İsrail’in Cuma günü Beyrut’un güney banliyölerine düzenlediği ve en az 14 kişiyi öldüren, 66 kişiyi de yaralayan şiddetli bombardıman, savaşın Ortadoğu genelinde tırmanışına işaret etmektedir. Yalnız ABD ve diğer emperyalist güçlerin tam desteğiyle yapılabilecek olan bu saldırgan hamle, Gazze soykırımının, İran’ı hedef alan ve milyonlarca insan için feci sonuçlar doğuracak bölge çapında bir savaşa dönüşmekte olduğunu göstermektedir.
Faşist bir haydut gibi konuşan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ölümcül bombardımanın ardından kısa bir açıklama yaparak “Hedeflerimiz açık ve yaptıklarımız ortada,” dedi. Gerçekten de Netanyahu ve kana bulanmış rejimi, Gazze’de bir yıldan kısa bir süre içinde 200.000’den fazla Filistinlinin ölümüne yol açtıktan sonra, şimdi tüm Ortadoğu’yu, barbarca bir kırıma doğru sürüklüyor. Savaşın yürütülmesine ilişkin tüm kısıtlamalar bir kenara bırakılıyor. Buna, sivillerin ayrım gözetmeksizin öldürülmesi de dahildir. İsrail’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Danny Danon, Cuma günkü Güvenlik Konseyi toplantısında İsrail’in Hizbullah’a karşı savaşta “ne gerekiyorsa” yapacağını ve “her türlü aracı” kullanacağını söylerken bu noktanın altını çiziyordu.
İsrail Savunma Kuvvetleri, Hizbullah’ın elit Radvan Gücü komutanlarıyla bir toplantıya katılan Hizbullah’ın üst düzey komutanı İbrahim Akil’i hedef alan bir suikast düzenledi. Akil ve birkaç komutanın öldürüldüğü bildirilirken, hava saldırısında aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda sivil de katledildi. Bu saldırı, İsrail’in Salı ve Çarşamba günleri Lübnan genelinde yaptığı, çağrı cihazları ve diğer elektronik cihazların patlatıldığı, onlarca sivilin öldüğü ve binlerce sivilin sakat kaldığı iki günlük terör saldırılarının ardından geldi. Bu saldırılar devam ederken İsrail kabinesi, Lübnan’a karşı uzun süredir planladığı savaşı başlatmak için kullanışlı bir bahane olan, kuzeydeki 60.000 kadar sakinin evlerine “geri dönmesini” savaş hedefleri arasına ekledi..
İsrail’in Lübnanlı sivillere yönelik suç teşkil eden terör eylemlerinin ardından Kuzey Amerika ve Avrupa’nın emperyalist başkentlerinde büyük ölçüde sessizlik hâkim oldu. ABD’nin BM elçi yardımcısı Robert Wood, Cuma günü Güvenlik Konseyi’nde İsrail’in terörünü savundu ve “İsrail’in Hizbullah’ın saldırılarına karşı kendini savunma hakkı vardır,” dedi.
İnsani yardım örgütleri İsrail’in saldırılarını alışılmadık sertlikte bir dille savaş suçu olarak nitelendirmek zorunda hissettiler. BM İnsan Hakları Komiseri Volker Türk, aynı BM Güvenlik Konseyi toplantısında, saldırılardan “dehşete düştüğünü” söyledi. Türk, bu saldırıların “savaşta yeni bir gelişmeyi temsil ettiğini” belirterek, “iletişim araçları silah haline geldi; günlük yaşam devam ederken pazar yerlerinde, sokak köşelerinde ve evlerde eş zamanlı olarak patlatılıyorlar,” diye konuştu.
Amerikan emperyalizmi ve onun Avrupalı müttefikleri, dünya savaşı yoluyla jeostratejik ve ekonomik çıkarlarının peşinde koşarken bu tür vahşi yöntemleri hem izin verilebilir hem de gerekli görmektedir. Bunlar, Ukrayna’da Rusya’ya karşı iki yılı aşkın süredir devam eden ve en az 500.000 Ukraynalı ile on binlerce Rus’un hayatına mal olan kanlı savaşı kışkırtan, silah sağlayan ve finanse eden hükümetlerdir. Emperyalist güçler, Gazze’yi çorak bir araziye çevirmesi ve nüfusunu yok etmesi için İsrail’e son 11 ay boyunca 900 kiloluk bombalar da dahil olmak üzere kesintisiz yüksek güçlü silah akışı sağladılar. Lübnan’da sivil erkeklerin, kadınların ve çocukların öldürülmesini ve parçalanmasını onaylayan emperyalist güçler, Ukrayna’ya Rusya’nın derinliklerine uzun menzilli füzeler fırlatma yetkisi vermeye hazırlanıyor ve işçi sınıfı tarafından durdurulmadığı takdirde kaçınılmaz olarak nükleer bir savaşa yol açacak bir çatışma sarmalını daha da körüklüyorlar.
Rosa Luxemburg, Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük güçlerin barbarlığını anlatırken şöyle yazmıştı:
Kirletilmiş, onursuzlaştırılmış, kana bulanmış, pislik içinde yüzen burjuva toplumu işte böyle duruyor, işte böyle. Kültürü, felsefeyi ve etiği, düzeni, barışı ve hukukun üstünlüğünü taklit ettiğinde değil, kudurmuş bir canavar, anarşinin cadı bayramı, kültür ve insanlık için bir veba olarak kendini gerçek, çıplak haliyle gösterir.
Luxemburg’un tanımı, günümüzün emperyalist güçleri için de en az bir o kadar geçerlidir, çünkü onlar, insanlığı yirminci yüzyılda iki dünya savaşına sürükleyen aynı kapitalist çelişkiler tarafından dünyanın kendi çıkarları doğrultusunda yeniden paylaşılması arayışına yönlendiriliyorlar. Ekonomik yaşamın eşi benzeri görülmemiş küresel entegrasyonu koşullarında dünyanın ulus devletlere bölünmesi ve dünyanın her köşesinden milyonlarca işçiyi birbirine bağlayan üretim sürecinin toplumsallaşması karşısında toplumun üretici güçlerinin birkaç özel elde toplanması, dünya kapitalizminin krizini yaratıyor. Emperyalist güçlerin egemen sınıfları için bu krize verilebilecek tek geçerli yanıt, rakipleri pahasına ganimetten paylarını güvenceye almak amacıyla bir üçüncü dünya savaşına girmektir.
Ortadoğu; Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürütülen savaş ve Asya-Pasifik’te Çin ile savaş hazırlıklarını da içeren bu çatışmanın kilit cephelerinden biridir. Washington ve onun İsrailli saldırı köpeği, planları konusunda oldukça açık davrandılar. Netanyahu Kongre’nin ortak oturumunda Gazze soykırımını savunan konuşmasını yaptığında, İran’a ve Lübnan, Suriye ve Irak’taki müttefik güçlerine karşı ABD ile beraber bölge çapında savaşma sözü verdiği için iki partiden de ayakta alkış aldı. Başkan Yardımcısı ve Demokratların başkan adayı Kamala Harris daha sonra İsrail Başbakanı ile bir araya gelerek Tahran’a ve Hamas ve Hizbullah da dahil olmak üzere tüm müttefiklerine karşı ABD’nin Siyonist rejime desteğini taahhüt etti. Amerikan emperyalizmi bu savaş aracılığıyla, başta Çin ve Rusya olmak üzere rakipleri zararına, enerji zengini bölge üzerinde tartışmasız hakimiyetini pekiştirmeyi ummaktadır.
Egemen sınıfı dünya savaşına doğru iten aynı kapitalist çelişkiler, her ülkedeki işçi sınıfını devrimci sonuçları olan kitlesel mücadelelere yöneltiyor. İsrail rejiminin emperyalist efendilerinin desteğiyle Ortadoğu’da savaşı tırmandırdığı haftada, 33.000 makinist Amerika’nın en önemli askeri taşeronlarından biri olan Boeing’de grev yapıyor. Metal, imalat ve ulaşım sektörlerinden 10.000’den fazla otomotiv işçisi ve destekçisi, Belçika’nın başkenti Brüksel’de Audi otomobil fabrikasının planlı olarak kapatılmasına karşı gösteri yaptı.
Bu gelişmeler, uluslararası işçi sınıfının Ortadoğu’da patlak veren savaşa ve hızla tırmanan bir üçüncü dünya savaşına karşı mücadeleye önderlik edebilecek tek toplumsal güç olduğunun altını çizmektedir. Ancak bunu yapabilmek için ekonomik mücadeleleri genişletilmeli ve bunlar savaşın temel nedeni olan kapitalizme karşı siyasi bir mücadeleye dönüştürmelidir. Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North’un 24 Temmuz’da Gazze soykırımına karşı düzenlenen gösteride açıkladığı gibi:
Savaş karşıtı bir hareketin inşası, işçi sınıfının uluslararası bir güç olarak seferber edilmesini gerektirir. İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığının tesis edilmesini gerektirir. Bir perspektifi gerektirir. Bu perspektifin amacı kapitalistleri protesto etmek, onlara barışçıl bir politika benimsemeleri çağrısında bulunmak değildir. İşçi sınıfına, bu dehşete bir son vermek istiyorlarsa, geleceklerini güvence altına almak istiyorlarsa, iktidarı ele geçirmeleri gerektiğini anlatmaktır.
İşçi sınıfını bu mücadele için gerekli sosyalist ve enternasyonalist perspektifle donatma mücadelesine, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) önderlik etmektedir. Ortadoğu’da ve dünya genelinde savaşa karşı çıkmaya hazır olan herkes için acil görev, DEUK’a katılmak ve onu inşa etmektir.