İsrail ordusu Salı sabahı erken saatlerde güney Lübnan’a kara harekâtını başlattı. İsrailli yetkililer kara operasyonlarının kapsam, ölçek ve süre bakımından sınırlı olacağını iddia etseler de bu iddialar Lübnan’da Gazze’de olduğundan daha inandırıcı değildir.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller, Amerikan emperyalizminin bölge çapında tırmanan savaşa merkezi katılımının altını çizecek şekilde, Washington’ın İsrail ordusuyla istila hakkında “sürekli görüşme” halinde olduğunu söylerken, İsrail’in kamu yayıncısı Kan, İsrail ile ABD arasında bir İran saldırısıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda “yoğun bir koordinasyon” olduğundan bahsetti.
Reuters Pazartesi günü geç saatlerde Lübnan ordu birliklerinin Lübnan-İsrail sınırındaki mevzilerini terk ederek Lübnan topraklarının 5 kilometre içine doğru çekilirken görüldüğünü bildirdi. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), sınır boyunca kuzeydeki birkaç mahalleyi kapsayan bir “kapalı askeri bölge” ilan etti ve bölgeye girmenin yasak olduğunu duyurdu. Times of Israel’e konuşan bir yetkili, operasyonun amaçlarından birinin sınır boyunca Hizbullah mevzilerini ortadan kaldırmak olduğunu söyledi. Başbakan Binyamin Netanyahu’nun güvenlik kabinesi Pazartesi günü yaptığı toplantıda operasyona devam etme kararı aldı.
Ağır bombardıman ve hava saldırıları sınır boyunca birçok noktayı hedef aldı. IDF, Beyrut’un güney banliyösü ve Hizbullah’ın geleneksel kalesi olan Dahiye’de yaşayanlara evlerini terk etmelerini emretti. Lübnan haber ajansı NNA’ya gör,e kısa bir süre sonra, en az sekiz hava saldırısı sonucu büyük patlamalar duyuldu ve birkaç konut binası yıkıldı.
Güney Lübnan’ın istila edilmesi, Siyonist rejimin ülke genelindeki hava saldırılarında yüzlerce sivili katletmesi de dâhil olmak üzere, sınır tanımayan bir şiddetle saldırıya geçmesinin ardından geldi. Cuma günü Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a yönelik suikast, Beyrut’un güney banliyölerinde çok katlı altı binanın yerle bir edilmesiyle 300 kadar sivilin hayatına mal oldu. Pazartesi gününe kadar geçen 24 saat içinde İsrail saldırılarında 136 kişinin öldüğü bildirildi. Pazar gecesi Beyrut’un merkezine yapılan ilk saldırıyı da içeren yoğun bombardıman, yaklaşık 100.000 kişiyi, ABD emperyalizminin on yılı aşkın bir süredir körüklediği kardeş kavgasının devam ettiği komşu Suriye’ye kaçmaya zorladı.
İsrail Pazar günü ayrıca sınırından yaklaşık 2.000 kilometre uzaklıktaki Yemen’in Hudeyde ve Ras İsa limanlarını vurdu. Enerji santrallerini ve Husilerin petrol ithal etmek için kullandığı tesisleri hedef alan saldırılarda altı kişi öldü, 57 kişi yaralandı.
Hizbullah İsrail’in kuzeyine roket atmaya devam etse de son iki haftadır devam eden saldırılar Hizbullah’ın kapasitesini ciddi biçimde zayıflatmış görünüyor. Brüksel merkezli askeri analist Elijah Magnier, Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada, İsrail’in en az 3.000 ile 3.500 Hizbullah füze birimini vurduğunu söyledi. “Ellerini ya da görme yetilerini kaybetmiş binlerce Hizbullah militanı var ve bunlar Suriye ve İran’daki hastanelere kaldırıldı. Dolayısıyla bu savaşçılar denklemin dışındalar ve artık olası bir savaşa katılamazlar,” diyen Magnier, İsrail’in 17 Eylül’de yüzlerce iletişim cihazını patlattığı terör saldırısının sonuçlarına atıfta bulundu. Nasrallah’ın yanı sıra Hizbullah’ın onlarca üst düzey komutanı da öldürüldü.
Gazze’de Filistinlilere yönelik devam eden katliama benzer şekilde, saldırının ayrım gözetmeyen karakterinin bir göstergesi olarak, Pazar gününe kadar iki gün süren bombardımanda 14 Lübnanlı parademik öldürüldü. Pazartesi günü sağlık bakanlığı, yeni hava saldırılarında altı parademiğin daha öldüğünü bildirdi.
Miller, basın toplantısında kara harekâtı haberleriyle ilgili bir soru üzerine, ABD emperyalizminin savaşın tırmanışına yakından müdahil olduğunu teyit etti. Miller İsrail’i kastederek “Bizi bir dizi operasyon hakkında bilgilendirdiler,” dedi ve şunları ekledi: “Şu anda bize bunların sınıra yakın Hizbullah altyapısına odaklanan sınırlı operasyonlar olduğunu söylediler ancak bu konuda sürekli görüşmeler yapıyoruz… Askeri baskı zaman zaman diplomasiyi mümkün kılabilir.”
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, günün erken saatlerinde, Nasrallah’ın öldürülmesini kutlayarak kitlesel katliamdan sevinç duyan en son ABD yetkilisi oldu. Blinken’e göre, Hizbullah lideri “acımasız bir teröristti” ve “bölge ve dünya onsuz daha güvende.”
İsrail’in aşırı sağcı rejimi, “sınırlı” bir operasyona ilişkin uydurma kamuoyu açıklamalarının arka planında, 2006’da Hizbullah’ın Lübnan’da bir ay süren IDF istilasına karşı geniş bir halk desteğini harekete geçirdiği savaşta uğradığı hezimetin intikamını almak için açıkça büyük bir hücum başlatıyor. Birleşmiş Milletler, 2006 savaşını sona erdiren ateşkes anlaşmasını izlemekle görevli 10.000 kişilik BM Lübnan Geçici Gücü’nün (UNIFIL) çatışmaların yoğunluğu nedeniyle artık devriye gezecek durumda olmadığını doğruladı.
İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı başladığında Gazze sakinlerini “insansı hayvanlar” olarak nitelendiren Savunma Bakanı Yoav Gallant, İsrail’in kuzeyindeki birliklere yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Nasrallah’ın ortadan kaldırılması çok önemli bir adım ama her şey değil. Sahip olduğumuz tüm kabiliyetleri kullanacağız. Eğer karşı taraftan biri kabiliyetlerin ne anlama geldiğini anlamadıysa, bunların hepsi kabiliyettir ve siz de bu gayretin bir parçasısınız.”
Netanyahu’nun aşırı sağcı rejimi, tüm Ortadoğu’yu yeniden yapılandırmaya yönelik ABD destekli girişiminin bir parçası olarak, Gazze ve Batı Şeria’nın yanı sıra Lübnan’ın bazı bölgelerini de ilhak etmeyi planlıyor. Netanyahu ve diğer önde gelen yetkililer, Temmuz ayında ABD Kongresi’nde ve geçtiğimiz hafta BM Genel Kurulu’nda yaptıkları konuşmalar da dahil olmak üzere, bu gündemi açıkça ortaya koydular.
İsrail’in hızla Ortadoğu çapında bir savaş boyutunu almakta olan çatışmayı saldırgan bir şekilde genişletmesi, ABD emperyalizminden aldığı kesintisiz destek sayesinde mümkün olmaktadır. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmeye başlamasından birkaç gün sonra açıkladığı gibi, Washington bu soykırımı onayladı çünkü bunu İran ile bölge çapında bir savaşın hazırlıklarının kritik bir bileşeni olarak görüyordu. WSWS, 23 Ekim 2023 tarihli perspektif yazısında, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının başlamasının ardından ABD’nin bölgeye asker ve donanma gemileri yığdığına dikkat çekerek şunları yazdı:
Biden yönetimi Ortadoğu’daki savaşı tırmandırıyor ve Doğu Avrupa’dan Ortadoğu ve Pasifik’e uzanan dünya hegemonyası için küresel çapta bir çatışmanın parçası olarak İran’ı doğrudan saldırmakla tehdit ediyor. Çin’in ekonomik yükselişi ve ABD ekonomisinin küresel düşüşüyle karşı karşıya kalan Amerikan emperyalizmi, savaşı dünya egemenliğini sağlamanın bir aracı olarak görüyor.
Geçtiğimiz yıl Washington, Gazze’yi dümdüz eden ve şu anda Beyrut ile güney ve doğu Lübnan’ı harap eden 900 kiloluk bombalar da dahil olmak üzere İsrail’e milyarlarca dolarlık silah tedarik etti.
AP’ye göre Pentagon, Pazartesi günü Washington’ın bölgeye “birkaç bin” ABD askeri daha göndereceğini ve Ortadoğu’daki ABD askerlerinin sayısının 43.000’e çıkacağını duyurdu. Yeni kuvvetlerin büyük bölümü savaş uçağı filoları ve saldırı uçaklarından oluşuyor. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Pazar günü yaptığı açıklamada USS Abraham Lincoln uçak gemisi taarruz grubunun Ortadoğu’da konuşlanma süresini bir ay uzattığını açıkladı. İkinci bir uçak gemisi saldırı grubu olan USS Harry Truman da kısa bir süre önce Virginia’dan yola çıktı ve bir hafta içinde bölgeye varması bekleniyor.
İsrail ve hamisi ABD, sürekli tırmandırıcı eylemleriyle İran’ı, kendisine karşı acımasız bir saldırı başlatmak için kullanılabilecek bir tepki vermeye kışkırtmaya çalışıyor. İsrail daha bu yıl Şam’da yedi İran Devrim Muhafızları mensubuna suikast düzenledi ve İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere Tahran’ı ziyaret eden Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’yi öldürerek İran’ın burjuva-dini rejimini küçük düşürdü. İran rejiminin ve onun bölgedeki burjuva milliyetçi müttefiklerinin, emperyalist güçlerle uzlaşmak için nafile ricalardan başka, emperyalizm önderliğindeki bu saldırı karşısında sunabilecekleri bir şey bulunmuyor.
Tüm Ortadoğu’nun, uzun süredir acı çeken nüfusu için hesaplanamaz sonuçları olan bir katliama sürüklenmesini önleyebilecek tek toplumsal güç, emperyalist savaşa karşı mücadelede seferber olmuş bir uluslararası işçi sınıfıdır. Gerek Arap, gerek İranlı, gerekse Yahudi olsun, Ortadoğu işçileri, gerici Siyonizmi ve iflas etmiş burjuva milliyetçiliğini reddetmeli; kapitalist kâr sistemine ve savaşa son vermek için emperyalist merkezlerdeki sınıf kardeşleriyle ittifak halinde sosyalizm mücadelesi temelinde birleşmelidir.