Akademi Ödülleri’nde Filistin yanlısı No Other Land’in en iyi belgesel ve 1970’lerde ülkede var olan ABD destekli askeri diktatörlüğün suçlarını ifşa eden Brezilya yapımı I’m Still Here’ın en iyi uluslararası uzun metrajlı film ödüllerini kazanması, tarihi ve siyasi açıdan önem taşıyor. Yaklaşık 10.000 Akademi üyesi tarafından yapılan oylamanın sonuçları, ABD’de ve küresel ölçekte moleküler bir radikalleşme sürecinin yaşandığını tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor. Anketler, Akademi Ödülleri’ne en büyük ilginin 18-29 yaş arası gençler arasında olduğunu göstermiştir.
No Other Land ile ilgili olarak şunlar söylenebilir. Gazze’deki soykırım ve on binlerce Filistinli sivilin Batı Şeria’dan acımasızca, yasa dışı bir şekilde sürülmesi büyük bir dehşet ve öfke uyandırmıştır. Gezegendeki en donanımlı askeri makinelerden biri tarafından, sonu gelmeyen şiddet ve aşağılamaya maruz bırakılan bütün bir nüfusa yönelik ölümcül saldırı, geniş halk kesimlerini harekete geçirmektedir. Bu duygu azalmıyor ve her Batılı gücün propagandacılarının en iyi yalan söyleme çabalarına rağmen de azalmayacak. Kasaplar tarafından kabul edilen bir “ateşkes” ve “barış”a kim inanabilir?
No Other Land’in iki yönetmenleri, Filistinli Basel Adra ve İsrailli Yuval Abraham, dünya çapında on milyonlarca kişi tarafından izlenen ödül kabul konuşmalarında, Filistinlilere yönelik on yıllardır süren adaletsizlik ve devam eden etnik temizliğin yanı sıra Gazze’nin “yerle bir edilmesini” ve ABD hükümetinin barışı engelleme ve “etnik üstünlüğü” destekleme yönündeki eylemlerini kınadılar.
I’m Still Here’ın Oscar’da kazandığı zafer ise, Brezilya’da ve başka yerlerde filme yönelik ilgi ve coşkuyu daha da artıracaktır. Yönetmen Walter Salles’in eseri, 1970’lerin başında askeri cunta tarafından öldürülen Brezilya Emek Partili politikacı Rubens Paiva’nın ortadan kayboluşunu ve ardından eşi Eunice Paiva’nın (en iyi kadın oyuncu dalında aday gösterilen Fernanda Torres canlandırdı) verdiği adalet mücadelesini anlatıyor.
WSWS’nin de yazdığı gibi, 5 milyondan fazla Brezilyalı “ülke tarihinde şimdiden en yüksek beşinci hasılatı yapan film olan I’m Still Here’ı izlemek için sinemalara gitti.” Manşetlerde ödül haberi duyurulduğunda “Brezilyalıların alkışladığı” kaydedildi. Associated Press, “Karnaval geçit törenlerinin yapıldığı Rio de Janeiro’da, spikerin sonuçları kalabalıktaki on binlerce seyirciyle paylaştığını ve sevinç çığlıkları attığını” bildirdi.
Los Angeles’ta yaptığı konuşmada Salles, ödülünü “otoriter bir rejim sırasında yaşadığı bir kaybın ardından boyun eğmemeye ve direnmeye karar veren bir kadın” olan Eunice Paiva’ya adadı.
Batı Şeria’da Filistinli nüfusu terörize etmeyi ya da sürmeyi amaçlayan Siyonist “etnik temizlik” operasyonlarının caniliğini belgeleyen No Other Land’in başarısı, Avrupa ve ABD’deki resmi siyaset ve kültür çevrelerinin filme yönelik düşmanlığı göz önüne alındığında, özel bir öneme sahiptir.
Belgeselin geçen yılki Berlin Uluslararası Film Festivali’nde onurlandırılmasının ardından, film yapım ekibi iki Filistinli ile iki İsrailli Yahudi’den oluşuyor olmasına rağmen, bu ödül Alman medyası ve çeşitli partilerden politikacılar tarafından “utanç verici” ve “antisemitik” denilerek saldırıya uğradı. ABD’de No Other Land’e karşı yürütülen kampanya, filmin gösterilmesini engellemek için bir “sessizlik komplosu” halini aldı. Dağıtımcılar ve sinema dünyasındaki Siyonizm yanlısı unsurlar, Amerikan halkının İsrailli yerleşimcilerin ve askerlerin acımasızlığını ve barbarlığını görmesinin çok tehlikeli olduğuna karar verdiler. Oscar adaylığına ve şimdi de zafere rağmen filmin halen bir dağıtımcısı yok ki bu daha önce benzeri görülmemiş bir durum.
WSWS’nin geçen yıl yorumladığı gibi, No Other Land,
Basel Adra, Hamdan Ballal, Yuval Abraham ve Rachel Szor’dan oluşan Filistin-İsrail kolektifinin filmi, Filistinli köylülerin Batı Şeria’da El Halil’in güneyindeki 19 köyden oluşan Masafer Yatta yerleşim biriminden acımasızca sürülmesini anlatıyor.
Film yapımcıları, açıkladığımız gibi,
kendilerini İsrail ordusunun ve onunla ittifak halindeki faşizan yerleşimci milislerin saldırgan eylemlerinden korumak zorunda kalıyorlar. Arkadaşları ve akrabaları onları ve görüntülerini saklamak için defalarca yardım ediyor. Tahliyelere karşı çıkan herkes acımasızca saldırıya uğruyor.
Bölgedeki Siyonist suçlar devam ediyor. CNN’in Pazartesi günü bildirdiği gibi,
Filmin Oscar kazanmasından saatler önce, belgeselde anlatılan Batı Şeria bölgesinin sakinleri, İsrail güçlerinin eşlik ettiği İsrailli yerleşimcilerin saldırısına uğradılar. ... İsrail askerleri bölgede üç kişiyi gözaltına aldı ve yerleşimciler Masafer Yatta’daki Khirbet Asfi köyü sakinlerine saldırdı; taş attı, güneş panellerini tahrip etti ve su tanklarına zarar verdi.
Katil İsrail’in politikalarına ve Netanyahu rejiminin ABD’li ve Avrupalı finansörlerine, silah tedarikçilerine ve suç ortaklarına yönelik eleştirileri bastırma çabaları da aynı şekilde devam ediyor. Columbia Barnard College öğrencilerinin soykırımı protesto ettikleri için okuldan atılmaları, Palm Beach Post’un editoryal sayfa editörünün Gazze’deki kitlesel ölümlere değinen bir karikatür nedeniyle kovulması ve Trump yönetiminin İsrail’i eleştirenleri sınır dışı etme çabaları son olaylardan sadece birkaçıdır.
Basel Adra, Oscar töreninde yaptığı ve büyük alkış alan konuşmasında şunları söyledi:
İki ay önce baba oldum. Ve kızım için, şu anda yaşadığım hayatı yaşamak zorunda kalmamasını umut ediyorum. Sürekli korkarak; Masafer Yatta’nın İsrail işgali altında her gün yaşadığı ve karşı karşıya kaldığı, yerleşimcilerin şiddetinden, ev yıkımlarından ve zorla yerinden edilmelerden korkarak geçen hayatın aynısını yaşamasın...
Yuval Abraham ise şunları belirtti:
Basel’e baktığımda kardeşimi görüyorum. Ama biz eşit değiliz. Benim sivil hukuk altında özgür olduğum, Basel’in ise hayatını mahveden ve kontrol edemediği askeri hukuk altında olduğu bir rejimde yaşıyoruz.
No Other Land’in onurlandırılması, Siyonist rejim ve destekçileri tarafından, haklı olarak, bir tokat olarak görüldü.
İsrail’in aşırı sağcı Kültür Bakanı Miki Zohar Akademi’nin bu adımını “sinema dünyası için üzücü bir an” olarak nitelendirdi. Zohar, “film yapımcılarının İsrail gerçekliğinin karmaşıklığını sunmak” yerine, “İsrail’in uluslararası izleyiciler nezdindeki imajını bozan anlatıları güçlendirmeyi seçtiklerini” ileri sürdü ve ekledi: “İfade özgürlüğü önemli bir değerdir ama İsrail’in karalanmasını uluslararası tanıtım için bir araca dönüştürmek sanat değil, İsrail Devleti’ne karşı sabotajdır.” Zohar, “ifade özgürlüğü” savunusunun bir parçası olarak, 2023 yılında Siyonist devleti eleştirmeye cüret eden film yapımcılarını fonsuz bırakmaya yönelik bir politikanın oluşturulmasına yardımcı olmuştu.
ABD’li Siyonistler ise dizginlenemeyen gerici aptallıklarını gizleyemediler. Eskiden Ronald Reagan’ın konuşma yazarı ve George H. W. Bush yönetiminde yetkili olan John Podhoretz şu yorumu yaptı: “Oscar’ı aldığı için HAMAS’ı kutluyorum. Şimdi de yok edilişlerini görelim.”
Akademi seçmenleri, elbette, antisemitizme herhangi bir taviz vermek şöyle dursun, Adrien Brody’ye The Brutalist filmindeki performansıyla, başrolde en iyi erkek oyuncu ödülünü de verdiler. The Brutalist kafa karıştırıcı bir film; Brody Nazilerin toplama kampında işkence gören ve sonunda ironik bir şekilde İsrail’e göç eden bir Macar-Yahudi mimarı canlandırıyor.
Brooklyn’li bir Rus-Amerikalı seks işçisinin bir Rus oligarkın ailesiyle karşı karşıya gelmesini konu alan Sean Baker’ın yönettiği Anora filmi, Baker’ın aldığı dört ödül de dahil olmak üzere çok sayıda ödül kazandı. Çok daha dokunaklı The Florida Project’in yönetmeninin en güçlü çalışması olmasa da filmin kurulu düzen karşıtı bir yanı var ve toplumsal hiyerarşi piramidinin en alt basamağındaki iki karakterin karşılıklı acıma duygusu, izleyicilerde kuşkusuz bir yankı uyandırıyor.
Akademi Ödülleri töreni, kaçınılmaz olarak, ona katılan ve onu sürdüren toplumsal katmanların çelişkilerini ve özelliklerini gözler önüne serdi. Zorunlu dozda ırk ve toplumsal cinsiyet saplantısıyla (“Oscar kazanan ilk Dominik-Amerikalı”, “en iyi kostüm tasarımını kazanan ilk siyah erkek” vb.), etrafta gereğinden fazla kendini kutlama ve anlamsız bir göz alıcılık vardı.
Ödüllerin sofistike sunucusu Conan O’Brien, siyasi yorumculuğa ilk adımını şu “espri” ile attı:
Anora iyi bir gece geçiriyor ... Bu harika bir haber. Sanırım Amerikalılar sonunda birinin güçlü bir Rus’a karşı durduğunu görmekten heyecan duyuyorlar.
Yıllardır kendisinden haber alınamayan ve en iyi kurgu ödülünü takdim etmek için hazır bulunan usta oyuncu Daryl Hannah, “Slava Ukraini!” [Şan olsun Ukrayna’ya!] diye haykırdı.
Demokratik Parti’nin ve kimlik siyasetinin Hollywood’daki uzun süreli hakimiyeti göz önüne alındığında, No Other Land’in zaferi daha da önem kazanıyor. Oylama Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesinden önce yapılmıştı ama yeni yönetiminin genel karakteri zaten belliydi; bu nedenle ödül, Biden-Blinken’ın İsrailli katliamcıları silahlandırma ve cesaretlendirme politikasının bilinçli olarak reddedilmesini ifade ediyordu. Olaylar, dünyanın her köşesindeki işçi sınıfı ve gençliğin ileri kesimlerinde olduğu gibi, daha eleştirel sanatçıların bilincine de etki ediyor.
4 Mart 2025