İsrail Gazze ve Lübnan’ı bombalarken BM Güvenlik Konseyi Trump’ın “barış planı”nı onayladı

20 Kasım 2025'te Gazze Şehrinde, bir Filistinli, bir gün önce İsrail saldırısı sonucu hasar gören bir binanın enkazı arasında yürüyor. [AP Photo/Jehad Alshrafi]

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) pazartesi günü 13’e karşı 0 oyla, ABD’nin müstakbel diktatörü Donald Trump’ın Gazze için hazırladığı ve bölgeyi yönetmek üzere sömürge tarzı bir “barış kurulu” oluşturulmasını içeren “barış planı”nı onayladı. Filistinlilerin demokratik haklarını ve var olma hakkını çiğneyen bu plana verilen ezici destek, İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki hedefleri fütursuzca bombalamaya devam ettiği bir dönemde geldi.

Karar, İsrail’in Filistinlilere karşı iki yıldır süren soykırımında en önemli silah ve siyasi destek sağlayıcısı olan Amerika Birleşik Devletleri tarafından sunuldu. Belge, Trump’ın önerisini “İsrailliler, Filistinliler ve bölgedeki tüm halklar için Ortadoğu’da yeni bir yol”u temsil eden “tarihi” bir anlaşma olarak yüceltiyor.

Ayrıca BM Güvenlik Konseyi, emperyalist güçler adına Gazze’de polislik yapmak üzere bir “uluslararası istikrar gücü” kurulmasını onayladı ve Trump’ın atanmış “barış kurulu”nun (BoP) Gazze’nin geleceğini belirlemesine BM onayı verdi. Trump, bu organın başkanlığını üstlenecek ve bu organın üyeleri arasında yargılanmamış bir savaş suçlusu olan Tony Blair de yer alacak. Uluslararası istikrar gücü, uluslararası alanda tanınan hiçbir kuruma hesap vermeyecek, Trump’ın doğrudan denetimi altında olacak. Kararda, askeri gücün “BoP’nin kabul ettiği birleşik komuta altında konuşlandırılacağı” belirtiliyor.

Bunlar yetmezmiş gibi, karar ayrıca “ateşkesin sağlanmasında kolaylaştırıcı rol oynayan” Amerika Birleşik Devletleri’nin “yapıcı rolünü” de övüyor.

Gerçek şu ki, Amerikan emperyalizminin kolaylaştırdığı şey Filistinlilerin soykırımıdır. Biden ve Trump yönetimleri, İsrail’in Ekim 2023’te Gazze’ye saldırı başlatmasından bu yana Siyonist rejime on milyarlarca dolarlık yüksek kapasiteli silahlar sağladı. ABD ve tüm emperyalist müttefiklerinin yetkilileri, soykırıma karşı protestoları acımasızca bastırdı ve bunları “antisemitik” olarak karalamaya çalıştı. Trump, devam eden soykırımı denetlemek için savaş suçlusu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile sayısız toplantı düzenlerken, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Netanyahu hakkında çıkarılan tutuklama emrinin yerine getirilmemesini sağladı. Ve tüm bunlar, Washington’un İsrail’in Filistinlilere yönelik acımasız zulmüne ve mülksüzleştirmesine on yıllardır alet olması sonrasında gerçekleşti.

Kararın ekinde, BM Güvenlik Konseyi’nin, tüm bu suçlara ve İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarına ve aç bırakma politikasına verdiği desteğin altını çizecek şekilde, Trump’ın “barış planı”nın tam metnine de yer verildi.

Trump yönetiminin planını barış anlaşması olarak tanımlama saçmalığı, pazartesi günkü BM oylamasını takip eden günlerde daha da belirginleşti. Sadece çarşamba günü, İsrail bir dizi hava saldırısıyla bu kuşatılmış bölgede en az 25 kişiyi öldürdü. Siyonist rejim, bu saldırıların, İsrail askerlerine -yaralanma ile sonuçlanmayan- ateş açılmasının ardından başlatıldığını iddia etti. Trump’ın planı geçen ay yürürlüğe girdiğinden bu yana, İsrail Gazze’de yaklaşık 280 Filistinliyi öldürdü ve Batı Şeria’daki toprakları ilhak etmek için aşırı sağcı yerleşimcilerin şiddetini desteklemeyi sürdürdü.

İsrail, Gazze’ye yardımın ulaşmasını sistematik olarak engellemeye devam ediyor. Bu yardım miktarı, ateşkesin başlamasıyla birlikte vaat edilen günlük 600 kamyon yükünün hâlâ çok altında. İsrail ayrıca, sözde “ihlaller”i keyfi olarak gerekçe göstererek Filistinli sivilleri katlediyor. ABD’nin İsrail ile istişare ederek tek taraflı olarak çizdiği ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) Gazze’de önemli bir varlık bulundurmasına olanak tanıyan yeni kontrol hatlarının geçilmesi, bu “ihlaller” arasında sayılıyor.

Netanyahu liderliğindeki İsrail’in faşist hükümeti salı gecesi Lübnan’ın güneyindeki bir Filistin mülteci kampına hava saldırısı düzenleyerek 13 kişiyi öldürdü. İsrail, geçen yıl Lübnan’ın güneyine yaptığı hava bombardımanı ve kara harekâtında yaklaşık 4.000 kişiyi katlettikten sonra, Kasım 2024’ün sonlarında ilan edilen ateşkesten bu yana, Hizbullah’ın hedef olduğu iddia edilen yerlere neredeyse her gün hava saldırıları düzenlemeye devam etti. BM, sözde “barış” döneminde Lübnan’da 100 sivilin öldüğünü doğruladı.

Pazartesi günü yapılan BM oylaması, 2023’ten bu yana dünya çapında soykırıma karşı düzenlenen gösterilerin önderliklerine rehberlik eden protesto siyasetinin açmazını bir kez daha çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Milyonlarca insanın öfkesi, İsrail’in emperyalistlerin yardımıyla Filistinlileri yok etme politikasına verdikleri desteği yeniden gözden geçirmeleri ve farklı bir politika izlemeleri için BM’ye ve politikacıların vicdanlarına yapılan sonuçsuz çağrılara yönlendirildi.

Ancak Trump’ın “barış planı”nın oybirliğiyle kabul edilmesi, burada söz konusu olanın yalnızca bir politika tercihi değil, tüm emperyalist güçlerin belirli jeostratejik ve ekonomik çıkarlarının peşinde koşması olduğunu vurguluyor. Onlar, ABD’nin hakimiyetindeki bir Ortadoğu’nun tahkim edilmesini, Çin ve Rusya gibi rakiplerini kenara itmenin en iyi yolu olarak görüyorlar ve aynı zamanda ganimetin nasıl paylaşılacağı konusunda kendi aralarında şiddetli bir çatışma içinde, çıkarlarını amansızca ilerletmeye çalışıyorlar.

Moskova ve Pekin’deki kapitalist rejimler ise, Trump’ın kararını veto ederek engelleyebilecekken, oylamada çekimser kalarak kararın geçmesine izin verdiler. Bu tutumlarının bir nedeni, Trump’ın planını destekleyen ancak aynı zamanda Rusya ve Çin için önemli ticaret ortakları ve yatırım kaynakları olan tüm despotik Arap rejimlerinin oynadığı aşağılık roldü. Ancak daha temel neden hem Putin hem de Şi rejimlerinin, dünyanın yeniden paylaşımında ganimetten pay almak ve kendi işçi sınıfını acımasızca sömürmeye devam etme “hakkını” elde etmek için emperyalizmle uzlaşmaktan başka bir şey istemeyen oligarşilerin çıkarlarını temsil etmeleridir.

BM Güvenlik Konseyi’nin oylaması, Lenin’in BM’nin öncülü olan Milletler Cemiyeti’ni emperyalist “hırsızlar mutfağı” olarak tanımlamasının halen geçerli olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Son iki yıl içinde BM, İsrail’in Filistinlilere karşı yaptığı soykırımın barbarlığını ortaya koyan bir dizi ağır rapor ve açıklama yayımladı. BM Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albenese, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk ve hatta bir dereceye kadar Genel Sekreter Antonio Guterres gibi isimler, Siyonist rejimi sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürmek, açlığı bir savaş silahı olarak kullanmak, milyonlarca Filistinliyi zorla sürmek ve hastaneleri ve diğer sosyal altyapıyı kasten tahrip etmekle suçladı. Netanyahu ve faşist bakanları, BM’ye “Hamas”ın aracı diyerek durmadan saldırdılar ve birçok yetkilisini ülkeye giriş hakkından mahrum bıraktılar. Yine de sonuçta BM, Irak, Yugoslavya, Libya ve emperyalist savaşın diğer hedeflerinin mahvedilmesi sırasında yaptığı gibi, Gazze soykırımını da onay mührünü vurdu.

Soykırıma karşı protestolara katılan işçiler ve gençler için BM oylamasından ve iki yıllık soykırım deneyiminden çıkarılması gereken en öncelikli ders, kapitalist barbarlığa karşı başarılı bir mücadeleyi yürütebilecek tek toplumsal gücün uluslararası işçi sınıfı olduğudur. Gazze soykırımı, emperyalist güçlerin ve onların saldırı köpeklerinin dünyayı yeniden paylaşmak için kullanacakları barbar yöntemlerin bir dışavurumudur. Krizlerle boğuşan kapitalist sistemden kaynaklanan soykırım ve savaş, bu suçları işleyen politikacılara ahlaki çağrılar yaparak değil, ancak kapitalizmin yıkılması ve yerine işçi iktidarı ve sosyalizmin kurulmasıyla durdurulabilir.

Troçki’nin sürekli devrim teorisi hem Filistinliler hem de emperyalist merkezlerdeki işçi sınıfı için hiç bugünkü kadar geçerli olmamıştı. Lenin ile birlikte Rus Devrimi’ne önderlik eden Troçki, ezilen ülkelerdeki tüm demokratik ve sosyal taleplerin ancak sosyalizm uğruna mücadele eden işçi sınıfının önderliğinde gerçekleştirilebileceğini açıkladı. Ortadoğu ile bağlantılı olarak, bu, işçilerin ve kır yoksullarının burjuvazinin tüm fraksiyonlarından siyasi bağımsızlığının sağlanmasını ve Kuzey Amerika ve Avrupa’daki emperyalist merkezlerin işçi sınıfıyla en yakın mücadele ittifakının geliştirilmesini gerektirmektedir. Filistinli kitleler ancak bu temelde, Ortadoğu Birleşik Sosyalist Devletleri mücadelesi içinde haklarını güvence altına alabilirler. Bu, dünya çapında işçi sınıfının emperyalizme karşı zaferine ve toplumun sosyalist dönüşümüne bağlı bir programdır.

Loading