Berlin eyalet seçimi sonuçları: Hükümetteki tüm partilere karşı bir oylama

Almanya’da halkın çıkarları ile düzen partilerinin politikaları arasındaki uçurumun 12 Şubat Pazar günü Berlin’de tekrarlanan eyalet seçimlerinde olduğu kadar belirgin olduğu başka bir seçim daha önce neredeyse hiç olmamıştır.

2016’dan bu yana Almanya’nın başkentini birlikte yöneten Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Sol Parti, Berlin Eyaleti Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Eylül 2021 seçimlerinden bu yana neredeyse çeyrek milyon oy kaybetti. SPD 111.000, Sol Parti 71.000 ve Yeşiller 65.000 oy kaybına uğradı. Bu sayı, önceki seçimde bu partilerin aldıkları toplam oyun dörtte birine denk geliyor. SPD ve Yeşiller ile birlikte federal düzeyde koalisyonda yer alan Hür Demokratlar (FDP) da 60.000 oy kaybetti (seçmenlerinin neredeyse yarısı). FDP, parlamentoda temsil için gerekli olan yüzde 5 barajını aşamadı ve artık Temsilciler Meclisi’nde yer almıyor.

Bu büyük oy kayıpları, sadece kısmen, aynı gün federal parlamento (Bundestag) seçimlerinin yapıldığı 2021 seviyesinin oldukça altında kalan yüzde 63’lük düşük katılım oranından kaynaklanmaktadır. O dönemde Berlin’deki seçimlere katılım oranı yüzde 75,4’tü. 2016’da yapılan son geçerli eyalet seçimlerinde seçmenlerin neredeyse yüzde 67’si sandık başına gitmişti.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Berlin Belediye Başkanı Franziska Giffey’in SPD’si, 22 yıldır iktidarda oldukları eski kalelerinde yüzde 18,4 ile şimdiye kadarki en kötü sonucunu elde etti. SPD, Yeşiller’in sadece 105 oy önünde yer alarak kıl payı farkla en güçlü ikinci parti olarak kaldı.

Hem mutlak hem de göreceli olarak seçmen kazanan tek parti, yüzde 28,2 oy oranıyla en güçlü parti haline gelen ve ilk seçime kıyasla 10,2 puan kazanan Hristiyan Demokratlar (CDU) oldu. CDU bu beklenmedik seçim başarısını kendi popülaritesine değil, kitlelerin diğer partilere yönelik nefretlerine borçludur.

Seçimle bağlantılı olarak yapılan tüm anketler, neredeyse hiç kimsenin CDU’nun Berlin’in acil sorunlarını -konut sıkıntısı ve pahalı kiralar, öğretmen eksiği ve çökmekte olan okullar, kötü altyapı ve ihtiyaca yanıt veremeyen kamu hizmetlerinin yanı sıra düşük ücretler ve yaygın yoksulluk- çözmesini beklemediğini doğruluyor.

Yapılan anket sonuçlarına göre katılımcıların sadece yüzde 31’i CDU liderliğindeki Senato’nun eyalet sorunlarını daha iyi çözeceğini düşünüyor. Yüzde 52’si ise aynı düşüncede değil. İnsanların doğrudan belediye başkanı seçiminde kime oy verecekleri ve her bir adayın siyasi çalışmalarından ne kadar memnun oldukları sorulduğunda, Giffey, sırasıyla yüzde 32 ve yüzde 36 (görevdeki biri için içler acısı oranlar) ile CDU’nun baş adayı Kai Wegner’in açık ara önünde yer aldı. Kai Wegner için sadece yüzde 27 ve yüzde 23 olumlu bir görüş bildirdi.

Dolayısıyla CDU’nun seçilmesinin başlıca sebebi, diğer partilere olan muhalefettir. Aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) de büyük ölçüde seçime az katılım nedeniyle oy kaybetti. Ancak 2021’e kıyasla yüzde 9,1’lik bir oranla ortalamaya göre oy oranını biraz yükseltti. Elde ettiği sonuç, yüzde 14,2’ye ulaştığı 2016’dan önemli ölçüde daha düşük.

CDU ve SPD, 60 yaş üstü seçmenler arasında en yüksek sonuçları elde etti. CDU yüzde 38, SPD ise yüzde 26 oy aldı. Buna karşılık, 18-24 yaş arası seçmenler arasında sırasıyla sadece yüzde 12 ve yüzde 11 oranında oy alabildiler. Yeşiller yüzde 22 ile bu yaş grubunda en güçlü parti oldu.

Toplamda, Berlin’de yaşayan 3,7 milyon kişiden sadece 1,5 milyondan biraz fazlası oy kullanmıştır. Her beş kişiden biri Alman vatandaşlığına sahip olmadığı için oy kullanamazken, dörtte birinden biraz daha azı seçime katılmadı. Ayrıca, Berlin’de yaşayanların yüzde 14’ü yaşlarından dolayı henüz oy kullanma hakkına sahip değildir. Seçmenlerin yüzde 14’ünden biraz azı, yüzde 5 barajını geçemeyen ve Temsilciler Meclisi’nde temsil edilmeyen partilere oy verdi.

Seçimdeki bu kitlesel çekimserlik ve tüm hükümet partilerinin oy kaybetmesi, hükümetin savaş ve sosyal kemer sıkma politikaları ile emekçi nüfusun büyük çoğunluğunun çıkarları arasındaki büyük uçurumun bir ifadesidir. Sağlık ve eğitim harcamalarındaki kesintiler ve büyük reel ücret kayıpları gibi Rusya ile cepheleşme de muhalefetle karşılanmaktadır.

SPD/Yeşiller/Sol Parti koalisyonunun devam edip etmeyeceği ya da yerini CDU/SPD veya CDU/Yeşiller koalisyonuna bırakıp bırakmayacağı henüz belli olmasa da, yeni hükümetin işçi sınıfı ile çatışmayı sürdüreceği ve yoğunlaştıracağı şimdiden bellidir.

Seçim kampanyası sırasında çok sayıda grev ve protestoya yol açan, enflasyona uyarlanan ücret artışları ve hastanelerde, yerel toplu taşıma araçlarında ve çöp imhasında insana yakışır çalışma koşulları için verilen mücadeleler doruk noktasına ulaşacak. Aynı şey konut ve uygun kiralar için verilen mücadele için de geçerli.

Ancak her şeyden önemlisi, NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü vekâlet savaşı ve buna bağlı askeri yığınak ve nükleer savaş tehlikesi, nüfusun giderek daha geniş kesimlerini, militarizmi destekleyen iktidar partileriyle karşı karşıya getiriyor. Berlin’deki Sol Parti’nin liste başı adayı Klaus Lederer, Ukrayna’ya silah sevkiyatını açıkça savunmuş ve savaş karşıtlarına saldırmıştı.

Bu durum Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SGP) seçim kampanyasının öneminin altını çizmektedir. SGP, savaşa karşı mücadeleyi seçim kampanyasının merkezine koyan ve bunu uluslararası işçi sınıfını harekete geçirecek sosyalist bir programla ilişkilendiren tek parti oldu.

SGP, medyanın topyekûn boykotuna rağmen oylarını iki katından fazla artırarak 801 oya ulaştı. Daha da önemlisi, parti, mitingleri, seçim bildirisi, broşürleri ve videolarıyla on binlerce kişiye ulaşmış ve egemen seçkinlerin savaş çığırtkanlığına uluslararası sosyalizm perspektifiyle karşı çıkmıştır. SGP, seçim bildirisinde şunları belirtmişti:

Yeni bir dünya savaşını önleyebilecek tek toplumsal güç, uluslararası işçi sınıfıdır; yani, bugün her zamankinden daha büyük ve birbirine daha bağlı olan dünya nüfusunun ezici çoğunluğudur. SGP, Dördüncü Enternasyonal’deki kardeş partileriyle birlikte, savaşa ve onun temel nedeni olan kapitalizme karşı dünya çapında bir sosyalist hareket inşa etmektedir. Savaş, bankaların ve şirketlerin iktidarına son vermeden ve onları demokratik denetim altına almadan durdurulamaz.

Bu perspektif artık hayati bir önem taşıyor. Fransa’dan Britanya’ya, İspanya’dan Almanya’ya kadar Avrupa ve dünya çapında 1970’lerden bu yana en büyük sınıf mücadelesi dalgası gelişmekte ve bu dalga milyonlarca işçiyi kapitalist sistemle karşı karşıya getirmektedir.

SGP’nin seçim kampanyası, bu mücadeleleri sosyalist bir yöne çevirmek, onları dizginlemeye çalışan ve satan sendikaların ve siyasi partilerin etkisini kırmak ve işçi hakları mücadelesini savaşa karşı mücadele ile birleştirmek için önemli bir mesaj verdi.

Bu çalışma seçimden sonra da sürdürülmeli ve derinleştirilmelidir. Faaliyetimiz, işçilerin ve gençlerin deneyimleriyle giderek daha fazla örtüşüyor. Onlar, iktidardakilere baskı yaparak ne ücretlerini ve işlerini koruyabileceklerini, ne savaşı durdurabileceklerini ne de çevresel yıkımı önleyebileceklerini anlıyorlar. Temel görev, SGP’yi işçi sınıfının yeni bir kitle partisi olarak inşa etmektir. Seçim kampanyası bunun için önemli bir temel oluşturmuştur.

14 Şubat 2023

Loading