Dünya Sosyalist Web Sitesi, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Cumartesi günü Beyrut’un yüzlerce sivil sakini ile birlikte İsrail ve ABD tarafından öldürülmesini kınamaktadır. Nasrallah’ı öldüren bu büyük bombardıman, suikast ve sivil alanların ayrım gözetmeksizin bombalanması yasakları da dahil olmak üzere birçok uluslararası savaş yasasının açık bir ihlalidir.
Nasrallah’ın öldürülmesiyle emperyalist güçler, eski sömürgelerine yeniden pranga vurmak için hiçbir şeyden kaçınmayacaklarını göstermiş oldular.
Nasrallah 1992 yılından bu yana Hizbullah’ın genel sekreterliğini yürütüyordu. 1979 İran Devrimi’nden esinlenen örgüt, 1982-2000 yılları arasında İsrail’in Güney Lübnan’ı işgaline karşı bir “İslami Direniş” olarak kuruldu. İsrail’in 2006 yılında Hizbullah’ı ezmek amacıyla Güney Lübnan’ı istilası sırasında geniş halk desteğini arkasına alarak İsrail’i ve Bush yönetimini BM destekli bir ateşkesi kabul etmeye zorladı ve bu ateşkes İsrail için bir bozgun olarak görüldü. Şimdi İsrail bu utancın intikamını kanlı bir şekilde almak için Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısına sarıldı.
Cumartesi günü İsrail F-15 savaş uçakları, Nasrallah’ın Lübnan’ın merkezinde diğer liderlerle toplantı yaptığı bir yeraltı yerleşkesine, çoğu ABD tarafından sağlanmış 900 kiloluk sığınak deliciler olmak üzere, 85 bomba attı. Saldırılar çok sayıda yüksek katlı apartman binasını tamamen yerle bir etti.
Washington Post’un haberine göre “Saldırı iki noktada en az dört büyük binayı yerle bir etti ve 300 metre genişliğindeki bir alanda ağır hasara yol açtı. Pencereden çekilen bir videoda, Beyrut’un güneyindeki Dahiyeh banliyösünün üzerinde yükselen en az dört ayrı duman bulutu görülüyor. Düzinelerce metre genişliğinde ve yüksekliğinde olan bu duman bulutları aşağıdaki binaların üzerinde yükseliyor. Arka planda çığlıklar duyuluyor.”
Beyaz Saray’ın saldırıyla arasına mesafe koyma çabası başından beri saçmaydı ve kısa sürede yalanlandı. İsrail, jetlerinin kanatlarının altında bombalarla havalandığı görüntüleri hızla yayınlayarak bu katliamın “ABD yapımı” olduğuna dair açık ve kasıtlı bir sinyal gönderdi.
ABD Başkanı Joe Biden, Nasrallah’ın öldürülmesini hızla ve açıkça onaylayarak şunları belirtti: Nasrallah’ın “İsrail hava saldırısı sonucu ölümü, birçok kurbanı için adaleti sağlamaktadır. ABD, İsrail’in Hizbullah, Hamas, Husiler ve İran destekli diğer terör örgütlerine karşı kendini savunma hakkını tamamen desteklemektedir. Savunma Bakanıma, saldırganlığı caydırmak ve daha geniş bir bölgesel savaş riskini azaltmak için Ortadoğu bölgesindeki ABD silahlı kuvvetlerinin savunma pozisyonunu daha da güçlendirmesi talimatını verdim.”
Biden yönetiminin Ortadoğu krizine “ateşkes”, “gerilimi azaltma” ve “barışçıl bir çözüm” aradığına dair iddiaları, Beyaz Saray’ın İran’ı hedef alan bölgesel bir savaşı alevlendirmeye yönelik gerçek hedefinin önünü açmayı amaçlayan savaş zamanı dezenformasyonundan ibarettir. ABD tarafından finanse edilen ve silahlandırılan Netanyahu hükümeti bağımsız bir aktör değildir; Amerika’nın vekili olarak işlev görmektedir.
Dikkat çekici bir biçimde, Netanyahu, Nasrallah’ın öldürülmesi emrini New York’tan vermiştir. Aynı gün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İran’la savaş tehdidinde bulunduğu ve savaş çığırtkanlığı yaptığı bir konuşma yapmıştı.
“İran içinde İsrail’in uzun kolunun ulaşamayacağı hiçbir yer yoktur. Ve bu tüm Ortadoğu için geçerlidir,” diyerek tehditler savuran Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşma, Gazze soykırımının ve İsrail’in Lübnan’daki canice harekâtının, Ortadoğu’yu yeniden düzenlemeye yönelik ABD liderliğindeki çabanın bir parçası olduğunu açıkça ortaya koydu.
Netanyahu, bir yıl önce, 22 Eylül 2023’te, yani 7 Ekim 2023’te Hamas tarafından gerçekleştirilen saldırılardan üç hafta önce, Birleşmiş Milletler’de gösterdiği bir haritayı gösterdi. Harita İsrail’in tüm Filistin topraklarını kapsadığını gösteriyordu. Bu, ABD güdümündeki Ortadoğu devletleri Mısır, Sudan, Ürdün ve Suudi Arabistan ile bir tür İsrail imparatorluğu içinde jeopolitik bir çerçevenin parçasıydı.
Netanyahu, “Bu geçen yıl burada sunduğum harita. Bu bir nimet haritası. İsrail ve Arap ortaklarının Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir kara köprüsü oluşturduğunu gösteriyor.”
Ardından Lübnan, İran, Suriye ve Irak’ı gösteren ikinci bir harita gösterdi. “Şimdi bu ikinci haritaya bakın. Bu bir lanet haritası. İran’ın yarattığı ve Hint Okyanusu’ndan Akdeniz’e kadar dayattığı bir terör yayının haritası.”
İsrail’in “bu laneti ortadan kaldırmaya kararlı olduğunu” söyleyen Netanyahu, “Amerika’nın desteği ve liderliğiyle bu vizyonun insanların düşündüğünden çok daha kısa sürede gerçekleşebileceğine inanıyorum,” dedi.
Netanyahu tarafından ana hatları çizilen “Yeni Ortadoğu”, Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürütülen savaş ve Pasifik’te Çin’i hedef alan ABD askeri yığınağı da dahil olmak üzere, ABD emperyalizminin küresel savaş yöneliminin kritik bir bileşenidir. Nasrallah cinayeti, Rusya’nın nükleer silahlarla karşılık verme tehditlerine rağmen, ABD’nin NATO silahlarının Rusya’nın derinliklerine saldırmasını onaylamanın eşiğinde olduğu bir sırada geldi.
ABD emperyalizmi dünyanın her yerinde, daha önce küresel savaş yürütmesini kısıtlamış olan her “kırmızı çizgiyi” kasten aşıyor.
Cinayete katılan İsrailli pilotun “Herkese, her yere ulaşacağız” açıklaması, aslında dünyayı zor yoluyla yeniden fethetmeye çalışan ABD emperyalizminin sloganıdır. Her savaş suçu -terörizm, suikast ve hatta soykırım- normalleştiriliyor.
Nasrallah’ın öldürülmesi, İsrail’in Hizbullah’ı ve İran’ın diğer müttefiklerini hedef alan bir dizi ölümcül bombalama ve suikast saldırısının sadece sonuncusudur. İsrail 17-18 Eylül tarihlerinde Hizbullah liderleri tarafından kullanılan iletişim cihazlarının içine yerleştirdiği binlerce bombayı patlattı. Yaklaşık bir hafta önce de Beyrut’ta Hizbullah’ın üst düzey komutanı İbrahim Akil’i öldürdü. Bu olaylar Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’nin İsrail tarafından İran’da öldürülmesinden sadece iki ay sonra meydana geldi.
İsrail’in Hizbullah’ın kıdemli üyelerine yönelik saldırıları sürerken, Hizbullah lideri nasıl olur da Beyrut’un merkezinde üst düzey bir toplantı düzenleyebilir? Nasrallah, ABD ve İsrail’in Beyrut’un kalbinde böylesine büyük bir saldırı yapmaya cesaret edemeyeceğine inanıyordu. Bu yanlış hesap, Lübnan, Suriye ve İran hükümetleri tarafından paylaşılan iflas etmiş bir siyasi perspektife dayanmaktadır.
Ortadoğu’daki rejimlerin Gazze soykırımına ve Lübnan’a yönelik saldırıya verdikleri tepki, burjuva milliyetçiliğinin iflasının kanıtıdır.
Onlardan Mısır ve Suudi Arabistan gibi bazıları, İsrail’in Gazze’deki soykırımını ve Ortadoğu’nun sömürgeci paylaşımını kolaylaştıran ABD’nin kilit müttefikleridir. İran gibi diğerleri ise, kendilerini sağlama alacak bir tür müzakere edilmiş anlaşmaya varma çabasıyla emperyalist güçlere durmaksızın uzlaşma öneriyor. İsrail ve ABD ile bir uzlaşma yolu bulmaya can atıyorlar, çünkü emperyalizme karşı ciddi bir mücadelenin devrimci sonuçlarından korkuyorlar.
Lev Troçki, 1927 tarihli “Çin Devrimi ve Yoldaş Stalin’in Tezleri” başlıklı dokümanında, geri kalmış ülkelerdeki burjuvazinin temel kaygısının, işçi sınıflarına karşı servetini ve ayrıcalıklarını korumak olduğunu açıklayarak şöyle yazmıştı:
Emperyalizmin mekanik olarak Çin’in tüm sınıflarını dışarıdan kaynaştırdığını düşünmek devasa bir yanlıştır… Burjuvazi ile işçi ve köylü kitleleri arasındaki sınıf mücadelesi, emperyalist baskı tarafından zayıflatılmaz, bilâkis her ciddi çatışmada kanlı bir iç savaş noktasına dek keskinleştirilir.*
İran, Suriye ve Lübnan egemen sınıfları emperyalizme karşı sistematik bir mücadele yürütmeye Çin’deki Çan Kay-şek’ten daha muktedir değildir.
Devrimci bir alternatif ancak Lev Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi temelinde inşa edilebilir. Ortadoğu’da ve tüm dünyada bir işçi sınıfı hareketi geliştirilmeden, Amerikan emperyalizminin vahşi saldırı köpeği Siyonizm ile hesaplaşılamaz.
Savaşa karşı harekete uluslararası sosyalizm perspektifi can vermelidir. Bu perspektifin amacı, emperyalist savaşa ve sömürgeciliğe ayrılmaz bir şekilde bağlı olan köhne ulus devlet sistemine son vermek ve sosyalizmi kurmaktır.
Dipnot
* Lev Troçki, “Çin Devrimi ve Yoldaş Stalin’in Tezleri”, Çin Üzerine (İstanbul: Tarih Bilinci, 2000), s. 69-70. Çeviren: Ömer Gemici.