle dayanışma içindeyim.
Friedland ayrıca Familiar Touch ile Venedik festivalinin Horizons (Orrizonti) bölümünde en iyi yönetmen ödülünü kazandı. Filmin baş karakteri, demans hastası olan ve bir huzurevine yerleştirilen 80 yaşındaki eski aşçı Ruth’tur. Ruth, en yakın akrabalarını hayal kırıklığına uğratır ve bazen kendi oğlunu bile tanıyamazken, en sevdiği yemek tariflerini mükemmel bir şekilde hatırlamaktadır. Ruth’u canlandıran Amerikalı aktör Kathleen Chalfant, festivalin en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı ve kabul konuşmasında Gazze’deki feci olaylara atıfta bulunarak “barış, özgürlük ve adalet” çağrısı yaptı.
Friedland’ın Venedik’te yaptığı konuşma, Siyonist ve soykırım yanlısı güçlerin tepkisini çekti. Onun sözleri, İsrail’in Hayfa kentinde yaşayan çok farklı kültürel geçmişlere sahip dört karakteri ele alan Happy Holidays adlı filmiyle Horizons en iyi senaryo ödülünü kazanan Filistinli yönetmen Scandar Copti tarafından da yankılandı. Copti yine alkışlar arasında şunları söyledi:
Burada büyük bir onur duyarak ama son 11 aydır yaşadığımız zor zamanlardan derinden etkilenmiş olarak duruyorum; Gazze’de devam eden soykırıma tanıklık ederken ortak insanlığımız ve ahlaki pusulamız sınanıyor. Bu acı gerçek bize filmimizin de teması olan baskının yıkıcı sonuçlarını hatırlatıyor. Filmimiz, ahlaki anlatıların bizi toplumlar olarak nasıl bir araya getirebileceğini ama aynı zamanda başkalarının acılarına karşı bizi nasıl körleştirebileceğini inceliyor.
Venedik etkinliği sırasında çok sayıda oyuncu ve film yapımcısı, İsrail’in Gazze’de başlattığı ve Batı Şeria’ya da sıçrayarak tüm Ortadoğu’yu tehdit eden soykırım operasyonunun kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti. Festivalin açılış gününde, kırmızı halıda İtalyan aktör Lino Musella “Özgür Filistin” yazılı bir tişört giydi. Kendisine, üzerinde el yazısıyla yazılmış bir mesaj bulunan bir yelpaze taşıyan aktris Laura Morante eşlik ediyordu. Mesajda şöyle yazıyordu: “Gazze soykırımını durdurun. 16.000’den fazlası çocuk, 40.000’den fazla insan öldürüldü.”
Bir gün sonra, Japon besteci Ryuichi Sakamoto’nun oğlu, ABD’li yönetmen Neo Sora, Happyend filminin fotoğraf çekimine yakasında “Özgür Filistin” yazılı bir kefiyeyle ve Filistin bayrağı rozetiyle katıldı. Film ekibinin diğer üyeleri de Filistin’e desteklerini ifade ettiler.
Aynı gün, İtalyan yazar Antonio Scurati’nin bir misafiri “Katliamı Durdurun” sloganlı bir tişört giydi. Scurati, İtalyan faşist diktatör Benito Mussolini’nin çok satan ve çok sayıda dile çevrilen biyografisinin yazarıdır; kitabın ilk cildi olan M: Son of the Century (2018) aynı adla bir İtalyan televizyon dizisine dönüştürülmüştür.
Tunuslu yönetmen Mehdi Barsaoui ve oyuncu Fatma Sfar da Gazze’de kuşatma altındaki Filistinlilerle dayanışmak amacıyla diğer film ekibi üyeleriyle birlikte “Soykırımı Durdurun” yazılı bir pankart açtı. Barsaoui, festivalde gösterilen Aicha filminin yönetmeniydi.
Deneyimli İtalyan aktör Fabio Testi de üzerinde İtalyanca “Gazze’de 16.500 çocuk öldürüldü; katliamı durdurun” yazılı büyük bir pankart açtı.
Festival başlamadan önce 350 kadar sinema emekçisi, seçkide iki İsrail filminin yer almasını protesto eden bir açık mektubu imzaladı. Sinema emekçileri mektuplarında festival yönetimini Gazze’deki durumla ilgili bir tavır almamakla eleştirdiler. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu:
Biz aşağıda imzası bulunan sanatçılar, film yapımcıları ve kültür emekçileri, İsrail’in apartheid rejimiyle suç ortaklığını reddediyor ve 81. Venedik Film Festivali’nde Filistinlilere yönelik Gazze soykırımının sanatla yıkanmasına karşı çıkıyoruz. Venedik Film Festivali, İsrail’in Filistin halkına yönelik zulmüne sessiz kalmıştır. Bu sessizlik bizi derinden öfkelendirmektedir.
Bunun üzerine festivalin sanat yönetmeni Alberto Barbera mektubu reddetti ve söz konusu iki filmin -yönetmen Dani Rosenberg’in Of Dogs and Men ve Amos Gitai’nin Why War filmleri- festivalde yer almasını savundu.
Şubat ayında Berlin Uluslararası Film Festivali’nde, Yeşiller Partisi’nden bir yetkilinin başında bulunduğu Almanya Kültür Bakanlığı, No Other Land filmiyle festivalde İzleyici Ödülü’nü kazanan Filistinli Basel Adra ile İsrailli Yuval Abraham’ın ilkeli açıklamalarına şiddetli tepki göstermişti. Adra kabul konuşmasında Gazze’deki katliamı kınadı ve Alman hükümetini İsrail’e silah göndermeyi durdurmaya çağırdı.
Mayıs ayındaki Cannes Film Festivali sırasında France 24, festival organizatörlerinin “Gazze savaşı protestolarının festivalin deniz kenarı bölümü olan Croisette’de yapılmasını engellemek için büyük çaba sarf ettiklerini” yazdı. Bununla birlikte, festival organizatörlerinin ve bir dizi dikkat çekici ve provokatif #MeToo aktivistinin ortak çabalarına rağmen, birçok cesur sinema emekçisi ve aktivist Filistin yanlısı bir dizi protesto gerçekleştirmeyi başardı.
Venedik Film Festivali sona yaklaşmışken, bu yılki Toronto Uluslararası Film Festivali’nde “Soykırımı Durdurun” sloganları atan protestocular açılış törenini kısa süreliğine kesintiye uğrattılar.
Sinemacıların Venedik festivalinde İsrail hükümetinin soykırım politikasına karşı yaptıkları çok yönlü ve aleni protestolar, çok sayıda sanatçının ve kreatif işçinin artan öfkesini ve huzursuzluğunu ifade etmektedir. Onların duyguları da Gazze’deki katliam karşısında Avrupa’da ve dünya genelinde işçi sınıfının geniş kesimleri içinde büyüyen tepkiyi yansıtmaktadır.
Devlet güçleri ve medya için bu muhalefeti susturmak ya da görmezden gelmek giderek zorlaşıyor. Bununla birlikte, Fransa, Almanya ve İtalya’daki ilgili kültürel otoritelerin ve hükümetlerin son protesto dalgasına verdiği yanıt aynıdır: sansür, şiddetli devlet baskısı ve giderek daha otoriter yönetim biçimlerine başvurma.