Perspektif

Türkiye’nin BRICS’e katılma başvurusu ne anlama geliyor?

BRICS dönem başkanı olan Rusya’nın Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov, Eylül ayının başlarında, “Türkiye, BRICS’e tam katılım için resmi başvuruda bulundu, değerlendireceğiz” açıklaması yaptı.

Açıklama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 22-24 Ekim’de Kazan’da düzenlenecek BRICS Zirvesi’ne katılımı öncesinde geldi. Erdoğan 2022’de de Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılma niyetini ilan etmişti.

Türkiye’nin BRICS’e olası üyelik tartışması, ABD’nin uzun menzilli NATO silahlarıyla Ukrayna’nın Rusya’nın derinliklerini vurma izni vermesinin bu iki nükleer silahlı gücü doğrudan savaşın eşiğine getirmesinin ortasında gündeme geldi. Ayrıca ABD’nin Çin’e karşı savaş hazırlıkları giderek artıyor ve ticaret savaşı tırmanıyor. Bu koşullarda Türkiye, onaylanması durumunda BRICS grubundaki ilk NATO üyesi ülke olacak.

Türkiye tarafından BRICS’e resmi katılma başvurusu konusunda henüz net bir açıklama yapılmadı. Sadece Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) sözcüsü Ömer Çelik, yöneltilen bir soruya yanıt olarak, “Bu konudaki talebimiz açıktır, bu süreç işlemektedir. Ama bununla ilgili somut bir gelişme yoktur” açıklamasında bulundu.

BRICS üye ülkeler arasında ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla 2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından kuruldu. Topluluğa 2010’da Güney Afrika katıldı. 2023 BRICS Zirvesi’nde üye ülkelerin liderleri genişleme kararı aldı ve Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri de 1 Ocak 2024’te BRICS’e katıldı. Azerbaycan ve Malezya’nın da katılım için resmi başvuruda bulunduğu belirtiliyor.

Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde düzenlenen 10. BRICS Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile üye ve davetli ülke liderleri aile fotoğrafı çektiriyor. [Photo: Presidency of the Republic of Turkey]

BRICS ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’ini kapsıyor. Dünyanın toplam gayrı safi yurt içi hasılasının yüzde 36’sını oluşturuyorlar ve bu açıdan ABD, Kanada, Fransa, Britanya, Japonya, Almanya ve İtalya’dan oluşan G7’nin önündeler.

Ankara, BRICS’e olası üyeliğinin, Türkiye’nin ABD-NATO emperyalizminin Ortadoğu’daki kritik bir askeri-stratejik müttefiki olma konumunu değiştirmeyeceğini savunuyor. Emperyalist müttefikleri ile Rusya ve Çin arasında manevra yapmaya çalışan Erdoğan hükümeti, BRICS ile bağları geliştirmeyi Türk burjuvazisinin özellikle ekonomik çıkarlarını ilerletmenin bir aracı olarak görüyor.

Dışişleri Hakan Fidan konuyla ilgili olarak Haziran ayında şunları söylemişti: “BRICS meselesine bakarken özellikle alternatif ekonomik platformların dünyada nasıl şekillendiğini, pazarların nasıl oluştuğunu çok yakından takip etmek durumundayız… Bütün bu alternatif platformları, aslında bunları birbirine alternatif değil tamamlayıcı olarak görmek lazım, platformları ülkemizin lehine değerlendirme konusunda ciddi bir çalışmamız var.”

Türkiye 1952’den beri NATO, 1949’dan beri Avrupa Konseyi üyesi. Ayrıca Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi olan Türkiye, uzun zamandır Avrupa Birliği aday üyesi ve AB ile Gümrük Birliği ve Ortaklık anlaşmaları bulunuyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin rejimi, ABD önderliğindeki emperyalist güçlerin yaptırımlarını hafifletmek ve hedef olarak ilan ettiği “çok kutupluluğu” güçlendirmek için BRICS’e özel önem veriyor. BRICS içinde ayrıca Çin ve Rusya dış ticarette dolara alternatif geliştirmeye çalışıyorlar. Rusya Merkez Bankası, bir süredir raporlarında Çin’in para birimi yuanın dış ticaret işlemlerindeki payının artmaya, dolar ve avronun payının ise azalmaya devam ettiğini vurguluyor.

Bununla birlikte, dünya ticaretinde doların konumunun zayıflaması, ABD tarafından kendi egemenliğine kabul edilemez bir meydan okuma olarak görülüyor. ABD, ekonomik konumundaki uzun süreli gerilemeyi, 30 yılı aşkın süredir Ortadoğu, Orta Asya ve Afrika’daki emperyalist savaşlarda olduğu gibi askeri gücüne başvurarak dengelemeye çalışıyor. Washington şimdi “büyük güç rekabeti” adı altında Rusya ve Çin’i hedef tahtasına yerleştirmiş durumda.

Türkiye’nin BRICS’e üyelik için başvurduğuna dair iddiaları değerlendiren Avrupa Komisyonu Dışişleri ve Güvenlik Politikası Sözcüsü Peter Stano, Türkiye gibi “Aday ülkelerin AB’nin değerlerini paylaşmalarını ve dış politikalarını bizimkiyle uyumlu hale getirmelerini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Jeff Flake, Haziran ayında verdiği bir röportajda, Türkiye’nin BRICS’e katılmamasını umduğunu söylemiş ve Ankara’nın “Batı’ya sıkı sıkıya bağlı olduğunu” düşündüğünü söylemişti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise şunları söyledi: “Amerikalılar, bunun NATO üyeliğiyle bağdaşmadığını söyledi. Avrupa Komisyonu temsilcisi çok daha açık sözlüydü. Türkiye’nin AB üyeliğinin BRICS üyeliğiyle bağdaşmadığını ve bunun tersinin de geçerli olduğunu anlaması gerektiğini söyledi. AB adaylarının ortak bir dış ve güvenlik politikasına katılması gerekiyormuş. Bu da Türkiye’ye, AB’ye girmek istiyorsa Rusya karşıtı yaptırımlara katılması gerektiği yönünde açık bir talimat anlamına geliyor.”

Lavrov ayrıca Halihazırda bu tür 30’dan fazla ülke var. Bu çok kutupluluğun gerçek bir yansımasıdiye ekledi.

NATO ittifakının parçası olan Türkiye egemen sınıfı kendi çıkarlarını korumak için umutsuz bir denge siyaseti yürütme çalışıyor. Ancak ABD’nin, Türk egemen seçkinlerinin de suç ortaklığıyla Ortadoğu’yu mahveden savaşlarının sonuçları, nihayetinde Ankara ile NATO’daki müttefikleri arasında çeşitli anlaşmazlıklara yol açtı.

Rusya destekli Suriye hükümetine karşı 2011’de başlatılan rejim değişikliği savaşında Kürt milliyetçisi güçlerin (YPG/SDG) ABD tarafından başlıca vekil güç olarak kullanılması ve Ankara’nın Moskova ile bağlarını güçlendirmeye yönelmesi ile artan gerilimler, 15 Temmuz 2016’daki NATO destekli darbe girişiminin önemli nedenleri arasındaydı. Erdoğan, başarısız darbe girişimine, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri satın alarak ve Putin rejimi ile bağları daha da güçlendirerek yanıt verdi. Ancak tüm atıp tutmalarına karşın, ABD-NATO emperyalizminin kritik bir müttefiki olmayı da sürdürdü.

Türkiye ile Rusya, Libya, Suriye ve Dağlık Karabağ gibi çatışma alanlarında karşı cephelerde yer alsalar da diyalog yolunu açık tuttular. Ankara, Ukrayna’daki savaşta Türk burjuvazisinin her iki tarafla da güçlü ticari ve askeri bağları ve savaşın genişlemesinin olası sonuçlarından duyduğu korku nedeniyle NATO ile Rusya arasında arabuluculuk politikası izlemeye çalıştı.

Ankara ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı vekil savaşında Ukrayna’nın savaş hedeflerini desteklemekle birlikte, Moskova ile müzakere yoluyla bir çözüme ulaşılmasını savunuyor ve Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmıyor. Ankara, Şubat 2022’de, NATO ya da Rus savaş gemilerinin Boğazlardan Karadeniz’e geçişini kapattığını ilan etti.

Erdoğan 31 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, hükümetinin izlemeye çalıştığı denge siyasetini şöyle açıkladı: “Doğuyla ilişkilerimizi güçlendirirken, batıyla köklü iş birliğimizi ilerletmenin yollarını arayacağız. Türkiye Doğu ile Batı ile ilişkilerini eş zamanlı geliştirirse etkin bir ülke olabilir. Bunun dışında her yol Türkiye’yi denklem dışına atar. AB-Şanghay arasında tercih yapmıyoruz. Biz tercih yapmak mecburiyetinde değiliz.”

Bununla birlikte, ABD’nin Rusya’ya karşı savaşı tırmandırması ve Siyonist müttefiki İsrail’in Gazze’deki soykırımı ve İran’a karşı savaş hazırlıkları, Ankara’nın manevra alanını daraltıyor. ABD-NATO ile Rusya’nın kaçınılmaz olarak Karadeniz’e de sıçrayacak bir doğrudan savaşa girmesi ya da ABD ile İsrail’in Türkiye’nin komşusu İran’a savaş açması, Erdoğan hükümetini açıkça taraf olmaya zorlayacak.

Ankara’nın ABD-NATO ile Rusya ve Çin arasında pragmatist manevra siyaseti, her halükarda, Türk burjuvazisinin gerici çıkarlarını ilerletmenin bir yolunu ifade etmekte ve emperyalist savaşa ya da soykırıma karşı ileriye giden hiçbir yol sunmamaktadır.

Loading