Devlete ait İngilizce yayın yapan TRT World’ün Filistin üzerine düzenlediği bir panelde Türkiye’nin Azerbaycan’dan İsrail’e petrol tedarikine aracı olmasını protesto eden Filistinli bir üniversite öğrencisi Salı günü gözaltına alındı. Perşembe günü ise yine biri Filistinli olmak üzere üç kişinin daha olayla ilgili gözaltına alındığı bildirildi.
İki Filistinli protestocunun sınır dışı edilme tehdidi ile Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildiğini belirten “Filistin İçin Bin Genç” grubu, arkadaşlarının serbest bırakılması için protestolarını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul İl Başkanlığı önünde nöbet tutarak sürdürüyor. Grup üyeleri Gazze’deki soykırımı ve Erdoğan hükümetinin suç ortaklığını protesto ettikleri için daha önce de birçok defa gözaltına alınmıştı.
Bu baskı ve son olarak Filistinli gençlerin hukuksuz bir biçimde sınır dışı edilmekle tehdit edilmesi Türkiye’nin İsrail’in Gazze’deki soykırımına suç ortaklığını dışa vurmaktadır. Sosyalist Eşitlik Grubu olarak, bu baskıyı kınıyor ve işçi ve gençlik kitlelerini gözaltına alınanların serbest bırakılması için seferber olmaya çağırıyoruz. Filistinli gençlerin artık Batı Şeria’ya yayılan soykırım savaşının devam ettiği bir ülkeye sınır dışı edilmesinin ölümcül sonuçları olabilir.
Oil Change International tarafından yapılan bir araştırma, soykırımla ilgili Cenevre Sözleşmeleri’ni imzalayanların da dahil olduğu birçok ülkenin, İsrail’in Gazze soykırımında kullandığı tank ve uçaklara yakıt sağladığını ve Filistin halkına karşı işlenen suçlara bulaştığını ortaya koyuyor.
Araştırmada, 21 Ekim 2023 ile 12 Temmuz tarihleri arasında İsrail’e yapılan 65 petrol ve yakıt sevkiyatını takip etmek için nakliye kayıtları, uydu görüntüleri ve diğer açık kaynaklı endüstri verileri analiz edildi. Rapora göre Gazze’ye yönelik savaşının başladığı tarihten bu yana İsrail’e toplamda 4,1 milyon ton ham petrol sevkiyatı yapılmış ve bu sevkiyat Uluslararası Adalet Divanı’nın kararlarından sonra da aralıksız devam etmiş.
İsrail, kullandığı petrolün neredeyse yüzde 99’unu ithal ediyor. Rapora göre İsrail’e giden ham petrolün yüzde 28’ini tedarik eden Azerbaycan ana tedarikçidir. Azerbaycan’ı yüzde 22 ile Kazakistan ve Afrika ülkesi Gabon izliyor. Bu üç ülke İsrail’in petrol ihtiyacının dörtte üçünü karşılıyor.
Türkiye, İtalya, Kıbrıs ve Yunanistan ise İsrail’e aktarma hizmetleri sağlamada merkezi bir rol oynuyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının son durağı olduğu için Türkiye, hacim bazında İsrail’e yapılan sevkiyatların yüzde 26’sını karşılayarak ilk sırada yer alıyor. Türkiye’yi yüzde 21 ile Kıbrıs izliyor.
Türkiye’nin, Azerbaycan’ın İsrail’e kritik petrol sevkiyatına aracılık yapmaya devam etmesi ve protestoculara yönelik bu zulüm, Erdoğan hükümetinin Gazze soykırımına yönelik tavrının ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetinin 7 Ekim’den sonraki ilk tepkisi temkinli ve itidalli davranmak yönündeydi. İsrail devleti ile Hamas’a ateşkes çağrısı yaptı.
7 Ekim olayları, Türkiye’nin son birkaç yıldır yürüttüğü ve temelinde Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynakları üzerine çıkarların yattığı İsrail’le normalleşe sürecini baltalamıştı. Ankara ayrıca ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya egemen olma yöneliminin sonucunda İran’a karşı Türk burjuvazisinin çıkarlarını zedeleyecek bir savaşın içine çekilebileceğinden korkuyor.
Halkın İsrail ile ticaretin durdurulması talebi hükümet tarafından Mayıs ayına kadar ısrarla görmezden gelinip reddedildi. Gazze’deki soykırımın ortasında hükümet İsrail ile diplomatik ve ekonomik bağları uzun süre sürdürdü ve İsveç’in üyeliğini kabul ederek soykırımın baş destekçisi NATO’nun genişlemesine onay verdi. Nüfusun ezici çoğunluğunun emperyalizm ve Siyonizm karşıtı duygulara sahip olduğu Türkiye’de bu durum, 31 Mart’taki seçimlerde AKP’nin büyük oy kaybına uğramasında bir etken olmuştu.
Erdoğan tepkiler karşısında İsrail’le doğrudan ticareti kesen kararlar almaya zorlandı ve hatta İsrail’e askeri müdahale tehdidinde bulunacak kadar söylemlerini sertleştirdi. Buna rağmen Türkiye’deki ABD-NATO üsleri İsrail’e destek vermeyi sürdürüyor. Azerbaycan’ın Türkiye üzerinden İsrail’in savaş makinesini besleyen petrol sevkiyatı ise artıyor.
Türkiye’nin İsrail’le resmen kesildiği ilan edilen ticareti Filistin üzerinden sürdürdüğü konusunda şüpheler mevcut. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre İsrail’le ticaret yasağının ardından Filistin’e ihracat 12 kat arttı ve neredeyse 2023 yılının tamamındaki kadar ihracat yapıldı. Yıkım ve katliamın ortasındaki Filistin’e geçtiğimiz Temmuz ayında 128 milyon dolarlık ihracat yapılmış. Geçen yıl Temmuz ayında Filistin’e yapılan ihracat ise yalnızca 10 milyon dolardı.
Evrensel gazetesinin haberine göre, daha önce İsrail’in en büyük çelik ihracatçısı olan Türkiye, geçtiğimiz yılın Temmuz ayında Filistin’e sadece 27.000 dolarlık çelik ihraç etmişti. Ancak bu ihracat tutarı 2024 Temmuz’unda 14,3 milyon dolara tırmandı. Bu yaklaşık yüzde 51.000’lik bir artış anlamına geliyor. Çimento ve cam ürünleri ihracatında da benzer bir artış meydana geldi.
Erdoğan hükümetinin İsrail’in savaş makinesini beslemeyi sürdürmesinin arkasında yatan başlıca neden, egemen sınıfın ABD-NATO emperyalizmiyle sıkı askeri-stratejik bağlarında yatmaktadır.
Erdoğan’ın 2002’den beri büyük ölçüde sürdürdüğü geleneksel politika, halkın Filistin yanlısı duyguları ile egemen sınıfın emperyalizm ve Siyonizm yanlısı karakteri arasında manevra yapmak olmuştur. 1948’de İsrail’in kuruluşunu tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olan Türkiye’de egemen seçkinler sonraki on yıllarda İsrail’in suçlarını retorik olarak kınamış, bu yüzden zaman zaman iki ülke arasındaki gerilimler yükselmiş ancak özünde ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’daki yıkıcı politikalarıyla uyumlu hareket etmişlerdir.
İsrail’in Gazze soykırımının sözde en sert eleştiren Erdoğan hükümetinin defalarca ifşa olan suç ortaklığı, şu gerçeğin altını bir kez daha çizmektedir: Gazze soykırımı hükümetlere ya da uluslararası kuruluşlara çağrı yapılarak sonlandırılamaz.
İsrail’in Gazze’deki soykırımını ve savaşın Ortadoğu ve dünya çapında tırmanışını durdurmanın tek yolu, işçi sınıfını uluslararası ölçekte emperyalizme ve onun vekillerine karşı savaş karşıtı sosyalist bir hareket içinde birleştirmekten geçmektedir.