Lev Troçki ve Yirmi Birinci Yüzyılda Sosyalizm Mücadelesi’ne önsöz

Bu yazı, David North’un Lev Troçki ve Yirmi Birinci Yüzyılda Sosyalizm Mücadelesi adlı yeni kitabının önsözüdür. North, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) Ulusal Başkanıdır. Kitabın Türkçe basımını şuradan edinebilirsiniz.

***

Bu kitapta bir araya getirilen materyaller kırk yıllık bir süre zarfında yazıldı. İlk makale, Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi, ilk olarak 1982 sonbaharında yayımlandı. Son yazı; yani Rusya, Ukrayna ve eski SSCB’nin diğer ülkelerindeki Troçkistler tarafından kurulan bir gençlik örgütüne gönderilen mektup ise Şubat 2023’te kaleme alındı.

İlk ve son belgeyi birbirinden ayıran uzun yıllara rağmen, tüm bu yazılar temel bir savla birbirine bağlanmaktadır: Lev Troçki yirminci yüzyılın ilk kırk yılında sosyalizm tarihinin en önemli figürüdür ve onun mirası, dünya sosyalizminin zaferi için günümüzde devam eden mücadelenin kritik ve vazgeçilmez teorik ve siyasi temeli olmayı sürdürmektedir. Son kırk yılda yaşananlar, Troçki’nin tarihteki yerine ve kalıcı siyasi önemine ilişkin bu değerlendirmeyi güçlü bir şekilde doğrulamıştır.

Dördüncü Enternasyonal'in kurucusu Lev Troçki

Troçki’nin Stalinizmi karşıdevrimci bir güç olarak mahkûm etmesinin tarih tarafından haklı çıkarıldığı gerçeğiyle başlayalım. İlk makale yazıldığında, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki Stalinist rejimler hâlâ varlığını sürdürüyordu. Kremlin bürokrasisine bağlı Stalinist siyasi partilerin milyonlarca üyesi vardı. Troçki’nin Stalinist bürokrasinin kapitalizmi restore edeceği ve rejimin çürümüş yapısının ulusal ekonomik otarşi, beceriksizlik ve yalanların ağırlığı altında çökeceği öngörüsü, “reel sosyalizm”in birçok siyasi savunucusu tarafından “Troçkist sekterlik” ve hatta “Sovyet karşıtı propaganda” olarak reddediliyordu.

Lev Troçki ve Marksizmin Gelişimi, tam da uzun süredir görevde olan ve giderek bunayan Sovyet lideri Leonid Brejnev’in, hasta yatağından Kızıl Meydan’daki Kremlin Duvarı Mezarlığı’na defnedildiği süreçte yazıldı. Stalinist bürokrasi bağlılığını önce Yuri Andropov’a, ardından Konstantin Çernenko’ya (onlar da iki yıldan biraz daha uzun bir süre içinde Kremlin Duvarı’ndaki seleflerine katıldılar) ve nihayet Mart 1985’te Mihail Gorbaçov’a devretti.

Sovyet tarihinin incelenmesinde yeni bir “açıklık” [glasnost] vaat eden Kremlin, Troçki’nin Stalinist rejime ve onun Ekim Devrimi’ne ihanetine karşı yürüttüğü mücadeleyi kınamaya devam etti.

Kasım 1987’de, Stalinist rejim çöküşe doğru sürüklenirken, Gorbaçov Ekim Devrimi’nin yetmişinci yıldönümünde yaptığı konuşmada Stalin’i savundu ve Troçki’yi zehir zemberek bir şekilde kınadı. Ancak Troçki’nin bir zamanlar belirttiği gibi, tarihin yasaları en güçlü genel sekreterden bile daha güçlü olduğunu kanıtladı.

Mihail Gorbaçov (ortada), Andrey Gromıko ve Nikolay Tihonov ile birlikte, 7 Mart 1985. [AP Photo/Boris Yurchenko]

Gorbaçov’un politikalarının Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasına ve kapitalizmin restorasyonuna yönelik olduğunu öngören ve bu konuda uyarıda bulunan tek siyasi eğilim, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ydi (DEUK). Mart 1987 gibi erken bir tarihte, yeni Sovyet lidere yönelik “Gorbymania” [Gorbaçov çılgınlığı] olarak bilinen küresel övgülerin ortasında, Uluslararası Komite şu uyarıda bulundu:

Gorbaçov’un sözde reform politikası hem Sovyetler Birliği’ndeki işçi sınıfı hem de uluslararası düzeyde işçiler ve ezilen kitleler için sinsi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu, Ekim Devrimi’nin tarihsel kazanımlarını tehlikeye atmaktadır ve bürokrasinin emperyalizmle dünya ölçeğinde karşıdevrimci işbirliğinin derinleşmesiyle bağlantılıdır. [1]

İki yıl sonra, 1989’da, Gorbaçov’un politikalarına ilişkin Perestroykaya Karşı Sosyalizm başlıklı bir analizde şöyle yazmıştım:

Geçtiğimiz üç yıl boyunca, Gorbaçov tarafından üretici güçlerde özel mülkiyeti teşvik etmek için kararlı adımlar atıldı. Bürokrasi, çıkarlarını tamamen kapitalist çizgide örgütlenmiş Sovyet kooperatiflerinin gelişimiyle her zamankinden daha açık bir şekilde özdeşleştirmektedir. Dolayısıyla, bürokrasinin kendi ayrıcalıkları artık devlet mülkiyeti biçimleriyle bağlantılı olmaktan çok onlara düşman hale geldiği ölçüde, onun dünya emperyalizmiyle ilişkileri de buna uygun ve önemli bir değişim geçirmelidir. Sovyet dış politikasının temel hedefi, SSCB’nin emperyalist saldırıya karşı savunulmasından ziyade, perestroykanın iç hedeflerinin gerçekleştirilmesi, yani Sovyetler Birliği içinde kapitalist mülkiyet ilişkilerinin geliştirilmesi için emperyalist –siyasi ve ekonomik– desteğin seferber edilmesi haline gelir. Böylece, Stalinist tek ülkede sosyalizm teorisinin karşıdevrimci mantığı, nihai ifadesini Sovyet devlet mülkiyetinin altını oymayı ve SSCB içinde kapitalizmi yeniden yerleştirmeyi amaçlayan bir dış politikanın geliştirilmesinde bulur. [2]

Gorbaçov’un politikalarına ilişkin, sonraki gelişmeler tarafından da doğrulanan bu değerlendirme için istisnai bir paye talep edemem. Uluslararası Komite’nin perspektifi, Sovyet toplumunun çelişkilerinin ve Stalinist rejimin karşıdevrimci yörüngesinin Troçki tarafından yarım yüzyıl önce İhanete Uğrayan Devrim’de yapılan analizine dayanıyordu. Dahası, DEUK’un Sovyet sonrası kapitalist restorasyon sürecini kavraması, bu sürecin Troçki’nin öngördüğü çizgide ilerlemesi sayesinde kolaylaşmıştı.

Sovyetler Birliği’nin dağıtılması, Francis Fukuyama’nın öngördüğü gibi “Tarihin Sonu” ile sonuçlanmadı. Rand Corporation analisti Fukuyama, “Tarihin Sonu”nu “insanlığın ideolojik evriminin son noktası ve Batılı liberal demokrasinin insan yönetiminin nihai biçimi olarak evrenselleşmesi” [3] şeklinde tanımlamıştı. Fukuyama’nın, Donald Trump’ın Amerikan başkanlığına geleceğini öngörmediği oldukça açıktır.

Aslında ne Sovyet sonrası Rusya’daki ne de ileri kapitalist ülkelerdeki gelişmeler Rand düşünce kuruluşundaki bilgenin şemasına uyuyordu. Rusya’da kapitalizmin restorasyonunu meşrulaştırmak için kullanılan tüm “parlak tahminler” olaylar tarafından yalanlandı. Devlet varlıklarının eski Sovyet bürokratlarına ve diğer suç unsurlarına yangından mal kaçırırcasına satılması, refah yerine kitlesel yoksulluk ve sarsıcı düzeyde toplumsal eşitsizlik üretti. Yeni Rus devleti, demokrasinin filizlenmesini beslemek şöyle dursun, hızla oligarşik bir rejime dönüştü. Rusya’nın, Ekim Devrimi ile olan tarihsel bağını geri dönülmez bir şekilde reddettikten sonra, yeni “Batılı ortakları” tarafından şefkatle kucaklanacağı ve kapitalist ulusların kardeşler topluluğuna barışçıl bir şekilde entegre olacağı iddiasının, tüm tahminlerin en zorlama ve gerçek dışı olanı olduğu kanıtlandı.

Başlıca emperyalist ülkelerde, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasını izleyen olaylar (son otuz yıla damgasını vuran ekonomik, jeopolitik ve toplumsal krizler), bir dünya sistemi olarak kapitalizmi yıkıma sürükleyen çelişkilere ilişkin Marksist analizi doğrulamıştır. Troçki tarafından 1938 yılında kaleme alınan Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş belgesi, tarihsel çağı kapitalizmin “can çekişme” çağı olarak tanımlamış ve İkinci Dünya Savaşı’nın arifesindeki güncel durumu şöyle tarif etmişti:

İnsanlığın üretici güçleri durgunluk içinde. Hâlihazırdaki yeni buluşlar ve yenilikler maddi servet düzeyini arttırmayı başaramıyor. Konjonktürel krizler, tüm kapitalist sistemin toplumsal krizi koşullarında, kitlelere her zamankinden ağır yoksulluk ve acı çektirmektedir. Artan işsizlik ise devletin mali krizini derinleştirmekte ve zaten istikrarsız olan parasal sistemin altını oymaktadır. …

Kapitalist dağılmanın artan gerilimi altında, emperyalist karşıtlıklar, birbirinden ayrı çatışmaların ve kanlı yerel karışıklıkların … kaçınılmaz şekilde dünya çapında bir yangında bütünleşeceği düzeyde bir açmaza girmektedir. Burjuvazi, yeni bir dünya savaşının kendi egemenliği için ölümcül bir tehlike oluşturduğunun elbette farkındadır. Ancak bu sınıf, savaşı önleme konusunda 1914 arifesinde olduğundan çok daha az yeteneklidir. [4]

Dünyadaki mevcut durum, Troçki’nin seksen beş yıl önce çok keskin bir şekilde tarif ettiği durumla rahatsız edici bir benzerlik taşımaktadır. Troçki’nin dünya durumuna ilişkin anlayışı, kapitalizmin krizinin kaynağına ilişkin analizinden geliyordu: 1) toplumsal üretim ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çatışma ve 2) kapitalist ulus devlet sisteminin dünya ekonomisinin nesnel gelişimiyle uyumsuzluğu. Kapitalizm çerçevesinde, bu çelişkilerden doğan kriz, faşist barbarlık ve dünya savaşı gibi ikiz felaketlere yol açar.

Troçki, küresel kapitalizmin ölümcül dinamiğine ilişkin analizinde, Amerikan emperyalizminin rolüne merkezi bir vurgu yapmıştı. 1928’de, Stalinist rejim tarafından sürgüne gönderildiği Orta Asya’daki Alma Ata’dan şöyle yazıyordu:

ABD’nin hegemonyası, kriz döneminde, büyüme döneminde olduğundan daha tam, daha açık ve daha pervasız bir şekilde işleyecektir. ABD, bunun Asya’da, Kanada’da, Güney Amerika’da, Avustralya’da ya da bizzat Avrupa’da meydana gelmesine, barışçıl bir şekilde veya savaş yoluyla gerçekleşmesine bakmaksızın, güçlüklerinin ve sıkıntılarının üstesinden, en başta Avrupa zararına gelmeye ve kendini kurtarmaya çalışacaktır. [5]

Troçki, 1934’te Amerikan emperyalizminin yörüngesini daha da keskin terimlerle şöyle tarif ediyordu:

ABD kapitalizmi, Almanya’yı 1914’te savaş yoluna sokmuş olan aynı sorunlarla boğuşuyor. Dünya paylaşılmış mı? O zaman yeniden paylaşılması gerekiyor. Almanya için sorun, “Avrupa’yı düzenleme” sorunuydu. ABD’nin dünyayı “düzenlemesi” gerekiyor. Tarih, insanlığı, Amerikan emperyalizminin volkanik patlamasıyla karşı karşıya getiriyor. [6]

Troçki, ABD’nin yağmacı politikalarını insani ifadelerle kutsama eğilimiyle alay etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Başkan Woodrow Wilson’ı, unutulmaz bir şekilde, “cahil ve ikiyüzlü”, “ahlakın yüce temsilcisi, Amerikan Doları’nın Mesih’i olarak kana bulanmış Avrupa’yı dolaşan; cezalandıran, affeden ve halkların kaderini düzenleyen” bir “Tartuffe” olarak tarif etmişti. [7] Wilson’ın acımasız ırkçılığı artık iyice bilindiğinden, Troçki’nin bir zamanlar demokratik liberalizmin simgesi olarak övülen Amerikan başkanına ilişkin tanımı akademik camianın ortak görüşü haline gelmiştir.

Ancak Troçki, bu ikiyüzlülüğü ne kadar yerinde teşhir etse de, Amerikan emperyalizminin ya da onun Hitler liderliğindeki Alman rakibinin politikalarını, sadece, barışçıl bir dünyanın suç teşkil eden bozulmaları olarak açıklamıyordu. Troçki’nin bu ülkelerin ve diğer emperyalist güçlerin politikalarına yönelik ithamı, cahilce bir ahlakçılıktan ziyade tarihsel bir nitelik taşıyordu. İstila, ilhak ve fetih politikaları, Hitler gibi bir psikopat söz konusu olduğunda bile, bireysel liderlerin çılgınlıklarından değil, küresel kaynaklara ve dünya pazarına erişimde devlet sınırlarının dayattığı kısıtlamaların üstesinden gelme konusundaki nafile gereklilikten kaynaklanıyordu ve bu hâlâ geçerlidir. Emperyalist militarizmin durmaksızın büyümesi ve kaçınılmaz olarak dünya savaşına doğru yol alması, ulus devlet sisteminin tarihsel iflasına işaret ediyordu. Troçki’nin 1934 yılında, ilk olarak Amerikan Foreign Affairs dergisinde yayımlanan bir makalede öngördüğü gibi:

Yabancı pazarlar için mücadele daha önce görülmemiş derecede keskinleşecektir. Otarşinin avantajlarına ilişkin göstermelik düşünceler bir anda bir kenara bırakılacak ve ulusal uyuma yönelik ağırbaşlı planlar çöpe atılacaktır. Bu sadece patlayıcı dinamikleriyle Alman kapitalizmi ya da Japonya’nın gecikmiş ve açgözlü kapitalizmi için değil, aynı zamanda yeni çelişkilerine rağmen hâlâ güçlü olan Amerika kapitalizmi için de geçerlidir. [8]

Troçki’nin 1920’lerin sonlarında ve 1930’larda fark ettiği çelişkiler artık çok daha ileri, hatta nihai bir gelişme aşamasındadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hegemonyasının çıkarları doğrultusunda “dünyayı düzenleme” dürtüsü, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının ardından küresel bir saldırı biçimini almıştır. Troçki’nin neredeyse doksan yıl önce öngördüğü Amerikan emperyalizminin “volkanik patlaması” epeydir devam etmektedir.

Ancak militarist patlamaların yaşandığı tek yer Amerikan yanardağı değildir. Dünya çapında askeri harcamalarda büyük bir artış yaşanıyor. Savaş tanrıları yeniden susamış durumda. İkinci Dünya Savaşı’nın iki ana mağlup gücü, ikiyüzlü pasifist iddialarını bir kenara bırakıyor. Ukrayna savaşının sağladığı fırsattan istifade eden Almanya Federal Meclisi (Bundestag), ülkenin askeri bütçesinin üç katına çıkarılmasını onayladı. Hâlihazırda Asya’nın ikinci büyük askeri gücü olan Japonya, “savunma” harcamalarında yüzde 26,3’lük bir artış açıkladı. Onlar, Üçüncü Dünya Savaşı’nın ardından dünyanın yeniden paylaşılmasıyla ortaya çıkacak ganimet dağılımının dışında kalmamaya kararlılar; tabii ortada paylaşılacak bir dünya kalırsa.

Dünyanın küresel bir askeri felaketin uçurumuna yaklaşmakta olduğu, kapitalist medyada artık yaygın olarak kabul ediliyor. Rusya’nın Ukrayna’yı istilasını “kışkırtılmamış bir savaş” olarak gösteren bir yıllık propagandanın ardından, burjuva yorumcular savaşı artık daha gerçekçi bir uluslararası bağlama oturtuyorlar. Financial Times’ın dış politika uzmanı Gideon Rachman, kısa süre önce mevcut durum ile “1930’lar ve 1940’larda uluslararası gerilimlerin yükselişi” arasındaki “tarihsel paralelliğe” dikkat çekerek şunları yazdı:

Çin devlet başkanı ve Japonya başbakanının Rusya ve Ukrayna başkentlerine eş zamanlı ve rakip nitelikte ziyaretler gerçekleştirmesi, Ukrayna savaşının küresel öneminin altını çizmektedir. Japonya ve Çin, Doğu Asya’da birbirlerinin ezeli rakipleridir. Her iki ülke de Avrupa’daki çatışmanın sonucunun kendi mücadelelerini derinden etkileyeceğinin farkındadır.

Çin ile Japonya arasında Ukrayna konusunda yaşanan bu gölge boksu daha geniş bir eğilimin parçasıdır. Avrupa-Atlantik ve Hint-Pasifik bölgelerindeki stratejik rekabetler giderek birbirleriyle çakışıyor. Ortaya çıkan şey, giderek tek bir jeopolitik mücadeleye benzemektedir. [9]

Her tarihsel kişilik elbette kendi zamanının bir ürünüdür. Ancak Troçki, çağdaş olaylar üzerindeki aktif etkisi kendi yaşam süresinin çok ötesine uzanan bir tarihsel figürdür. Yazıları, yalnızca geçen yüzyılın ilk kırk yılındaki olaylara ilişkin sağladıkları kavrayış nedeniyle değil, aynı zamanda günümüz olaylarını anlamak ve bunlara müdahale etmek için gerekli analizler olarak da incelenmektedir.

Uzun süre Dış İlişkiler Konseyi üyesi olan anti-Marksist akademisyen Robert J. Alexander, 1991 yılında SSCB’nin dağıtılmasının hemen arifesinde yayımlanan 1.124 sayfalık devasa International Trotskyism adlı çalışmasında, SSCB’nin dağıtılmasının Troçkizmin kitlesel bir hareket olarak yeniden canlanmasına yol açabileceği yönündeki endişelerini dile getirerek şöyle yazmıştı:

1980’lerin sonu itibarıyla Troçkistler hiçbir ülkede hiçbir zaman iktidara gelmemiştir. Uluslararası Troçkizm, Stalinizmin mirasçılarının durumunda olduğu gibi köklü bir rejimin desteğine sahip olmasa da, hareketin çok çeşitli ülkelerde varlığını sürdürmesi ve dünya uluslarının çoğunun siyasi yaşamının istikrarsızlığı, Troçkist bir partinin öngörülebilir bir gelecekte iktidara gelme olasılığının tamamen göz ardı edilemeyeceği anlamına gelmektedir. [10]

Egemen seçkinler Profesör Alexander’ın uyarısını ciddiye aldılar. Stalinist rejimlerin çöküşünün solda doğurduğu siyasi tehlikeye, Troçki’nin bir dizi iftira dolu sözde biyografisini hazırlatarak yanıt verdiler. Ancak Profesör Ian Thatcher, Geoffrey Swain ve Robert Service’in çalışmaları, kapitalist basındaki ilk coşkulu eleştirilere karşın, rezil bir şekilde başarısız oldu. Onların yalanları, Uluslararası Komite tarafından kapsamlı bir şekilde ifşa edildi. Oxford Üniversitesi’nden ünlü Profesör Robert Service tarafından yazılan biyografi, yayıncısı Harvard University Press için bir utanç kaynağı haline geldi; zira The American Historical Review, Service’in biyografisine yönelik eleştirilerimi “Sert … fakat tamamen haklı” [11] olarak nitelendirdi.

Uluslararası Troçkist hareketin, sayısız düşman tarafından on yıllarca süren amansız zulüm karşısında varlığını sürdürmesinin ve büyümesinin tarihsel maddeci bir açıklaması vardır. Troçki’nin yaşadığı dönemde siyasi olayların genel seyrini belirleyen, burjuvazi ile proletaryanın küresel sınıf mücadelesinin merkezde olduğu nesnel ekonomik ve toplumsal güçler, tarih tarafından ortadan kaldırılmamıştır. Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi, uluslararası işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin asli tarihsel-stratejik temeli olmaya devam etmektedir. Troçki 1930’da şöyle yazmıştı:

Sosyalist devrimin ulusal sınırlar içinde tamamlanması düşünülemez. Burjuva toplumunun krizinin temel nedenlerinden biri, onun tarafından oluşturulmuş olan üretici güçlerin artık ulus devlet çerçevesiyle bağdaşmamasıdır. Buradan, bir yandan emperyalist savaşlar; öte yandan ise burjuva Avrupa Birleşik Devletleri ütopyası çıkar. Sosyalist devrim ulusal alanda başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya sahnesinde tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, sözcüğün yeni ve daha geniş anlamında bir sürekli devrim haline gelir; o ancak, yeni toplumun gezegenimizin tamamında nihai zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır. [12]

Olaylar tarafından geride bırakılmak şöyle dursun, üretici güçlerin küresel olarak bütünleşmiş muazzam gelişimi ve işçi sınıfının devasa büyümesi, Troçki’nin ‘uluslararası sınıf mücadelesinin birbirine bağlı bir süreci olarak sosyalist devrim’ anlayışının doğruluğunu daha da kanıtlamıştır. Tarihin hareketi artık bu büyük Marksist teorisyen ve devrimcinin stratejik vizyonuyla belirleyici bir şekilde kesişmektedir.

Mevcut dünya durumu, Troçki’nin tanımakta ve analiz etmekte zorlanmayacağı bir durumdur. Aynı tarihsel çağın, emperyalist savaş ve sosyalist devrim çağının son aşamasında yaşıyoruz. Troçki’nin, özellikle de Lenin’in 1923’te geçirdiği felç sonucu siyasi faaliyetten uzaklaşması ile kendisinin 1940’ta öldürülmesi arasındaki on altı yıl boyunca uğraştığı tarihsel sorunlar, işçi sınıfının karşı karşıya olduğu çözülmemiş varoluşsal siyasi sorunlar olmaya devam etmektedir: emperyalist savaş, demokrasinin çöküşü ve faşizmin yeniden canlanışı, artan enflasyon, kitlesel işsizlik, yoksulluk, var olan kitlesel işçi örgütlerinin ihaneti ve kapitalist devlet yapılarıyla bütünleşmesi.

1927'de Sol Muhalefet üyeleri. (Önde soldan) Leonid Serebriakov, Karl Radek, Lev Troçki, Mihail Boguslavskiy, Yevgeni Preobrajenski; (arkadakiler) Hristian Rakovski, Yakov Drobnis, Aleksander Beloborodov ve Lev Sosnovski

Bu yıl, Sovyetler Birliği’nde Sol Muhalefet’in kuruluşunun yüzüncü yıldönümüdür. Troçki’nin 1923 sonbaharında hem Sovyet devletinde hem de Komünist Parti’de bürokratizmin büyümesine yönelik ilk açık eleştirisi, yirminci yüzyılın siyasi açıdan en önemli mücadelesinin başlangıcına işaret ediyordu. Stalin liderliğindeki Sovyet bürokrasisinin siyasi iktidarı gasp etmesi, uluslararası işçi sınıfının ve sosyalizm mücadelesinin kaderi açısından feci sonuçlar doğuracaktı. İşçi sınıfının bürokrasiye tabi kılınmasına, her türlü işçi demokrasisinin yok edilmesine ve nihayetinde SSCB’deki Marksistlerin fiziksel olarak tasfiye edilmesine yol açan bu gaspın siyasi gerekçesi, Stalinist “tek ülkede sosyalizm” dogması tarafından sağlanmıştı. Her şeyden önce Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi’ne karşı yöneltilen bu sözde teori, Ekim Devrimi’nin dayandığı uluslararası sosyalizm perspektifinin reddedilmesini onaylıyordu.

Troçki’nin Stalinizme karşı mücadelesini inceleyen yakın tarihli bir kitap şu iddiayla başlıyor: “Hayatının son yirmi yılının büyük bölümünde Lev Troçki’yi diğerlerinden daha fazla ilgilendiren siyasi ve teorik mesele, Sovyet bürokrasisi sorunuydu.” [13]

Bu ifade temelden yanlıştır. Sovyet bürokrasisi sorunu, Troçki için devrimci enternasyonalizm sorununa göre tamamen ikincildi. Doğrusu, Stalinist bürokrasinin gerçek doğası ancak Sovyetler Birliği’nin uluslararası sınıf mücadelesi ve dünya sosyalizminin kaderi ile ilişkisi bağlamında anlaşılabilirdi. Ekim Devrimi’nin ardından Orta ve Batı Avrupa’da işçi sınıfının yenilgilere uğradığı koşullarda Bolşevik Parti içinde ortaya çıkan bir eğilim olarak Stalinizm, Marksist enternasyonalizme karşı ulusalcı bir tepkiyi temsil ediyordu. Troçki’nin, öldürülmesinden sadece bir yıl önce yazdığı gibi, “Teorik düzlemde ele alındığında bir bütün olarak Stalinizmin, 1905’te formüle edilen sürekli devrim teorisinin eleştirisinden türetildiğini söylemek mümkündür.” [14]

Bürokratik diktatörlüğe karşı mücadele, sosyalist enternasyonalizm programına ayrılmaz bir şekilde bağlıydı. Aynı stratejik ilke, mevcut dünya durumundaki tüm siyasi görevler için de geçerlidir. İçinde bulunduğumuz çağın büyük sorunlarına ulusal çözümler yoktur.

Troçki’nin Sürekli Devrim Teorisi, uluslararası sınıf mücadelesinin nesnel dinamiğinin analizini sağladı. Dünya sosyalist devrimi stratejisinin buna dayandırılması gerekiyordu. Fakat Troçki, sosyalizmin zaferinin kapitalist çelişkilerden otomatik bir şekilde çıkmayacağını da açıklıyordu. Bu çelişkiler, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi için yalnızca nesnel koşulları ve potansiyeli yaratıyordu. Ancak potansiyelin gerçeğe dönüşmesi, devrimci partinin bilinçli kararlarına ve eylemlerine bağlıydı.

Troçki’nin Dördüncü Enternasyonal’in 1938 tarihli kuruluş belgesinde yer alan “İnsanlığın tarihsel krizi, devrimci önderliğin krizine indirgenmiştir” şeklindeki açıklaması, Stalinist ve Sosyal Demokrat partilerin ve sendikaların oportünizmi ve ihaneti sonucunda işçi sınıfının önceki on beş yılda uğradığı yenilgilerin temel derslerinin bir özetiydi.

1926’da Britanya genel grevinin yenilgiye uğratılması, 1927’de Çang Kay-şek’in Şanghay işçi sınıfını ezmesi, 1933’te Almanya’da Nazilerin zaferi, 1936’daki kitlesel grevlerin ardından Fransız işçi sınıfının Halk Cephesi politikaları tarafından demoralize edilmesi, 1939’da İspanyol Devrimi’nin yenilgiye uğraması ve son olarak Stalin’in Hitler ile yaptığı pakt ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi gibi olaylar, solcu entelijansiyanın geniş kesimlerinde sosyalizm beklentileri konusunda karamsarlığa ve hayal kırıklığına yol açmıştı. Onlar şu soruyu sordular: Bu yenilgiler, işçi sınıfının iktidarı ele geçirme ve elinde tutma yeteneğine sahip olmadığını kanıtlamıyor mu?

Troçki, bu soruyu sorduran moral bozukluğunu kesin bir dille reddetti. Sosyalizmin gerçekleştirilmesinin önündeki engel, işçi sınıfının “devrimci olmayan” karakteri değil, mevcut kitle partilerinin çürümüşlüğüydü. Ancak bu başka bir soruyu daha gündeme getiriyordu: Önderleri devrimin taleplerini karşılayabilecek bir parti inşa etmek mümkün müydü? Bu olasılığı reddedenler en kötümser siyasi sonuçlara, yani sosyalist devrim programının gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopyayı ileri sürdüğü ve insanlığın durumunun özünde umutsuz olduğu sonucuna vardılar. Troçki, 1939 sonbaharında şöyle yazıyordu: “Muhaliflerimizin hiçbiri bu düşünceyi açıkça ifade etmez ama hepsi –Stalinistler ve sosyal demokratlar bir yana, aşırı solcular, merkezciler ve anarşistler de– yenilgilerin sorumluluğunu kendi üzerlerinden proletaryanın omuzlarına aktarırlar. Bunların hiçbiri, proletaryanın tam olarak hangi koşullar altında sosyalist altüst oluşu gerçekleştirebileceğini göstermezler.” [15]

Troçki, solcu entelektüellerin siyasi moral bozukluğunun kaynağını tespit etmişti. İşçi sınıfının devrimci potansiyelinin reddi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında küçük burjuva sol akademisyenlerin anti-Marksizminin temel öncülüydü. Bunu açıkça kabul etmeseler bile, argümanlarını Troçki’nin tarihsel perspektifine karşı yönlendiren Frankfurt Okulu, Marksizmi işçi sınıfından koparmaya çalıştı. Postmodernistler, tarihi, yasalarla yönetilen nesnel bir süreç olarak açıklayan ve işçi sınıfını toplumdaki merkezi devrimci güç olarak tanımlayan “büyük anlatılar”ın sonunu ilan ettiler. Toplumsal düşüncedeki gerilemenin kaçınılmaz sonucu, Marksizmin ve işçi sınıfına dayalı toplumsal devrimin toptan reddedilmesi oldu. Bu gerilemenin başlıca iki temsilcisi, Ernesto Laclau ve Chantelle Mouffe, 1985 yılında açıkça şunu ilan etti:

Bu noktada açıkça ifade etmeliyiz ki, artık post-Marksist bir zeminde duruyoruz. Artık ne Marksizmin başvurduğu öznelik ve sınıflar anlayışını, ne onun kapitalist gelişmenin tarihsel yönelimi görüşünü … sürdürmek olanaklıdır. [16]

Olaylar, anti-Marksist teorisyenlerin argümanlarını çürütmüştür. Sınıf mücadelesinin şu anda sürmekte olan küresel yükselişini öngörüp buna hazırlanan sadece Troçkist hareket olmuştur. Uluslararası Komite, 1988 yılında, Sürekli Devrim perspektifini temel alarak şunları ifade etmişti:

Biz, proletaryanın mücadelesinin bir sonraki aşamasının, çetin biçimde, nesnel ekonomik eğilimler ile Marksistlerin öznel etkisinin birleşik basıncı altında, uluslararası bir yörüngede gelişeceğini öngörüyoruz. Proletarya, pratikte kendisini giderek daha fazla uluslararası bir sınıf olarak tanımlama eğiliminde olacak; politikaları bu yapısal eğilimin ifadesi olan Marksist enternasyonalistler de bu süreci geliştirecek ve ona bilinçli bir biçim kazandıracaklardır. [17]

Hızlanan dünya kapitalist krizi ve küresel sınıf mücadelesi, sosyalist devrimin ve kapitalizmin yıkılmasının nesnel koşullarını sağlayacaktır. “Ancak,” Troçki’nin uyardığı gibi, “her durumda, büyük tarihsel sorun, devrimci parti proletaryanın başına geçene kadar çözülmeyecek.”

Hız ve zaman aralıkları sorunu son derece önemlidir ama bu ne genel tarihsel perspektifi ne de bizim politikamızın yönünü değiştirir. Sonuç basit: proleter öncüyü on kat enerjiyle eğitme ve örgütleme işini sürdürmek gerekiyor. Dördüncü Enternasyonal’in görevi tam da burada yatmaktadır. [18]

Geçtiğimiz yüzyılın tarihsel deneyimleri, kapitalizme karşı mücadeleye önderlik ettiğini iddia eden tüm siyasi hareketleri, partileri ve eğilimleri bütün yönleriyle sınamıştır. Yirminci yüzyılın çalkantıları Stalinistlerin, Sosyal Demokratların, Maocuların, burjuva milliyetçilerinin, anarşistlerin ve Pablocuların karşıdevrimci rolünü açığa çıkarmıştır. Yalnızca Uluslararası Komite önderliğindeki Dördüncü Enternasyonal tarihin sınavından geçebilmiştir. Her kıtada işçi sınıfının uluslararası devrimci sosyalist hareketi, yirmi birinci yüzyılın Marksizmi olan Troçkizmin teorik ve siyasi temelleri üzerinde gelişecektir.

*  *   *   *

Bu kitap, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin önde gelen üyelerinden ve otuz beş yıl boyunca Sri Lanka şubesinin genel sekreterliğini yapmış olan Wije Dias’ın (27 Ağustos 1941 – 27 Temmuz 2022) anısına ithaf edilmiştir. Wije yoldaş, gençliğinin ideallerini yaşlılıkta da eksilmeyen bir tutkuyla sürdürerek mücadele içinde öldü. Onun cesaret, Troçkist ilkelere bağlılık ve sosyalizme adanmışlık mirası, insanlığın kaderini belirleyecek olan büyük sınıf savaşlarında işçi sınıfına ilham verici bir örnek sağlayacaktır.

David North
Detroit
4 Nisan 2023

Dipnotlar

[1] Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, What Is Happening in the USSR: Gorbachev and the Crisis of Stalinism (Detroit: Labor Publications, 1987), s. 12.

[2] David North, Perestroika Versus Socialism: Stalinism and the Restoration of Capitalism in the USSR (Detroit: Labor Publications, 1989) s. 49.

[3] The National Interest, 19 (Yaz 1989), s. 3.

[4] Lev Troçki, The Death Agony of Capitalism and the Tasks of the Fourth International: The Transitional Program (New York: Labor Publications, 1981), s. 1.

[5] Lev Troçki, The Third International After Lenin (Londra: New Park Publications, 1974), s. 8.

[6] Lev Troçki, “War and the Fourth International,” Writings of Leon Trotsky [1933-34] (New York: Pathfinder Press, 1975), s. 302.

[7] Lev Troçki, “Order Out of Chaos,” The First Five Years of the Communist International, Cilt 1 (Londra: New Park Publications, 1973), s. 25.

[8] Lev Troçki, “Nationalism and Economic Life”, İngilizcesi için bkz. https://www.marxists.org/archive/trotsky/1934/xx/nationalism.htm

[9] “China, Japan and the Ukraine war,” Financial Times, 27 Mart 2023.

[10] Robert J. Alexander, International Trotskyism 1929-1985: A Documented Analysis of the Movement (Durham ve Londra: Duke University Press, 1991) s. 32.

[11] Bertrand M. Patenaude’ın The American Historical Review, Cilt 116, Sayı 3’teki değerlendirmesi (Haziran 2011), s. 902; ayrıca David North’un Lev Troçki’yi Savunurken adlı eserinde alıntılandı (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2019), s. 295-301.

[12] Lev Troçki, “What is the Permanent Revolution?,” The Permanent Revolution and Results and Prospects (Londra: New Park Publications, 1972), s. 155.

[13] Thomas M. Twiss, Trotsky and the Problem of Soviet Bureaucracy (Chicago: Haymarket Books, 2014), s. 1.

[14] “Three Conceptions of the Russian Revolution” (1939), İngilizcesi için bkz. https://www.marxists.org/archive/trotsky/1939/xx/3concepts.htm

[15] Lev Troçki, “Savaşta SSCB”, Marksizmi Savunurken (İstanbul: Kardelen Yayınları, 1992), s. 44 (düzeltilmiş çeviri). Çeviren: Yavuz Alogan.

[16] Ernesto Laclau ve Chantelle Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji: Radikal Demokratik Bir Politikaya Doğru (İstanbul: İletişim Yayınları, 2012), s. 29. Çeviren: Ahmet Kardam.

[17] David North, “Report to the 13th National Congress of the Workers League”, Fourth International, Temmuz-Aralık 1988, s. 39.

[18] Lev Troçki, “Manifesto of the Fourth International on Imperialist War,” Writings of Leon Trotsky [1939–40] (New York: Pathfinder Press, 1973), s. 290.

Loading