ABD ve İsrail, İran’a doğrudan bir saldırının eşiğindedir. Bunun Ortadoğu ve tüm dünya için geniş kapsamlı ve yıkıcı sonuçları olacaktır.
İran’ın Salı günü İsrail askeri altyapısına düzenlediği saldırıyı bahane eden Beyaz Saray, İsrail’e bölgedeki en kalabalık ülkeye karşı yasa dışı bir saldırı gerçekleştirmesi için açık çek verdi.
Biden Çarşamba günü yaptığı açıklamada, “İsraillilerle ne yapacaklarını tartışacağız ancak yedimiz de [G7 ülkelerini kastederek] karşılık verme hakları olduğu konusunda hemfikiriz,” dedi. Reuters bir haberinde “ABD İsrail’e misillemeden kaçınması için baskı yapmıyor” yorumunda bulundu.
Gazze soykırımının başlamasından bir yıl sonra, İsrail’in 7 Ekim olaylarını tüm Filistin topraklarını etnik olarak temizleme ve ilhak etme planlarını uygulamak için kullandığı açıkça ortaya çıkmıştır. Bu, Siyonist devletin kutsal kitapta belirtilen sınırları olduğunu iddia ettiği toprakları ele geçirmek için Ortadoğu genelinde yürütülen bölgesel savaşın bir parçasıdır.
ABD için bu, petrol zengini Ortadoğu bölgesi üzerindeki emperyalist kontrolü sağlamlaştırmanın ve Rusya ve Çin ile olan cepheleşmesini ilerletmek üzere Ortadoğu ve Orta Asya’yı ABD askeri operasyonları için sağlam bir üs haline getirmenin bir aracı olmuştur.
İsrail’in ABD’den bağımsız bir aktör olduğu efsanesine son vermenin tam zamanıdır. İsrail’in birincil işlevi, tüm bölgede Amerikan emperyalizminin çıkarlarının bir saldırı köpeği ve aracı olmaktır.
Her zaman olduğu gibi ne ABD hükümeti ne de medya, şu anda yapılmakta olan planların muazzam sonuçları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek için herhangi bir çaba sarf etmiyor.
Demokrat Tim Walz ile Cumhuriyetçi JD Vance arasında Salı günü yapılan ilk ve tek başkan yardımcılığı münazarasında moderatör Margaret Brennan her iki adaya da “İsrail’in İran’a önleyici bir saldırıda bulunmasını destekler misiniz yoksa buna karşı mı çıkarsınız?” sorusunu yöneltti.
Walz, “Kuvvetlerimizi ve müttefik kuvvetlerimizi koruyacağız ve bunun sonuçları olacak,” dedi. Vance ise şunları ekledi: “Bakın, ülkelerini güvende tutmak için ne yapmaları gerektiği İsrail’e kalmış bir şey. Nerede olurlarsa olsunlar, kötü adamlarla savaşan müttefiklerimizi desteklemeliyiz.”
Adaylar tek satırlık yanıtlarını verdikten sonra hiç kimse, öncelikle böyle bir saldırının tamamen yasa dışı olacağını, ikinci olarak da tüm dünya için devasa ve tarihi sonuçlar doğuracağını belirtme zahmetine katlanmadı.
İran ile gelişmekte olan ABD-İsrail savaşı tüm bölgeyi alevler içinde bırakma tehdidinde bulunuyor. Bu hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan şu uyarıda bulundu: “Vaat edilmiş topraklar hezeyanı ile hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır.” Erdoğan’ın açıklaması, İsrail ve ABD’nin eylemlerinin bölge ve dünya genelinde ne ölçüde endişe yarattığının bir göstergesidir. ABD ve onun saldırı köpeği İsrail’in kontrolden çıktığı hissi büyüyor.
ABD medyası İsrail’in İran’a yaklaşan saldırısını, İran’ın Salı günü İsrail askeri üslerine düzenlediği saldırılara bir yanıt olarak sunuyor. Gerçekte ise İran’ın saldırısı, Ortadoğu’da binlerce insanı öldüren bir dizi ABD-İsrail bombardımanına, cinayetine ve terör saldırısına bir yanıttı.
İran’ın İsrail’e yönelik füze saldırısı, İsrail’in günlerdir binlerce insanı öldürdüğü hava bombardımanlarının ardından Lübnan’a kara harekâtı başlatmasından sadece bir gün sonra gerçekleşti. Cumartesi günü İsrail, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a suikast düzenledi. 900 kiloluk 85 bomba kullanan İsrail, yüksek binaları tamamen yerle bir ederek yüzlerce kişiyi öldürdü. Bu suikasttan önce de İsrail, Tahran’da İran hükümetinin resmi konuğu olarak bulunan Hamas’ın siyasi büro başkanına suikast düzenlemişti.
İran rejimi ABD ve İsrail’in bu provokasyonlarına karşı defalarca itidalli bir tutum benimsedi. Kasım Süleymani’nin 2020’de öldürülmesine kayda değer bir tepki verilmedi ve İran rejimi bilim insanlarının öldürülmesine ve son olarak bizzat Tahran’da bir İsrail bombardımanına göz yumdu. İran egemen sınıfı adına konuşan İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, emperyalist güçlere karşı defalarca en uzlaşmacı tavrı benimsemiştir. Bu uzlaştırma çabaları artık başarısızlığa uğramış durumda ve İran rejimi direnip misilleme yapması yönünde giderek artan bir baskı altına giriyor.
Amerikan emperyalizminin liderleri, Ortadoğu’da şiddetli bir katliam başlatarak ve tüm “kırmızı çizgileri” aşarak, ABD emperyalizminin onlarca yıldır yaşadığı bozgunların sonuçlarını geri alabileceklerine inanıyorlar. Ama kendilerini kandırıyorlar. Onları 90 milyonluk bir ülke ve son derece sofistike bir toplum olan İran’la savaşın Irak’ın istilasından daha iyi bir sonucu olacağına inandıran nedir?
Dünya Sosyalist Web Sitesi 21 Mart 2003’te, Irak savaşı hakkında şöyle yazmıştı:
Başlamış olan çatışmanın ilk aşamalarının sonucu ne olursa olsun, Amerikan emperyalizminin felaketle randevusu var. O, dünyayı fethedemez. Ortadoğu’daki kitlelere sömürgeci boyunduruğu yeniden dayatamaz. Savaş aracılığıyla, kendi iç hastalıklarına uygun bir çözüm bulamayacaktır. Tersine, savaş eliyle yaratılmış olan öngörülemez zorluklar ve artan direniş, Amerikan toplumunun bütün iç çelişkilerini keskinleştirecektir.
Bu sözler bugün de bir o kadar geçerlidir. Amerikan emperyalizmi tarafından başlatılan küresel savaş, Amerikan kapitalizminin karşı karşıya olduğu sorunların hiçbirini çözmeyecektir. Aksine, yalnızca tüm iç çelişkilerini yoğunlaştıracak, hazineyi boşaltacak, doların konumunu zayıflatacak ve en önemlisi sınıf mücadelesini körükleyecektir.
İran’a karşı savaş hazırlıklarının tırmanması, gücün değil derinleşen krizin bir ifadesidir. 2008 mali krizi ve ardından servetin toplumun aşağılardan yukarıya doğru muazzam seviyede yeniden bölüşümü, Amerikan kapitalizminin krizini büyük ölçüde yoğunlaştırdı; bu kriz, 2020’de COVID-19 pandemisinin patlak vermesiyle yeni boyutlara taşındı ve buna daha da büyük ölçekte bir şirket kurtarma paketi eşlik etti.
ABD-İsrail’in İran’a karşı gerilimi tırmandırmasının yakın bağlamı, ABD ve NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın bozgunla sonuçlanmasıdır. Çarşamba günü Ukrayna, Rusya’nın Donbas’taki ilerleyişinin hızlandığı bir dönemde bir kentten daha çekildiğini açıkladı. Ancak ABD’nin Ukrayna’daki felakete yanıtı, doğrudan Rusya’ya karşı olmasa da Ortadoğu’da durumu tırmandırmak oldu. Ukrayna’daki felaketten İran’daki faciaya geçiş yapıyorlar.
Gazze soykırımının başlamasından bir yıl sonra, şu dersin çıkarılması gerekiyor: Tırmanan küresel savaş, çağrılar yaparak ve protestolar düzenleyerek durdurulamaz. Savaş ancak uluslararası işçi sınıfına yönelen ve dayanan bir savaş karşıtı hareketin inşasıyla durdurulabilir.
Amerika Birleşik Devletleri İran’la savaşın eşiğindeyken, ülkedeki on binlerce liman işçisi Doğu ve Körfez kıyılarında greve giderek Batı Yakası’ndaki on binlerce grevci Boeing işçisine katıldı. Emperyalist güçlerin başlattığı küresel savaşta savaşmak ve ölmek zorunda bırakılacak olan işçi sınıfıdır ve savaş çabaları adına yaşam standartlarını feda etmeleri söylenecek olan da işçilerdir.
Savaşa karşı mücadelede kritik görev, işçi sınıfının ekonomik mücadelesini, sosyalizm uğruna mücadelede, savaşa karşı siyasi mücadele ile birleştirmektir. Kaybedecek zaman yok. ABD ve Avrupa emperyalizmi tarafından başlatılan ve halihazırda yüz binlerce cana mal olan küresel savaş, yeni ve hiç olmadığı kadar kanlı bir evrenin eşiğindedir.