Görevden ayrılmakta olan ABD Başkanı Joseph Biden, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Birleşik Krallık Başbakanı Sir Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yarın Berlin’de Ukrayna savaşıyla ilgili olağanüstü bir zirve için bir araya gelecek. Liderleri Berlin’deki zirveye katılacak ülkelerin devlet yetkilileri ve medyası şu ana kadar zirve gündeminin ne olacağına dair somut bir bilgi vermedi.
Bununla birlikte, NATO’nun önde gelen dört emperyalist gücünün, uluslararası bir askeri tırmanma planını görüşmek üzere toplandıkları açıktır. Toplantı, Gazze’deki soykırım, İsrail’in Lübnan’ı istilası ve İran’ın ABD-İsrail tarafından bombalanması çağrılarının ortasında Pentagon’un ABD askerlerini İsrail’e konuşlandırmasından sadece birkaç gün sonra gerçekleşiyor. Dahası, başlangıçta Biden’ın, Rusya’nın uzun menzilli silahlarla bombalanmasını öngören son derece pervasız bir planı görüşmek üzere Almanya’ya gitmesi planlanmıştı.
Biden’ın ABD başkanı olarak son Avrupa gezisi olan bu seyahatin daha önce Ramstein hava üssünde, Ukrayna’ya uzun menzilli ABD, Almanya, Britanya ve Fransa füzeleriyle Rusya’nın derinliklerine saldırı düzenleme yetkisi verilmesinin görüşüleceği bir NATO zirvesi olması planlanmıştı. Ancak Ramstein zirvesi geçen hafta aniden iptal edildi ve yerine Berlin’de diğer NATO üyesi ülkelerin davet edilmediği dörtlü güç zirvesi planlandı.
Berlin Zirvesi’nin gündemine ilişkin sessizlik, büyük NATO güçlerinin hem Ukrayna ve Ortadoğu’da yol açtıkları felaketi hem de daha da feci bir askeri tırmanma planını gizlemek için bir komplo kurduklarına işaret etmektedir.
Biden, görünüşte Milton Kasırgası’na acil müdahale sırasında ABD’de olmak için Ramstein zirvesini iptal etmiş olsa da son gelişmeler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in NATO füze saldırıları tehditlerine yanıt olarak Rusya’nın nükleer doktrinini değiştirmesinden kısa bir süre sonra meydana geldi. Kremlin, nükleer olmayan bir güç tarafından nükleer güçlerin yardımıyla Rusya’ya yapılacak saldırılara karşılık olarak nükleer silah kullanabileceğini açıkladı.
Nükleer savaş tehdidinin altını daha da çizecek şekilde, NATO, Steadfast Noon kod adlı iki haftalık nükleer savaş tatbikatı düzenliyor. 28 Ekim’de sona erecek tatbikat kapsamında 60 nükleer kapasiteli uçak Belçika, Hollanda, Danimarka, Britanya ve Kuzey Denizi üzerinde saldırı manevraları gerçekleştiriyor. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Steadfast Noon hakkında gazetecilere şunları söyledi: “Belirsiz bir dünyada, savunmamızı test etmemiz ve güçlendirmemiz hayati önem taşımaktadır; böylece düşmanlarımız NATO’nun hazır olduğunu ve her türlü tehdide karşılık verebileceğini bilirler.”
NATO ayrıca Birleşik Krallık uçak gemisi HMS Prince of Wales liderliğindeki 20 gemilik bir görev gücüyle Britanya’nın kuzeydoğusundaki sularda iki hafta sürecek olan “Strike Warrior Tatbikatı” deniz savaşı oyunları düzenliyor.
Dün Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Kiev’deki parlamentoya Rusya’nın yenilgisini garantilemek için beş maddelik pervasız bir “zafer planı” sundu. Planda Ukrayna’nın NATO’ya katılması, NATO ülkelerinin silahlarını kullanarak Rusya’yı istediği zaman vurması ve içeriğini belirtmediği bir “nükleer olmayan caydırıcılık paketi” geliştirmesi yer alıyor.
Zelenskiy dördüncü maddede Ukrayna’nın “trilyonlarca dolar değerinde kritik mineraller de dahil olmak üzere doğal kaynaklarıyla” böbürleniyor. ABD ve diğer NATO güçlerine, “sadece belirli ortaklarla paylaşılan gizli bir ekte” açıklandığını söylediği bu kaynakları onlara teslim ederek “yatırım getirisi” sağlamayı üstü kapalı bir şekilde taahhüt ediyor. Kısacası Zelenskiy, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı özgürlüğü için mücadele ettiğini iddia ederken, aslında Ukrayna’nın kaynaklarını NATO güçlerinin büyük şirketlerine peşkeş çekiyor.
Son olarak, Ukrayna birliklerinin savaş sonrasında NATO ordularına entegre edilmesi çağrısında bulunan Zelenskiy, bunun Rusya’yı “savaşı adil bir şekilde sona erdirmek için dürüst bir diplomatik sürece katılmaya” zorlayacağını iddia ediyor.
Zelenskiy’nin önerilerinin uluslararası medyada yer alması şaşırtıcı derecede yüzeysel oldu. Geçtiğimiz aylarda NATO devlet başkanlarının da Zelenskiy’nin dün yaptığı önerileri ileri sürdükleri biliniyor. Bu önerilerin NATO ülkelerinin egemen seçkinleri arasında süregelen bir politika tartışmasının parçası olduğu açık olsa da medya ve siyaset kurumu Zelenskiy’nin sözlerinden çıkan bariz soruların hiçbirini sormuyor.
Biden, Scholz, Starmer ve Macron; NATO’nun Ukrayna’yı Rusya’yı bombalamak için bir fırlatma rampası olarak kullanmasının nükleer savaşı tetiklemesi halinde kaç milyon kişinin öleceğine dair hangi tahminlerde bulunuyorlar? Ukrayna NATO’ya katılırsa, NATO ve Rus ordularının ne kadar süre içinde birbirleriyle savaşacaklarına inanıyorlar? Ve Kremlin tam da Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını ve NATO’nun Rusya sınırlarına asker yerleştirmesini engellemek için savaşa girdiğine göre Zelenskiy bu temelde nasıl barışa ulaşmayı planlıyor?
Aynı zamanda Zelenskiy’nin “zafer planı” açıkça büyük engellerle karşı karşıyadır: NATO’nun büyük emperyalist güçlerinden hiçbiri, Ukrayna’yı NATO’ya üye yapmayı ya da Ukrayna’nın uzun menzilli saldırılar için füzelerini kullanmasına izin vermeyi en azından kamuoyu önünde henüz kabul etmemiştir.
Dahası, seçimleri askıya alan ve ülkeyi bir diktatör gibi yöneten Zelenskiy’e karşı halk muhalefeti giderek artıyor. Dün Hromadske televizyonu Kiev’de binlerce kişinin Zelenskiy’i protesto etmek ve yakınlarının nerede olduğunu öğrenmek için yürüdüğünü ve bunun Kiev’de bugüne kadar düzenlenen en büyük savaş karşıtı protestolardan biri olduğunu bildirdi. Protestocuların birçoğunun Rusya’yı istila etmek için talihsiz bir girişimde bulunan ve şu anda Kursk yakınlarında topçu ateşi altında sıkışıp kalan Ukraynalı askerlerin akrabaları olduğu bildirildi.
Aynı zamanda dün Telegram’da, ABD istihbarat kaynaklarına atfedilen ve Ukrayna’nın savaşta 700.000’den fazlası çatışmalarda olmak üzere 1,8 milyon zayiat verdiğini iddia eden bir rapor dolaşıma girdi. Zelenskiy rejimi savaşta ölenlerin sayısını düzenli olarak güncellemediği için bu sayıyı kesin olarak belirlemek mümkün değil. Bununla birlikte, bu rakam makul görünüyor: bir yıldan daha uzun bir süre önce, Douglas MacGregor gibi ABD askeri uzmanları, Pentagon brifinglerine atıfla 300.000’den fazla Ukrayna askerinin öldüğünü iddia ediyorlardı.
ABD-NATO birliklerinin Rusya ile nükleer savaşa dönüşme riski taşıyan doğrudan bir savaş için Ukrayna’ya kapsamlı bir müdahalesi olmadığı sürece, Ukrayna kaybedilmiş bir savaşta kan kaybetmeye devam edecektir.
Avrupa’daki egemen çevrelerde Ukrayna konusunda kriz ve panik giderek artıyor. Geçtiğimiz hafta NATO eski Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Ukrayna’nın Rusya ile barış görüşmeleri yapması gerektiğini savundu. Oysa Rus ve Ukraynalı müzakereciler savaşın başlamasından kısa bir süre sonra bir barış anlaşması üzerinde uzlaştıktan sonra NATO güçleri Ukrayna’yı bunu reddetmeye zorlamıştı. Dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, Zelenskiy’e savaşta ölen yüz binlerce Ukraynalıyı kurtarabilecek olan bu anlaşmayı reddetmesi için baskı yapmıştı.
Sylvie Kaufmann dün Fransız Le Monde gazetesindeki düzenli köşe yazısında, önümüzdeki ay yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde Trump’ın kazanması halinde ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımının yavaşlayacağı ve nihayetinde Rusya’nın zafer kazanacağı ihtimalini değerlendirdi. “Olası en kötü sonuçlara hazırlanmak için önümüzde üç hafta var,” diye yazdı.
Kaufmann, “Ukrayna’nın yenilgisi aynı zamanda Avrupa’nın da yenilgisi anlamına gelecektir. Şimdi bir Rus zaferinin Avrupa’da ne gibi sonuçlar doğuracağını hayal etmeliyiz,” diye devam ediyordu. Böyle bir senaryoda, “Avrupalılar Amerikan yardımının kaybını telafi edemeyecektir. Ukrayna ordusu Rus saldırılarına direnmekte giderek daha fazla zorlanacaktır.” Kaufmann bazı Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği’ne katılma planlarından vazgeçebileceği tahmininde bulundu. Kaufmann ayrıca İtalya, Macaristan ya da diğer AB üyesi ülkelerin Ukrayna savaşını terk etmeleri halinde AB’nin de dağılabileceğinden endişe ediyor.
Egemen çevrelerde giderek artan yenilgi ve müzakere söylemlerine rağmen, büyük emperyalist güçler tırmandırma politikasına sıkı sıkıya bağlılar. Rus birlikleri halihazırda Suriye ve İran’da konuşlanmışken, İran’a ya da diğer Ortadoğu ülkelerine karşı İsrail ile koordineli olarak planlanan bir ABD-NATO askeri tırmanışı, çok hızlı bir şekilde Rusya ile doğrudan bir askeri çatışmaya da yol açabilir. Aslında hem Ukrayna hem de Ortadoğu, NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı yürüttüğü küresel bir çatışmanın cepheleridir.
Belirleyici mesele, NATO’nun Ukrayna’daki tırmanma planlarına ve İsrail hükümetinin Gazze’deki soykırımına karşı işçi sınıfı içinde var olan kitlesel muhalefeti harekete geçirmektir. Eurasia Group’un bu yılın başlarında yaptığı bir ankete göre Amerikalıların yüzde 91’i ve Batı Avrupalıların yüzde 89’u Rusya’ya karşı askeri tırmanma planlarına karşı çıkıyor. Bu öfke, ABD ve Avrupa’nın kaybedilmiş kirli bir savaş için yüz milyarlarca dolar harcadığı ve bu harcamaları sosyal harcamalara ve reel ücretlere yapılan saldırılarla finanse ettiği ortaya çıktıkça daha da artacaktır.
İşçi sınıfı içinde, işyerlerinde ve okullarda, savaş karşıtı uluslararası bir hareket inşa edilmelidir. Bu hareket, sosyalizm uğruna mücadele perspektifi temelinde, savaşı durdurma ve iktidarı, onu yöneten yozlaşmış ve muazzam derecede pervasız egemen seçkinlerin elinden alma çağrısı yapmalıdır.