31 Mart yerel seçimlerinden birinci çıkan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından yönetilen belediyelerdeki toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve grevler, CHP’yi ve sözde “muhalif” sendikalar ile CHP’yi destekleyen sahte sol grupların oynadığı yıkıcı rolü çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
İstanbul’da bulunan yaklaşık yarım milyon nüfuslu Kartal Belediyesi’nde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Genel-İş Sendikası ile CHP’li belediyeleri temsil eden Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası (SODEM-SEN) arasında Nisan ayından beri devam eden görüşmelerde işçilere dayatılabilecek bir anlaşmaya varılamamasının ardından yaklaşık 2.000 işçi 30 Ekim Çarşamba günü grev başladı.
Genel-İş Sendikası genel merkezinin grevin 4. gününde işçilerden habersiz ve onların iradesine aykırı bir şekilde bir satış anlaşmasını kabul etmesi işçiler arasında büyük bir tepkiye ve grevin fiilen sürdürülmesine yol açtı. İstanbul’daki diğer CHP’li belediyeler buna, grevi kırmak için çöp kamyonlarını Kartal’a göndererek yanıt verdiler.
İşçilerin artan öfkesi karşısında Kartal şube yönetimi sözleşmeyi kabul etmediklerini açıklamak zorunda kaldı. Öfke toplu sözleşme görüşmelerinin devam ettiği diğer belediyelere de sıçradı. Kartal’ın yanı sıra İstanbul’daki Maltepe, Ataşehir ve Kadıköy belediyelerinin şube yönetimleri, 4 Kasım Pazartesi gününden itibaren “süresiz” iş bırakacaklarını duyurmak zorunda kaldı.
Ancak Pazartesi sabahı Kartal şube yönetimi grevin kendi kontrolleri dışında yayılması tehlikesi karşısında devreye girdi ve Ocak veya Şubat ayında bir “ek protokol” yapılması ve işten çıkarma olmaması sözü karşılığında eylemin sona erdirildiği açıklandı.
Bu, işçilerin öfkesini yatıştırmaya ve grevin diğer belediyelere yayılmasını önlemeye yönelik bir girişimdi.
Sendika yöneticileri, kendi tekliflerinde günlük brüt yevmiyelerin 1.900 TL olması istenirken günlük 1.430 TL’yi dayatan bir anlaşmayı imzaladılar. İmzalanan bu sözleşmeyle işçilerin aylık net ücretleri ise sadece 30 bin TL civarında oldu. Oysa işçiler ücretlerinin taslakta talep ettikleri gibi aylık 41 bin lira olmasını istiyordu.
Doğrusu, talep edilen rakam bile devam eden hayat pahalılığı krizinin ortasında işçilerin yoksulluk içinde yaşamayı sürdürmesi anlamına geliyordu. Türk-İş sendika konfederasyonunun Ekim ayı raporuna göre, dört kişilik bir ailenin sadece aylık asgari gıda ihtiyaçlarını ifade eden açlık sınırı 20 bin lira olurken yoksulluk sınırı 66 bin lirayı geçti. CHP yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin raporuna göre ise İstanbul’da dört kişilik bir ailenin geçim maliyeti 71 bin liradır.
Evrensel gazetesine konuşan bir işçi “Mevcut iktidarın asgari ücret üzerinden uyguladığı politikayı kendisine muhalefet partisi diyen CHP de uygulamak istiyor, bizim bu istekle derdimiz var. ‘Asgari ücret 30 bin liranın altında olmamalıdır’ diyen muhalefet partisi kendi belediyesinde 30 bin tabanla bu işi bitirmeye çalışıyor,” dedi.
Diğer bir işçi ise “Bizim talebimiz çok makul bir talep açlık sınırında ücret istemiyoruz. İstediğimiz ücret yoksulluk sınırının da çok altında ama belediye bizi açlık sınırına mahkum etmeye çalışıyor,” dedi.
CHP lideri Özgür Özel Temmuz ayında yaptığı açıklamada “Maaşa yapılan zam TÜİK’in [Türkiye İstatistik Kurumu] verdiği rakamla yapılıyor. Türkiye’de yoksullara, dar gelirlilere bizzat bir devlet kurumu eliyle yapılan, sürdürülen açık bir ihanet ile karşı karşıyayız,” diyerek hükümeti eleştiriyordu. Gerçekte ise, hükümetin devasa enflasyon karşısında reel ücretleri düşürme politikası, CHP ve diğer burjuva partilerin de desteğini alan bir egemen sınıf saldırısının parçasıdır.
Greve CHP’nin verdiği tepki onun da en az Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kadar işçi sınıfı düşmanı olduğunu göstermektedir. Bu sadece CHP’yi değil seçimlerde onunla işbirliği yapan sahte sol partileri ve Kürt milliyetçisi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ni de teşhir etmektedir.
Türkiye İşçi Partisi (TİP), CHP ile ilkesiz bir seçim ittifakı kurmuştu. CHP lideri Özel bunu şöyle açıklamıştı: “TİP’le şöyle bir çalışma yaptık. CHP ile kafa kafaya gittiği ve kaybettirme riski olan yerlerde aday göstermediler.”
DİSK, Türk-İş ve Hak-İş sendika konfederasyonları, işçilerin artan muhalefeti karşısında Temmuz ayının başında ortak bir basın açıklaması düzenleyerek “asgari ücrete zam” ve “vergide adalet” talep etmişlerdi. Sendika bürokratları bu açıklamalarının ardından bölgesel olarak çeşitli mitingler düzenlediler. Türk-İş’in 20 Ekim’de Ankara’da düzenlediği mitinge 100 binden fazla işçi katıldı.
Kartal Belediyesi işçilerinin talepleri karşısında SODEM-SEN ve Genel-İş sendikasının imzaladığı satış sözleşmesi ve grev kırıcılığı, CHP ve sendikaların ikiyüzlülüğünü açığa çıkartan sadece son olaydır. Diğer belediyelerdeki olası grevler için de işçilere karşı benzer komplolar kurulduğundan şüphe duyulamaz. Bu durum, sendikaların dünya çapında uzun süredir şirketlerin ve devletin uzantılarına dönüşmesinin bir sonucudur.
DİSK ve diğer konfederasyona bağlı sendikalar, onlarca yıl boyunca işçilere yoksullaşma politikasını dayattılar. Son yıllarda giderek tırmanan bu saldırı, Kartal’da olduğu gibi işçilerin artan direnişlerine yol açıyor.
TÜİK verilerine göre, Ekim ayında yıllık enflasyon yüzde 48,58 arttı. Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) hesaplamalarına göre ise gerçek yıllık enflasyon oranı yüzde 89,77. Hükümetin, kamu ve özel sektör işçileri ve emekliler için maaş zamlarını resmi enflasyona göre belirleme politikasından dolayı reel ücretler ciddi oranda düştü.
Temmuz ayında asgari ücrete zam yapmayı reddeden hükümet, Ocak ayında, milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret zammını resmi enflasyonun altında yapmaya hazırlanıyor. Buna karşılık, bankalar ve büyük şirketlerin devasa kârları enflasyonu beslemeyi sürdürüyor. Ortadoğu’da savaşın tırmanmasının ortasında, Erdoğan hükümeti 2025 bütçesinde askeri harcamaları 970 milyar liradan 1,6 trilyon liraya (yaklaşık 45 milyar ABD doları) çıkarıyor.
İşçi sınıfı içinde egemen sınıfın bu saldırılarına karşı muhalefet patlama noktasına gelmiş durumda. CHP ve AKP’nin yönettiği 37 belediyede 50 bine yakın belediye işçisinin sendikalar tarafından sınırlanmış talepleri dahi reddedildiği için toplu iş sözleşmesi görüşmeleri neticelenmedi.
Son dönemde İzmir’de Bornova, Buca ve Bayraklı belediyesi işçileri; Ankara’da Mamak, Etimesgut ve Çankaya belediyesi işçileri; İstanbul’da Maltepe, Kartal, Avcılar, Kadıköy ve Ataşehir belediyesi işçileri başta olmak üzere binlerce işçi, düzgün ücretler ve çalışma koşullar için protesto eylemleri yaptı.
Türkiye’deki belediye işçilerinin mücadelesi, her yerde ücretleri düşürme ve işten çıkarma gibi sosyal saldırılarla karşı karşıya olan işçi sınıfının uluslararası mücadelesinin bir parçasıdır. Almanya’da Volkswagen, sendika desteğiyle, en az üç fabrikayı kapatarak on binlerce işçiyi işsiz bırakmaya hazırlanıyor. ABD’de 33 bin Boeing işçisi, sendika destekli satış sözleşmesini iki kez reddederek yaklaşık iki aydır grevi sürdürüyor. Şirket misilleme olarak 17 bin kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Her iki yerde de işçiler Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın parçası olan taban komitelerini kurarak mücadeleyi sürdürüyor.
Kartal Belediyesi grevi deneyimi, işçilerin, mücadelelerinin kontrolünü sendikalardan bağımsız olarak kendi ellerine almak için taban komiteleri inşa etmelerinin kritik bir gereklik olduğunun altını çizmektedir. Bu komiteler, işçilerin grevlerini koordine edip birleştirmelerini, işçi sınıfının diğer kesimlerine destek çağrısında bulunmalarını sağlayacaktır. Greve çıkmaya hazırlanan belediyelerdeki işçileri bir taban komitesi kurmak üzere bizimle irtibata geçmeye çağırıyoruz.