El Sisi, Türkiye destekli güçlere karşı Libya’ya asker gönderilmesini onayladı

Geçtiğimiz hafta Mısır parlamentosu, General Abdülfettah El Sisi’nin Libya’daki Halife Hafter güçlerini desteklemek için ülkeye asker gönderme tehdidini destekleyen tasarıyı kabul etti. Böyle bir adım Türkiye ile doğrudan bir çatışmaya yol açabilir ve olası bir çatışma emperyalist ve bölgesel güçleri içine çekebilir.

Savaştan harap olan ülkenin doğusu ve güneyi, Rusya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır tarafından desteklenen Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nun (LNA) kontrolü altında bulunuyor. LNA, Başbakan Fayiz es-Serrac’ın BM tarafından tanınan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) ile Sirte’nin kontrolü uğruna çatışma içinde bulunuyor. GNA hükümeti, Türkiye, Katar ve İtalya’nın desteğine sahip.

Libya’nın Trablus ve Bingazi biçiminde iki rakip güç merkezine bölünmesi, ülkenin enerji kaynaklarının –Afrika’daki en zengin kaynakların– kontrolü uğruna yürütülen kanlı iç savaşın sonucudur. Ülkedeki iç savaş, 2011’de Libya’nın NATO önderliğinde istila edilmesi ve Albay Muammer Kaddafi’nin öldürülmesi ile başladı. İç savaş, aynı zamanda, her biri NATO üyesi olan Türkiye ve İtalya ile Fransa’yı karşı karşıya getiriyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkeye askeri uzmanlar (ayrıca ayda 500 ila 2000 dolar arası maaş alan 3.500 dolayında Suriyeli paralı asker ve eski IŞİD savaşçısı ile silahlı insansız hava araçları) göndermesi, Trablus’u 14 ay boyunca kuşatan Hafter güçlerinin başkenti almasını önledi ve onları doğuya doğru püskürttü. Türkiye şimdi GNA güçlerinin kıyı kenti Sirte’yi ve Jufra’daki hava üssünü almasını istiyor. Sirte, hâlâ Hafter’in kontrolünde bulunan, ihracata yönelik ana petrol sahalarına yakın bir konumda bulunuyor.

Hafter’in petrol bölgesinden çekilmesi, ülkenin başlıca petrol tesislerinin Trablus’un eline geçmesi anlamına gelecek.

Trablus hükümeti, Mısır’ın kararını, “savaş ilanı anlamına gelen düşmanca bir davranış ve doğrudan müdahale” olarak kınadı.

2013’te düzenlediği kanlı bir darbeyle iktidara gelen El Sisi, yaptığı açıklamada şunları söylemişti: “Mısır, hem kendisinin ve Libya’nın ulusal güvenliğine hem de Arapların, bölgenin ve uluslararası güvenliğe doğrudan tehdit doğuran herhangi bir adıma kayıtsız kalmayacaktır.” Mısır Temsilciler Meclisi, kapalı bir oturumda, “silahlı cani milislere ve yabancı terörist unsurlara karşı Mısır ulusal güvenliğini savunmak için silahlı kuvvetleri Mısır sınırlarının dışına muharebe görevlerine göndermeyi” oybirliğiyle kabul etti. Konuşlanma, “batı cephesi”ne, yani Libya’ya yapılacak.

Mısır Deniz Kuvvetleri, Cumartesi günü, Güney Akdeniz’de Fransız gemileriyle birlikte, “düşman güçlere karşı muharebe görevlerine hazırlık olarak” ortak eğitim tatbikatı düzenledi. Bundan önce de, geçtiğimiz yılın Temmuz ayında Akdeniz’de ortak hava-deniz tatbikatları ve Mart 2019’da Fransız karasularında benzer tatbikatlar düzenlenmişti. Eylül ayında da ortak deniz tatbikatları düzenleneceği belirtiliyor.

El Sisi, Mısır’dan 1.400 kilometre uzakta bulunan Sirte’ye Türkiye’nin desteğiyle yapılacak bir GNA saldırısını, Mısır’ın batı sınırına ve ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak adlandırdı. El Sisi, Mısır’ın müdahalesine bahane sağlamak için, Hafter’in doğudaki liman kenti Bingazi’deki tabanından aşiret liderlerinin ve politikacıların “Libya’nın egemenliğini korumak için” Kahire’den askeri destek istemesinden söz ediyor.

El Sisi’nin bu adımı, Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki Levant Havzası’ndaki jeostratejik çıkarlarını korumayı amaçlıyor. Burada yeni keşfedilen doğalgaz sahaları ile Nil Deltası’ndaki başka potansiyel kaynaklar bulunuyor ve bunların en büyüğü tahminen 30 trilyon metreküp (tcf) gaza sahip Mısır’ın Zohr sahası.

Bu, Mısır’ı Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki en büyük üreticilerden biri haline getirdi. Mısır, 2019’da 172,8 milyar metreküp (bcf) doğalgaz ihraç etti. Kahire, aynı zamanda, İduku ve Damietta’da bulunan iki büyük ölçekli doğalgaz ihracat terminali sayesinde Ortadoğu, Afrika ve Avrupa arasındaki enerji ticaretinin yaşamsal bir halkası haline gelme peşinde koşuyor. Doğu Akdeniz’de benzeri bulunmayan bu terminallerde, doğalgaz tankerlerle ihraç edilmek üzere sıvılaştırılıyor.

Ancak Türkiye’nin Kasım 2019’da Trablus’taki GNA hükümeti ile yaptığı anlaşma, El-Sisi’nin Mısır’ı Avrupa’nın ihracat merkezi haline getirme planlarına taş koydu. El-Sisi, bu hedef doğrultusunda, 2018’de Afrodit sahasına bir boru hattı inşa edilmesi konusunda Kıbrıs’la bir anlaşma imzalamıştı. Türkiye-GNA anlaşması ise, Ankara’nın askeri desteği karşılığında, iki ülke arasındaki deniz sınırlarını belirliyor ve Türkiye’nin karasularını –Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın da hak iddia ettiği Girit, Rodos ve diğer adaların çevrelerine doğru– büyük ölçüde genişletiyordu.

O zamandan beri Ankara, Yunanistan’ın hak iddia ettiği sularda doğalgaz arama faaliyetlerini genişletti. Geçtiğimiz hafta, Yunanistan’ın güney Ege Denizi’ndeki Kastellórizo/Meis adası açıklarında Türkiye’nin doğalgaz arama seferi düzenlemesi, iki ülke arasında neredeyse bir savaşa dönüşüyordu. Her ikisi de NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan, 1990’larda da savaşın eşiğine gelmişti.

Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron, Perşembe günü Yunanca bir Facebook mesajı yayımlayarak Türkiye’ye karşı tavrını sertleştirdi. Macron, “Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal ettiği Yunanistan ve Kıbrıs ile tam dayanışma”sını ifade ediyor ve “AB üyesi bir devletin deniz alanına yönelik tehditleri kabul etmemeliyiz,” diyordu.

Bu konuda Türkiye’ye yaptırım uygulanması çağrısı yapan Macron, Libya’daki vekili Hafter’e karşı Ankara’nın GNA’ya verdiği destek ve Fransız gemilerinin Türk gemileriyle karşı karşıya gelmesi üzerine NATO’nun Akdeniz’de planlanan tatbikatlarından çekilmişti.

Macron’un Kahire kasabı ile gitgide sıkılaşan askeri ilişkileri, Hafter’i korumak ve dolayısıyla Türkiye, Katar ve İtalya destekli rakip güçlere karşı Fransa’nın petrol ve doğalgaz çıkarlarını korumak için, kendi vekil gücü olarak Mısır’ın sahadaki gerekli adımları atmasını sağlama almayı amaçlamaktadır.

Mısır açısından başlıca sorun, yeni deniz sınırının planladığı boru hattı rotasını bloke edip Ankara’ya Doğu Akdeniz’de artan bir rol veriyor olmasıdır. Bu durum aynı zamanda Rusya, ABD ve Avrupa Birliği gibi büyük güçleri Türkiye’yi bölgedeki bir kilit oyuncu olarak görmeye zorluyor.

Kahire’nin Türkiye’ye düşmanlığı, Mısırlı kitlelerin Hüsnü Mübarek’i istifaya zorlamasının ardından 2012’de seçilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Müslüman Kardeşler hükümeti ile Erdoğan’ın eskiden var olan samimi ilişkisinden kaynaklanıyor. El Sisi’nin 2013’te Suudi Arabistan ve BAE desteğiyle Mursi’yi devirmesi, Türkiye’nin Mısır’la diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirmesini engelledi. El Sisi’nin iktidara el koymasını yasadışı ve rejimini de gayrimeşru olarak gören Ankara, El Sisi’yi tanımayı reddetti.

El Sisi, Türkiye’nin varlığının ve es-Serrac’ın GNA’sına verdiği desteğin Libya’da Müslüman Kardeşler’in gücünü pekiştirebileceğinden ve ülkeyi Mısır’a karşı bir militan üssüne dönüştürebileceğinden kaygılanıyor. Riyad ile Abu Dabi’nin Hafter’i desteklemelerindeki amaç ise, Kahire’nin Türkiye’ye ve Müslüman Kardeşler’e yönelik antipatisini paylaşmakla birlikte, İran’la yakın bağları bulunan ve hem Müslüman Kardeşler’i hem de GNA’yı destekleyen Katar’ı izole etmektir.

Kuzey Afrika’yı da kapsayan Doğu Akdeniz, bütün emperyalist ve bölgesel güçlerin bölgenin zenginliğini, kaynaklarını ve nakliye rotalarını kontrol etme amacıyla kendi yağmacı hedeflerinin peşinde koşması nedeniyle durmadan genişleyen çatışmaların odak noktası haline gelmiş durumda.

El Sisi’nin Libya’da Türkiye’ye karşı savaş tasarısı, Mısır halkının desteğine sahip değil. Sosyal medyada Arapça “Ben yetki vermedim” etiketini kullanan Mısırlılar, parlamentonun El Sisi’ye “ulusal güvenliği koruma” adına müdahale yetkisi vermesine karşı çıktılar ve bunu, El Sisi’nin COVID-19 pandemisi ve bunun ekonomik yansımaları karşısında izlediği politikaya yönelik eleştirileri başka yöne çevirme girişimi olarak adlandırdılar.

Mısır, resmi olarak 92 bin vaka ve 4.606 ölüm ile kendi bölgesinde ilk sırada yer alıyor. Bununla birlikte, bir bakan, gerçek sayıların beş veya 10 kat fazla olabileceği uyarısında bulunuyor. Mısır Kamuoyu Araştırma Merkezi Baseera’ya göre, en az 616 bin kişi virüse yakalandı.

Mısır Tabipleri Birliği’ne göre, 3 binden fazla sağlık emekçisi hastalığa yakalanırken, en az 117 doktor hayatını kaybetti. Birlik, Mayıs ayında, sağlık sisteminin çökme noktasında olduğu uyarısında bulunmuş ve hükümeti, gerekli ilaçları, yatakları, hastalarla temas halindeki sağlık emekçileri için yeterli kişisel koruyucu donanımı sağlamamakla suçlamıştı. Hükümet buna, kriz karşısında izlenen politikayı eleştirmeye cüret eden sağlık emekçilerine yönelik baskıyla yanıt verdi. Çok sayıda sağlık emekçisi, güvenlik güçleri tarafından tehdit edildi veya gözaltına alındı.

100 milyonluk nüfusun yaklaşık üçte biri, daha pandemiden önce yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Mısır istatistik kurumuna göre, bir işi olanların dörtte birinden fazlası, milyonlarca insanı aşırı yoksulluğa mahkûm eden kapanma önlemleri nedeniyle çalışmazken, çalışmaya devam edenlerin yarısından fazlası ya saat ya da gün olarak eksik çalışıyordu.

Ülke GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 5’ini oluşturan turizm buharlaşırken, yabancı ülkelerdeki işçiler işten çıkarıldığı için Körfez devletlerinde çalışan Mısırlılardan gelen dövizler dibe vurdu (bunlar, yılda 27 milyar dolarla GSYİH’nin en az 10’unu oluşturuyordu) ve ülkeye dönen işsizlerle birlikte Mısır’daki işsizlik arttı. Yeni genişletilen Süveyş Kanalı’ndan elde edilen gelirler de dünyadaki durgunluk nedeniyle düşmüş durumda.

Ülkedeki döviz rezervleri 31 milyar dolara inerken, Mayıs ayında Mısır, COVID-19’la mücadele etmek için 2,8 milyar dolarlık bir kredi almak üzere Uluslararası Para Fonu’na başvurdu. 5,2 milyar dolarlık başka bir kredi de yakın zamanda onaylandı. Bunlar, Mısır işçi sınıfına daha fazla kemer sıkma dayatılmasını gerektirecek.

El Sisi’yi kendisine ve silahlı kuvvetlere olağanüstü yetkiler veren son düzenlemeleri onaylamaya sevk eden, işte bu koşullardır. Söz konusu düzenlemeler, bir askeri diktatörlüğün temelini sağlamlaştırırken, şirket, finans ve ordu seçkinlerinin ekonomik ve siyasi yaşam üzerindeki egemenliğine yönelik tüm siyasi muhalefeti yasaklıyor.

Loading