Perspektif

Finlandiya’nın NATO üyeliğinin TBMM’de kabulü: Tüm düzen partileri emperyalizmin hizmetinde

Finlandiya’nın NATO üyeliğinin TBMM’de oybirliğiyle kabulü, tüm egemen sınıfın emperyalizme açık bir bağlılık ilanıdır.

Türkiye'deki milletvekilleri 30 Mart 2023 Perşembe günü geç saatlerde Ankara'daki parlamentoda Finlandiya'nın NATO'ya katılma teklifi lehinde oy kullandı. Macaristan Parlamentosu'nun da Helsinki'nin üyeliğini onaylamasından günler sonra, 276 milletvekilinin tamamı oybirliğiyle Finlandiya'nın teklifi lehine oy verdi. [AP Photo/Burhan Ozbilici]

ABD önderliğindeki NATO güçlerinin Rusya’ya karşı tırmanan savaşının ortasında gelen bu hamle, NATO’nun onlarca yıldır doğuya doğru saldırgan biçimde genişlemesinin bir parçasıdır. Bu adımla tüm İskandinav bölgesi Rusya ile askeri çatışmada potansiyel bir savaş alanına dönüştürülmekte ve nükleer güçler arası bir dünya savaşı tehlikesi artırılmaktadır.

Helsinki’nin üyeliğinin önündeki son engel olan Ankara’nın önceki taktiksel vetosunun Perşembe günü TBMM’deki oylamada oybirliğiyle aşılması bu açıdan kritik önem taşımaktadır. Bir ülkenin NATO’ya girebilmesi için 30 üye ülkenin oybirliği gerekiyor. Macaristan Parlamentosu da Finlandiya’nın NATO üyeliğini geçtiğimiz hafta onaylamıştı. Böylece Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusunun hayata geçebilmesi için sadece Türkiye’nin onayı kalmıştı.

Finlandiya ile İsveç, Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD önderliğinde yürütülen savaşın ortasında, geçtiğimiz Mayıs ayında NATO’ya katılma kararı almıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ise, esasen, bu ülkelerin Kürt milliyetçisi Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) ve onun Suriye’deki kardeş örgütü Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) destek verdiği gerekçesiyle ittifaka katılmalarına muhalefetini ve veto tehdidini ilan etmişti. Ancak Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) daha önce açıkladığı gibi, bu pragmatist bir pazarlık taktiğinden kaynaklanıyordu.

İsveç ve Finlandiya’nın Ankara’nın taleplerini yerine getirme taahhüdünde bulunmaları karşılığında Ankara Finlandiya’nın NATO üyeliğine yönelik vetosunu geri çekti. Erdoğan, 17 Mart’ta Ankara’da ağırladığı Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö ile düzenlediği basın toplantısında, “Finlandiya’nın üçlü muhtıradaki taahhütlerini yerine getirmek için samimi adımlar attığını gördük,” dedi. Ancak Erdoğan, Finlandiya ile birlikte NATO’ya üyelik başvurusu yapan İsveç’i ise “teröristlere kucak açmakla” suçladı.

14 Mayıs’ta yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde Finlandiya’nın üyeliğinin kabulü, Erdoğan’ın NATO müttefiklerine verdiği bir sinyal olarak görülüyor. BBC Türkçe’nin haberine göre “Finlandiya ile ilgili kararın son dönemde başta ABD olmak üzere Batı’da giderek artan ‘Türkiye’nin ittifakın genişlemesine taş koyan ülke’ eleştirisine karşı bir adım olduğuna” işaret ediliyor ve bu adımla “NATO’ya bağlıyız” mesajı veriliyor.

Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylayan protokol, oylamaya katılan tüm partilerin onayıyla kabul edildi. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile müttefiki faşist Milliyetçi Hareket Partisi (MHP); burjuva muhalefet Millet İttifakı’na önderlik eden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile İYİ Parti, oylamaya katılarak “evet” oyu verdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise görüşmelere katılmakla birlikte oylamaya katılmadı ve “hayır” oyu vermedi. Dört milletvekili bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) de görüşmelere ve oylamaya katılmadı. HDP ve TİP’in parçası olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ), 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na desteklerini ilan etmişti.

Sahte sol partilerin Erdoğan’a karşı bir “alternatif” olarak arkasında hizaya geçtiği CHP, oturumda Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini coşkuyla destekledi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu daha önce, geçtiğimiz yılın Şubat ayında Reuters haber ajansına verdiği röportajda, emperyalist bir savaş ittifakı olan NATO’yu “demokrasinin güvencesi” olarak sunarak şunları söylemişti: “Biz NATO’nun bir parçasıyız. Dolayısıyla kendimizi bu ittifakın dışında göremeyiz. Bu konuda taahhütlerimiz var. Biz NATO’yu sadece bir savunma aracı, kurumu olarak da görmüyoruz. NATO artık bugün 21. yüzyılda aynı zamanda demokrasinin de bir güvencesi.”

Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı daha açık emperyalizm ve NATO yanlısı tutumları ile Batılı başkentlerin desteğini kazanmış durumda. Şu anda ABD başkanı olan Joseph Biden, 2020’deki seçimlerden önce New York Times’a verdiği bir röportajda, Erdoğan’a karşı CHP’nin önderlik ettiği burjuva muhalefet ittifakını desteklediğini açıkça ilan etmişti. Artık Millet İttifakı’nın resmi adayı olan Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz aylarda ABD, Birleşik Krallık ve Almanya gibi başlıca NATO ülkelerine geziler düzenleyerek siyasi ve mali seçkinlerin önemli üyeleriyle görüşmeler yapması bir tesadüf değildi.

Sahte sol partilerin, açıkça NATO yanlısı karakterine rağmen Millet İttifakı’na verdiği destek, bu partilerin emperyalizme desteğini gözler önüne sermektedir. ABD ve Avrupalı emperyalist güçlerin 14 Mayıs’taki seçimde göreve gelmesini umduğu Millet İttifakı’nın arkasına dizilen TİP’in bu tarihi oylamada NATO’ya karşı çıkmaması bilinçli bir siyasi karardır.

HDP’ye gelince, meclisteki oturumda HDP milletvekili Hişyar Özsoy partisi adına yaptığı konuşmada “savaş karşıtı” bir poz takınmaya çalışsa da partisi tasarıya karşı oy vermedi. Özsoy konuşmasında üyelik başvurusunu NATO’nun on yıllardır doğuya doğru devam eden genişlemesinin bir parçası değil de Rusya’nın “kışkırtılmamış işgal”inin bir sonucu olarak göstermeye çalıştı: “Malum, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra NATO’nun genişleme tartışmaları başladı. Tarihsel olarak askerî ittifaklara tarafsız kalan İsveç ve Finlandiya artan güvenlik kaygıları yüzünden NATO’ya üye olmaya çalışıyor.”

HDP’nin “hayır” oyu vermek yerine oylamaya katılmaması, bu “savaş karşıtlığının” sahteliğini gözler önüne sermektedir. Özsoy bunu şu sözlerle kabul ediyordu: “Hiçbir zaman askeri anlaşmaya ‘evet’ oyu vermiyoruz, her zaman ‘hayır’ diyoruz. İlk defa askeri bir anlaşmada böyle yapıyoruz. Şimdiye kadar hepsine ret oyu verdik. Ama bu defa Finlandiya’nın güvenlik kaygılarını meşru gördüğümüz için bu oylamaya katılmama kararı aldık, ‘hayır’ da demek istemedik.”

Sosyalist Eşitlik Grubu (SEG), Erdoğan hükümetinin Kürt halkına ve HDP’li siyasetçilere yönelik anti-demokratik baskısına kayıtsız şartsız karşı çıkmaktadır. Ancak bu, bizim, emperyalizm yanlısı bir burjuva partisi olarak HDP’ye olan muhalefetimizi hiçbir şekilde azaltmaz.

HDP, ABD’nin başta Irak ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki istilalarına ve rejim değişikliği savaşlarına karşı çıkmamıştır. Aksine HDP’nin “Rojava Devrimi”ne önderlik ettiğini iddia ettiği YPG, ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücü konumundadır.

NATO Parlamenterler Meclisi’nde temsil edilen HDP, Avrupa’daki emperyalist siyaset kurumuyla, özellikle de Almanya’da hükümette olan ve Rusya’ya karşı NATO savaşını coşkuyla destekleyen Sosyal Demokratlar (SPD) ve Yeşiller ile yakın ilişki içindedir. HDP’nin seçimden önce kapatılması tehdidine karşı parti milletvekili adaylarını Yeşil Sol Parti listelerinden gösterecek. Yeşil Sol Parti, Avrupa Yeşiller Partisi’nin bir üyesidir.

Türkiye’de sahte sol da dahil olmak üzere tüm siyaset kurumunun ABD emperyalizminin ve NATO’nun Rusya’ya karşı savaşının arkasında hizaya geçmesi, Sosyalist Eşitlik Grubu’nun perspektifini çarpıcı bir biçimde doğrulamaktadır: CHP’nin önderlik ettiği Millet İttifakı, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’nın bir alternatifi değil, onun sağcı bir rakibidir. Millet İttifakı’nı destekleyen sahte sol güçlerin rolü ise, işçi sınıfı ve gençlik içinde giderek büyüyen toplumsal muhalefeti mevcut kapitalist sistem sınırları içerisine hapsetmeye çalışmaktır.

Türkiye’deki işçi ve gençlik kitlelerinin karşı karşıya olduğu temel sorunlar (pandemide ya da depremde halk sağlığının ve güvenliğinin hiçe sayılması, dünya savaşı tehlikesi, toplumsal eşitsizlik ve hayat pahalılığı, demokratik hakların ortadan kaldırılması ve otoriter rejim) ancak işçi sınıfı tarafından küresel ölçekte çözülebilecek uluslararası sorunlardır. İleriye giden tek yol, iktidarı burjuvaziden almayı ve dünya çapında sosyalizmi kurmayı hedefleyen bir uluslararası işçi sınıfı hareketinin inşa edilmesinden geçmektedir.

Loading