Türk-İş’in iş bırakma eylemi ve DİSK’in mitingleri işçileri dizginlemeyi amaçlıyor

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) geçtiğimiz günlerde artan hayat pahalılığına karşı bir dizi eylem ve miting düzenledi.

Son yıllarda artan hayat pahalılığı karşısında reel ücretleri gerileyen ve yoksullaşan işçi ve emekliler arasında öfke birikirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti açıkladığı Orta Vadeli Program (OVP) ile sosyal saldırıları derinleştireceğini ilan etti. Artan toplumsal öfke ve muhalefet koşullarında yapılan eylemler, esas olarak, işçi sınıfını harekete geçirmeyi değil onu kontrol altına almayı amaçlamaktadır.

Tabandan gelen basınç ve sendikal aygıta artan öfke nedeniyle eylem kararı almak zorunda kalan Türk-İş, Salı günü “Zordayız, geçinemiyoruz” sloganıyla ülke genelinde sabah 8 ile 9 saatleri arasında bir saatlik iş bırakma ve oturma eylemleri yaptı. BirGün’e konuşan Petrol-İş Gebze Şube Başkanı Kırmızıçiçek, “Biz konfederasyonumuzun aldığı karar doğrultusunda tüm işyerlerinde 1 saat iş bıraktık. Bazı işyerlerinde, konfederasyonun kimi sendikalarında eylem basın açıklamasıyla geçti,” dedi.

Madenciler 24 Eylül 2024'teki bir saatlik grev sırasında. [Photo: @turkiskonf on X/Twitter]

Konfederasyonun kararına rağmen bazı sendikalar işçilerin eyleme katılmasını engelledi. Metal ve otomotiv sektöründeki başlıca sendika Türk Metal’in çok az iş yerinde eylem yapıldı. Ford işçilerinin bir gün önce X üzerinden sendikaya eylem kararına uyma çağrısı yaptıkları görüldü.

Ankara’da bir açıklama yapan Tez-Koop-İş Genel Sekreteri Hakan Bozkurt, “Bu iş bırakma eylemi hükümete uyarımızdır,” iddiasında bulundu.

Ankara’da bir demiryolu işletmesindeki eylemde konuşan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, ”1-1,5 sene evvel bir sözleşme yaptık. Sözleşmede aldığımız ücret 6 ayda eridi,” dedi. Bu, sendikaların işçilerin mücadele kararlılığına rağmen imzaladığı satış sözleşmelerinin gerçekte işçi ücretlerinin reel olarak gerilemesine hizmet ettiğinin bir itirafıdır.

Bu yılın başlarında birçok ilde kamu işletmesindeki işçiler yaptıkları eylemlerle ek zam taleplerini dile getirmişti. Demiryolu işçileri, eylemleri esnasında hem üyesi oldukları Demiryol-İş Sendikası’nın hem de ülkenin en büyük sendika konfederasyonu olan Türk-İş’in genel başkanı olan Atalay’ı istifaya çağırmışlardı.

Şubat ayında Türk-İş’e bağlı T. Harb-İş Sendikası Genel Başkanı Alaattin Soydan, savunma sanayisinde çalışan işçilerin eylemlerine karşı yaptığı açıklamada, sendikal aygıtın işçi karşıtı karakterini ortaya koyacak şekilde işçilere saldırmıştı. İşçileri terörist olmakla suçlayan Soydan “Yerel seçim öncesi ülkede kaos yaratılmak isteniyor… Bu ortamda şube başkanları işçiyi sokağa indirerek ne yapmak istemektir? Hangi karanlık odakların talimatı?” diye konuşmuştu.

DİSK ise “Artık Yeter. Geçinemiyoruz. Gelirde Adalet, Vergide Adalet, Ülkede Adalet İstiyoruz” sloganı ile düzenlediği bölgesel mitinglerin üçüncüsünü Çarşamba günü İstanbul’da gerçekleştirdi. DİSK önceki haftalarda Mersin ve İzmir illerinde de benzer mitingler düzenlemişti.

Çarşamba günkü mitingde konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun konuşması “asgari ücretin artırılması ve vergide adaletin sağlanması” üzerine hükümete yapılan çağrılara yoğunlaştı: “Taleplerimiz son derece açık ve net. Gelirde adalet istiyoruz. Ürettiğimiz değerden payımızı hakça almak istiyoruz. İnsanca yaşayacak bir ücret istiyoruz. Türkiye’nin bir asgari ücret ülkesi olmaktan kurtulmasını istiyoruz. Vergide adalet istiyoruz.”

“Bu yaşadığımız kara tablonun nedeni bu ülkeye 22 yıldır yöneten AKP hükümetlerinin tercihlerinin sonucudur,” diyen Çerkezoğlu, işçilere Erdoğan’ın AKP’sinin yerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) önderliğinde başka bir burjuva hükümetin gelmesi durumunda işlerin iyiye gideceği yalanını söylemektedir. Gerçekte ise, CHP de en az AKP kadar burjuvazinin hizmetinde ve işçi sınıfına düşman bir partidir. Dahası Çerkezoğlu, bu şekilde, işçi sınıfının on yıllardır koşullarının gerilemesinde DİSK’in ve tüm sendika konfederasyonlarının suç ortaklığını gizlemeye çalışmaktadır.

DİSK ve Türk-İş tarafından düzenlenen bu eylemler, sendika bürokratlarının işçilerin öfkesini çeşitli manevralarla bastırmakta başarısız olduklarını göstermektedir.

Dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfı son yıllarda muazzam bir yoksullaşma yaşıyor. Yıllık enflasyon açısından Türkiye, son yıllarda listenin ilk sıralarında yer alıyor. Ağustos ayında yıllık enflasyon yüzde 52 oldu. Mayıs’ta yüzde 75’e kadar yükselmişti. Gerçek enflasyon oranı ise resmi orandan çok daha fazladır. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) hesaplamalarına göre gerçek yıllık enflasyon oranı uzun bir süredir yüzde 100’ün üstünde.

Hükümet, kamu ve özel sektör işçileri ve emekliler için maaş zamlarını resmi enflasyona göre belirlediğinden reel ücretler ciddi oranda düştü. Hükümetin 2024 Temmuz’unda işçilerin yaklaşık yarısının maaşı olan asgari ücrete zam yapmayı şiddetle reddetmesi, bu eğilimi daha da hızlandırdı.

Türkiye’de ortalama ücretler, son yıllarda giderek asgari ücrete yaklaştı. DİSK-AR tarafından geçtiğimiz yıl sonunda hazırlanan “Asgari Ücret Araştırması 2024” raporuna göre asgari ücrete yakın (üst sınır asgari ücretin yüzde 20 fazlası) kazananların oranı son 20 senede yüzde 39,1’den yüzde 58,4’e ulaştı. Diğer bir ifade ile 20 sene önce 10 kişiden dördü asgari ücrete yakın bir maaşla çalışıyorken şimdi bu sayı altıya çıkmış durumda.

Bu gerilemeden hükümet ve şirketlerin yanı sıra sendika konfederasyonları da sorumludur. DİSK ve Türk-İş, gerçeği yansıtmayan resmi enflasyonun birkaç puan üzerinde yapılan zamları kazanım olarak göstererek onlarca yıl boyunca işçilere fiili ücret kesintilerini dayattılar.

Geçtiğimiz hafta Erdoğan Orta Vadeli Program‘ı (OVP) onaylayarak yürürlüğe soktu. Enflasyonun düşürülmesi ve bütçe açığının kapatılması için mali disiplinin sürdürülmesine odaklanan program işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarına yönelik bir savaş ilanıdır. Program, ülkeyi yerli ve uluslararası şirketler için ucuz ve güvencesiz işgücü cenneti haline getirme politikasına hız veriyor.

İşçiler daha fazla sömürü ve sefalet anlamına gelen bu kemer sıkma politikalarına kolayca boyun eğmeyecektir. Mart ayındaki yerel seçimlerde Erdoğan’ın AKP’sinin büyük bir yenilgiye uğrayarak ilk kez ikinci parti olmasındaki en önemli etken, artan hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısıydı.

Ancak işçiler hükümetin ve şirketlerin saldırılarına, burjuva muhalefete veya sendikalara güvenerek karşı koyamazlar. Bugün sendikal aygıtları eylem yapmaya iten şey, kendi kontrolleri dışında bir fiili grev hareketinin patlak vermesini engelleme amacıdır.

Her yerde benzer bir saldırıyla ve benzer düşmanlarla karşı karşıya bulunan işçi sınıfının, bir karşı hücum için uluslararası bir strateji geliştirmesi gerekiyor. ABD’de grevde olan 33.000 Boeing işçisi ya da Almanya’da işten çıkarma saldırısı altında olan Volkswagen işçileri hem şirketler ve hükümetle hem de onlara suç ortaklığı yapan sendikal aygıtla mücadele ediyor.

İşçi sınıfının ortak sosyal ve demokratik talepleri temelinde uluslararası ölçekte seferber edilebilmesi, sendikal aygıtlardan bağımsız taban komitelerinin inşa edilmesini gerektiriyor. Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı, dünya çapında işçilere bu ortak mücadelede ihtiyaç duydukları aracı sağlamaktadır.

Loading