Birinci Bölüm | İkinci Bölüm | Dördüncü Bölüm
Aşırı sağın yeniden canlanması ve demokrasinin küresel ölçekte çöküşü
1. Tıpkı İsrail’in Gazze’ye yönelik emperyalist destekli saldırısında soykırımın açıkça bir politika aracı olarak benimsenmesinde ve egemen sınıfın pandemiye verdiği yanıtta kitlesel ölümlerin normalleştirilmesinde olduğu gibi, faşizan ve otoriter hareketler de yeniden dünya genelinde ana akım siyasi manzaranın bir parçası haline geldi. Yoğunlaşan ekonomik krize ve kötüleşen yaşam standartlarına karşı orta sınıf ve sahte sol örgütler tarafından gerçek anlamda anti-kapitalist bir tepki verilmediği için, bu süreçte siyasi kazanımlar aşırı sağ tarafından elde ediliyor.
2. Yeni yılın ilk günlerinde, burjuva medyasında, 2024 yılında demokratik yönetim biçimlerinin vahim durumu üzerine yorumlar çoğaldı: “Dünya Çapında Demokrasi İçin Ya Hep Ya Hiç Yılı” (Time dergisi); “2024 Küresel Demokrasinin Oy Pusulasında Olduğu Seçim Dalgasını Beraberinde Getiriyor” (Washington Post); “2024 Demokrasi İçin Çok Zor Bir Yıl Olabilir” (New Yorker); “Neden 2024 Demokrasi İçin En Büyük Yıl Olabilir” (Economist); ve “Demokrasi 2024’te Hayatta Kalabilir mi?” (Financial Times).
3. Yorumlarda, 2024 yılında dünya çapında 70 ila 80 ayrı seçim yapılacağı ve bu seçimlere tahmini olarak 4,2 milyar insanın, yani küresel nüfusun yarısından fazlasının katılacağı belirtilmektedir. Buna Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başkanlık seçimlerinin yanı sıra Hindistan, Avrupa Birliği, Birleşik Krallık, Meksika, Endonezya, Bangladeş, Güney Afrika ve düzinelerce başka ülkedeki seçimler de dâhildir.
4. Bu seçimlerin ortasında, burjuva demokratik kurumların çerçevesi parçalanıyor. Washington Post, “Toplumdan topluma, liberal olmayan değerler ve bunları benimseyen politikacılar zemin kazanıyor,” diye yazıyor. “Seçilmiş çok sayıda hükümet, basın özgürlüğü, yargı gibi kurumların bağımsızlığı ve muhalefet partilerinin hakim düzene karşı adil bir şekilde rekabet edebilmesi gibi demokratik projenin temel ilkelerinin altını oymaya kararlı görünüyor.” Financial Times şöyle yazıyor: “İsveç Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün Küresel Demokrasinin Durumu İnisiyatifi, 2023’ün, tüm ülkelerin yarısında demokrasinin art arda gerilediği altıncı yıl olduğunu ve kayıtların başladığı 1975’ten bu yana en uzun gerilemenin yaşandığını ortaya koydu.”
5. Ancak kapitalist medyanın hiçbir yerinde, diktatörlüğe ve otoriterliğe yönelişin ardındaki temel toplumsal faktörlerin incelenmesi bir yana, bu “demokrasi krizi”nin altında yatan siyasi süreçlere ilişkin tarihsel bilgilere dayanan bir analiz bile yer almamaktadır.
6. Aşırı sağın güçlenmesi evrensel bir olgudur. ABD’de bu yıl yapılacak seçimler, 6 Ocak 2021 faşist darbesinden sadece üç yıl sonra gerçekleştirilecek. Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen aday adayı Trump, şu anda anketlerde Biden ile her türlü yarışta önde gidiyor. Haziran ayındaki AB seçimlerinde, mevcut anketler Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Birlik’inin (Rassemblement National) ve faşizan Almanya İçin Alternatif’in (AfD) de dahil olduğu aşırı sağcı Kimlik ve Demokrasi Grubu’nun AB parlamentosunda üçüncü ya da dördüncü büyük parti olmasına yetecek kadar sandalye kazanacağını öngörüyor.
7. Geçtiğimiz yıl, Arjantin’de Kasım ayında faşizan TV figürü Javier Milei’nin seçilmesine ve Hollanda’da Geert Wilders’in Müslüman karşıtı Özgürlük Partisi’nin (PVV) Aralık ayında yapılan seçimlerin ardından Hollanda siyasetinin en etkili gücü haline gelmesine tanıklık ettik. İtalya’nın başbakanı, 2022’de seçilen ve siyasi geçmişi doğrudan Mussolini’ye dayanan Giorgia Meloni’dir. Hindistan’da Başbakan Narendra Modi ve faşizan Bharatiya Janata Partisi’nin (BJP), Aralık ayındaki eyalet seçimleri zaferlerinin ardından üçüncü bir dönem daha kazanması bekleniyor.
8. Siyasi olarak, faşizan partilerin ve bireylerin yükselişi, aşağıdan gelen bir kitle hareketinin değil, egemen sınıfın sağa doğru genel kayışının bir sonucudur. Etiketleri ne olursa olsun -Sosyal Demokrat, Demokrat, İşçi Partisi ya da Muhafazakar- düzen partilerinin politikaları temelde aynıdır: Sosyal harcamalarda büyük kesintiler, askeri harcamalarda artışlar ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD-NATO savaşına ve Gazze’de İsrail soykırımına destek.
9. Aynı zamanda, geleneksel kapitalist partiler faşistlerin program ve politikalarını giderek daha fazla benimsemektedir. Yıl, AB üye devletlerinin temsilcileri ve Avrupa Parlamentosu’nun “Ortak Avrupa Sığınma Sistemi”ni (CEAS) kabul etmesiyle sona erdi. Bu anlaşma sığınma hakkını ortadan kaldırıyor, Avrupa Kalesi’ni genişletiyor, kitlesel sınır dışı edilmeleri ve mültecilerin toplama kamplarına benzer yerlerde alıkonulmasını içeriyor.
10. Bu sağa kayış, ismen “sol” partileri de kapsamaktadır: Yunanistan’da 2015 yılında IMF destekli kemer sıkma politikalarına son verme vaatleriyle iktidara gelen ve selefinden daha da sert kemer sıkma önlemleri uygulamaya başlayan Syriza; Birleşik Krallık’ta muhalefeti İşçi Partisi’nin arkasına kanalize etmeye çalışan ve Keir Starmer’ın yükselişi ve Corbyn’in partiden ihraç edilmesiyle sonuçlanan Corbynizm; Almanya’da izlediği sağcı politikalar işçiler ve gençler arasında desteğinin azalmasına yol açan Sol Parti.
Oligarşi ve toplumsal eşitsizlik
11. Bu siyasi süreçlerin altında daha temel toplumsal süreçler yatmaktadır. Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde burjuva demokrasisinin krizini açıklayan Troçki, demokrasiyi “ulusal ve toplumsal mücadele tarafından aşırı yüklenmiş akımlara karşı korumaya yönelik bir emniyet şalteri ve sigorta sistemine” benzetmişti. “... Aşırı gerilimli sınıfsal ve uluslararası çelişkilerin etkisi altında, demokrasi emniyet şalteri ya yanar ya da patlar. Diktatörlük kısa devresinin betimlediği şey, özünde budur.”
12. Demokrasinin emniyet şalterlerine kısa devre yaptıran uluslararası çelişkiler, genişleyen küresel çatışmanın ve soykırımın bir dış politika aracı olarak normalleştirilmesinin altında yatan çelişkilerle aynıdır. Lenin’in açıkladığı gibi, emperyalizm “baştan aşağı gericiliktir.” Mali sermaye hem dış hem de iç politikasında “demokrasi için değil diktatörlük için çabalar.” Tüm toplumun sonsuz bir savaş politikasına tabi kılınması, yalnızca toplumsal kaynakların patlama yapan askeri bütçeleri finanse etmek için kullanılmasını değil, aynı zamanda ülke içinde savaş karşıtı muhalefeti bastırmak için giderek daha doğrudan hamleler yapılmasını da gerektirmektedir.
13. Demokratik yönetim biçimlerinin altını oyan temel sınıfsal çelişkiler, her şeyden önce toplumsal eşitsizliğin aşırı büyümesinde kendini göstermektedir. Kapitalist toplum, tüm ekonomik, sosyal ve siyasi yaşamın küçük bir elit tarafından kontrol edildiği bir oligarşi biçimini almıştır. Başka bir benzetmeyle ifade etmek gerekirse, servetin aşırı yoğunlaşması kontrolsüz bir tümör gibi metastaz yaparak devletin her kurumuna, mahkemelere ve medyaya bulaşmaktadır.
14. Oxfam’a göre, küresel olarak, nüfusun en zengin yüzde 1’lik kesimi dünya servetinin neredeyse yarısına sahipken, en yoksul yüzde 50’lik kesim sadece yüzde 0,75’ine sahiptir. Sadece 81 milyarder küresel nüfusun yarısından daha fazla servete sahiptir.
15. Thomas Piketty, Emmanuel Saez ve Gabriel Zucman tarafından geliştirilen Dünya Eşitsizlik Veritabanı (WID), nüfusun en zengin yüzde 0,01’inin (bugün yaklaşık 800.000 kişi) sahip olduğu servetin 1995 yılında yüzde 8 iken bugün yüzde 12’ye yükseldiğini hesaplamaktadır. En üstteki yüzde 0,01 ile en alttaki yüzde 50 arasındaki servet farkı bugün 2008’dekinden yüzde 50 daha fazla. Gelir eşitsizliği de artıyor. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’luk kesimi tüm küresel gelirin yarısından fazlasını (yüzde 52) alırken, en alttaki yüzde 50’lik kesim sadece yüzde 8,5’ini almaktadır.
16. WID’nin en son güncellemesi olan “Dünya Eşitsizlik Raporu 2022”ye göre:
Küresel multimilyonerler son birkaç on yılda küresel servet artışından orantısız bir pay almıştır: en tepedeki %1’lik kesim 1990’ların ortalarından bu yana biriken tüm ek servetin %38’ini alırken, en alttaki %50’lik kesim bunun sadece %2’sini almıştır. Bu eşitsizlik, servet dağılımının en üst ve en alt kesimleri arasındaki büyüme oranlarındaki ciddi eşitsizlikten kaynaklanmaktadır. Dünyadaki en zengin bireylerin serveti 1995’ten bu yana yılda %6 ila %9 oranında büyürken, ortalama servet yılda %3,2 oranında büyümüştür. Milyarderlerin sahip olduğu küresel servetin payı 1995’ten bu yana %1’den %3’ün üzerine çıkmıştır. Bu artış COVID pandemisi sırasında daha da şiddetlendi. Aslında 2020, küresel milyarderlerin servet payında kayıtlara geçen en keskin artışa işaret etmektedir.
17. Amerika Birleşik Devletleri, dünyadaki en yüksek milyarder yoğunluğuna ev sahipliği yapmaktadır; Vergi Adaleti İçin Amerikalılar’a göre bu kişilerin toplam serveti Kasım 2023’te 5,2 trilyon dolara yükselerek şimdiye kadar kaydedilen en yüksek miktara ulaşmıştır. 2023’ün üçüncü çeyreği itibariyle, ABD nüfusunun en üstteki yüzde 10’u toplam servetin üçte ikisine sahipken, en alttaki yarısı sadece yüzde 2,6’sına sahipti.
18. Marx, “bir kutuptaki zenginlik birikimi, aynı zamanda, öteki kutuptaki … sefalet, acı, kölelik, cehalet, vahşileşme ve manevi bozulmanın birikimidir,” diye yazıyordu. Yaklaşık 700 milyon insan, yani 333 milyonu çocuk olmak üzere küresel nüfusun yaklaşık yüzde 9’u, Birleşmiş Milletler’in aşırı yoksulluk olarak tanımladığı, günde 2,15 dolardan daha az bir gelirle geçinme durumunda yaşamaktadır.
19. Kişisel servet birikimi, kendi başına son derece önemli olmakla birlikte, ikincildir ve ekonomik gücün kapitalist egemen seçkinlerin sahip olduğu az sayıda mega holdingde muazzam bir şekilde yoğunlaşmasına bağlıdır.
20. Dev bankalar ve finans kuruluşları tarafından kontrol edilen kaynakların ölçeği muazzamdır. JPMorgan Chase (CEO Jamie Dimon) 2023 yılında First Republic’i satın aldıktan sonra 3,7 trilyon dolarlık varlığıyla (Birleşik Krallık’ın GSYH’sinden daha fazla) dünyanın en büyük bankası haline geldi. Vanguard (yönetimindeki varlık, 7,7 trilyon $) ve BlackRock (9,4 trilyon $) gibi devasa özel sermaye şirketleri, ekonominin büyük bir bölümünü ellerinde tutmaktadır. Vanguard tek başına S&P 500’deki 330 şirketin en büyük hissedarı iken BlackRock 38 şirketin daha bir numaralı yatırımcısıdır.
21. 2023’te S&P 500 hisse senedi endeksindeki keskin yükselişe yedi teknoloji şirketi öncülük etmiştir: Amazon, Apple, Alphabet (Google), Meta Platforms (Facebook ve Instagram), Microsoft, Nvidia ve Tesla. Bu şirketlerin birleşik piyasa değeri sadece geçtiğimiz yıl 5,2 trilyon dolar artarak S&P 500’deki 8,2 trilyon dolarlık artışın yüzde 60’ından fazlasını oluşturdu. Bu hisselerdeki sadece dört yatırımcı -Jeff Bezos (Amazon), Mark Zuckerberg (Meta), Elon Musk (Tesla) ve özel yatırım yöneticisi Vanguard- ellerinde tuttukları varlıklardan 491 milyar dolar kazandı. Forbes’a göre, geçen yıl ABD’li milyarderlerin servetindeki artışların yarısı yükselen teknoloji hisselerinden geldi ve sekiz teknoloji milyarderi servetlerini en az 10 milyar dolar artırdı.
22. Bu şirketler ve sahipleri, özellikle Musk’ın 2022’de Twitter/X’i satın almasından sonra, internet ve sosyal medya üzerinde muazzam bir güce sahiptir. Bu şirketler devletle yakından bağlantılı olup, iletişim üzerindeki kontrollerini muhalif ve savaş karşıtı görüşleri sansürlemek için kullanmaktadırlar. Dünya Sosyalist Web Sitesi, anahtar terimler için yapılan arama sonuçlarında düzenli olarak alt sıralara düşürülmektedir; bu sansür süreci ilk olarak 2017 yılında ortaya çıkarılmıştır ve o zamandan beri devam etmektedir.
23. Bu toplumsal dinamik, tüm emperyalist ülkelerin yanı sıra daha zayıf ülkelerde de mevcuttur. Asya’nın en zengin adamı şu anda Hindistan’dan Mukesh Ambani (net değeri 100 milyar dolar), Modi’nin baş destekçilerinden biri ve Aralık ayında BJP’nin eyalet seçimlerindeki zaferinin ardından serveti büyüdü. Ambani’nin serveti, piyasa değeri açısından Hindistan’ın en büyük şirketi olan ve enerji, perakende, telekomünikasyon ve tekstil alanlarında büyük işletmelere sahip bir holding olan Reliance Industries’i kontrol etmesinden kaynaklanıyor. Meksika’nın en zengin kişisi, Grupo Carso adlı holdingi ve diğer yatırımları aracılığıyla Meksika ekonomisinin büyük bölümünü kontrol eden Carlos Slim’dir (net serveti 105 milyar dolar).
24. Tüm dünyada demokrasinin oksijenini emen güçler bunlardır. Altta yatan ekonomik güçlerin ve çıkarların üzerine gitmeden temel demokratik hakların korunabileceği düşüncesi sadece hayalden ibarettir.
Amerikan demokrasisinin krizi ve 2024 seçimleri
25. Bu süreçler hiçbir yerde, dünya emperyalizminin kokpiti ve mali sermayenin küresel merkezi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğundan daha belirgin değildir. 2024 seçim kampanyası, Donald Trump’ın Biden’a karşı seçim yenilgisinin Kongre tarafından onaylanmasını durdurmaya, anayasayı ortadan kaldırmaya ve bir diktatörlük kurmaya çalıştığı 6 Ocak 2021 faşist darbesinin gölgesinde gerçekleşiyor.
26. Dünya Sosyalist Web Sitesi, darbenin ertesi günü yayımladığı bildiride, bunun “ABD tarihinde bir dönüm noktası” olduğunu yazdı:
Amerikan demokrasisinin yenilmezliği ve zaman üstlüğüne dair eski yüceltmeler, içi boş bir siyasi efsane olarak tamamen ifşa olmuş ve itibarını yitirmiştir. Sinclair Lewis’in Amerikan faşizminin yükselişiyle ilgili meşhur kurgusal anlatımının başlığından alınan popüler “Burada Olamaz” deyimi, olaylar tarafından kesin bir şekilde aşılmıştır. Burada bir faşist darbe sadece olabilir değildir. 6 Ocak 2021 günü öğleden sonra, burada bir faşist darbe oldu.
Dahası, ilk girişim hedefinin gerisinde kalmış olsa bile, yine olacaktır.
27. WSWS, darbeye giden aylarda ve sonrasında, Trump’ın çağrısı üzerine Kongre binasının basılmasının yalnızca son aşama olduğu faşizan ayaklanmanın arkasındaki kapsamlı komployu belgeledi. Komplo, yalnızca görevdeki başkanı değil, Cumhuriyetçi Parti liderliğinin çoğunu, ordu-polis aygıtının ve yargının önemli kesimlerini de içeriyordu.
28. Siyaset kurumunun hiçbir unsuru, başarıya çok yaklaşan bu diktatörlük kurma girişimine aktif olarak karşı çıkmadı. Trump’ın faşizan güruhu Kongre binasını ele geçirip rehineler ararken ordu ve Ulusal Muhafızlar geri çekildi. Demokratik Parti darbe gerçekleşirken hiçbir şey söylemedi, Biden’ın kendisi de Trump’a ulusal televizyona çıkıp darbeyi iptal etmesi için zavallı bir çağrıda bulunmadan önce saatlerce bekledi.
29. Geçtiğimiz üç yıl içinde 6 Ocak olayları hakkında ortaya çıkan önemli bilgiler, yaşananlara ilişkin bu değerlendirmeyi doğrulamıştır. Darbeyi doğuran toplumsal ve siyasi koşullar aradan geçen süre zarfında daha da ağırlaşmıştır.
30. 2024 seçimleri, varoluşsal siyasi kriz ve devlet aygıtının tüm kurumlarının çöküşü koşullarında gerçekleşiyor. Eğer seçim planlandığı gibi yapılsa bile, kaybeden tarafın meşruluğunu kabul edeceği bir sonuç ortaya çıkacağı net değildir.
31. 2023 sona yaklaşırken, Colorado’daki Yüksek Mahkeme ve Maine’deki eyalet sekreteri, Trump’ın 6 Ocak’taki anayasa karşıtı eylemleri nedeniyle oy pusulasında yer alamayacağına karar verdi. Cumhuriyetçilerin kontrolündeki eyaletlerdeki yetkililer de misilleme olarak Biden’ı görevden almakla tehdit etti. Teksas eyaleti, federal hükümetin göçmenlik politikasını belirleme konusundaki anayasal yetkisine açıkça meydan okuyan adımlar attı. Kasım seçimlerinin sonucuna yönelik benzer bir meydan okuma sadece Teksas’ta değil, tüm ülkede mümkündür.
32. Tırmanan bölünme eğilimleri, ayrı eyaletler üzerinde birleşik federal otoriteyi yeniden tesis eden İç Savaş sonrası anlaşmanın tamamını paramparça etme tehdidinde bulunmaktadır. Lincoln’ın 1860 yılında güney eyaletlerinin hiçbirinde oy pusulasında yer almadığını hatırlamakta fayda var. Lincoln’ın göreve başlamasından önce yedi güney eyaletinin ayrılıp Amerika Konfedere Devletleri’ni kurma kararı, birkaç ay sonra İç Savaş’ın patlak vermesine yol açan olayları harekete geçirmişti.
33. Elbette mevcut siyasi yapıları parçalayan çatışma, egemen sınıfın ilerici ve gerici hizipleri arasında değildir. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, şirket ve finans oligarşisinin iki gerici hizbidir. Taktiksel farklılıkları ne kadar yoğun olursa olsun, bunlar tamamen ortak gerici gündemlerine tabidir.
34. Biden’ın, Trump’ın demokrasiye yönelik tehdidini yeniden seçilme kampanyasının merkezine koyacağını iddia ettiği bildiriliyor. Bu, bir genelev işletmecisinin etik iş uygulamalarını savunarak işletmesinin itibarını arttıracağını ilan etmesine benzemektedir. Biden, 6 Ocak ayaklanmasından birkaç gün sonra, hedefinin “güçlü” bir Cumhuriyetçi Parti olduğunu ilan etmişti. Demokratik Parti darbenin arkasındaki siyasi ve sosyal güçlerin ortaya çıkmasını engellemek için elinden geleni yaptı. Çeşitli soruşturmalar ve duruşmalar bir o yana bir bu yana savrulup durdu ve sonuçta hiçbir şey çıkmadı.
35. Geçtiğimiz üç yıl boyunca, Biden yönetiminin temel meşguliyeti Rusya’ya karşı savaşı tırmandırmak ve ardından Gazze’deki soykırıma açık destek vermek oldu. Yıl sona ererken, Biden yönetiminin üst düzey yetkilileri, Ukrayna’ya daha fazla askeri fon sağlanması karşılığında Cumhuriyetçilerin göçmen karşıtı faşist gündemini destekleme taahhütlerini yinelediler.
36. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler Gazze’deki soykırımı desteklemek ve İsrail’e karşı muhalefeti antisemitik olarak damgalamak için her zamankinden daha acımasız bir kampanyada güçlerini birleştirdiler. Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay’in istifaya zorlanması, soykırıma karşı çıkan öğrenci gruplarının yasaklanması da dahil olmak üzere, üniversite kampüslerinde yürütülen siyasi sindirme ve sansür kampanyasının bir parçasıdır.
Kapitalizm ve oligarşiye karşı sosyalizm
37. Demokratik yönetim biçimlerinin, egemen seçkinlerin servetine ve ekonomi üzerindeki tahakkümüne cepheden bir saldırı dışında savunulabileceğini iddia etmek, siyasi ve entelektüel şarlatanlığın zirvesidir.
38. Sağın güç kazanıyor olması, kendi içsel gücünden ziyade, solun tamamen iflas etmiş olmasıyla ilgilidir. ABD’de Bernie Sanders ve Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri; Almanya’da Sol Parti; İspanya’da Podemos; Yunanistan’da Syriza; Latin Amerika’da “Pembe Dalga” hareketi ve Lula’nın destekçileri gibi çeşitli sahte sol siyasi oluşumların acizliğinin altında yatan şey, kutsalların kutsalı olan özel mülkiyet, şirket kârları ve kişisel servet önünde saygıyla eğilmeleridir. Ara sıra dile getirdikleri “sosyalizm” söylemleri tamamen hamasetten ibarettir. Hayal ettikleri “sosyalizm”, Wall Street’teki hisse değerlerinin düşmesine neden olmadan elde edilebilecek bir sosyalizmdir; yani sınıf mücadelesinin olmadığı, egemen sınıfın mülksüzleştirilmediği ve iktidarın işçi sınıfına devredilmediği bir sosyalizm. Jeremy Corbyn’in “sosyalizmi” eski Fabianlarınkini neredeyse Bolşevik göstermektedir. Sanders, Ocasio-Cortez ve Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’nin sosyalizmi, Roosevelt’in Yeni Düzen’inden Johnson’ın Büyük Toplum’una kadar olan dönemdeki burjuva reformizminin oldukça sağındadır.
39. Sahte solun gerçek toplumsal tabanı üst orta sınıfın ayrıcalıklı kesimleridir. Amaçları sosyal ve ekonomik hayatın radikal bir şekilde yeniden yapılandırılması değil, servetin en tepede yeniden dağıtılmasıdır. Çeşitli ırk ve toplumsal cinsiyet politikalarının durmaksızın desteklenmesi, üst orta sınıf kesimlerin şirket yönetim kurulu odaları, akademi, medya, sendika aygıtı ve devlet içindeki güç ve ayrıcalık pozisyonları için yarışma biçimidir.
40. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Biden yönetiminin üç yılı, Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri’nin “sol” iddialarını kapsamlı bir şekilde teşhir etmeye hizmet etti. Ocasio-Cortez de dahil olmak üzere DSA’nın Kongre’deki önde gelen üyeleri, demiryolu işçilerinin grevini yasaklamak ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı ABD-NATO savaşını finanse etmek için oy kullandılar. İsrail’in Gazze’deki soykırımının ortasında Ocasio-Cortez, İsrail’in Demir Kubbe’sinin finansmanını destekleyeceğini açıkladı.
41. Temel sınıfsal ve ekonomik iktidar sorununu -ve dolayısıyla kapitalizmin yıkılması için işçi sınıfının küresel ölçekte seferber edilmesinin gerekliliğini- görmezden gelerek demokrasiyi savunmaktan ve faşizmle mücadele etmekten söz etmek sinik ve siyasi olarak aciz bir demagojidir. Milyarderlerin servetleri kamulaştırılmalı ve devasa şirketler, büyük hissedarlara tazminat ödenmeksizin, özel kâr değil toplumsal ihtiyaç temelinde işletilen, halk tarafından kontrol edilen kamu işletmelerine dönüştürülmelidir. Kapitalist devletin anti-demokratik kurumları ve baskı organları (profesyonel ordu, polis ve istihbarat teşkilatları) lağvedilmeli ve yerlerine dünya ölçeğinde demokratik ve planlı bir ekonomi kurmak için işçilerin denetim ve iktidar örgütleri getirilmelidir.
42. Dünya çapında işçilerin artan mücadeleleri, sosyalizm için kitlesel, uluslararası bir hareketin gelişmesinin nesnel temelidir. Bu nesnel hareketin iktidar için bilinçli bir mücadeleye dönüşmesi, işçi sınıfı içinde Marksist teoriye ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından uğruna mücadele edilen program ve ilkelere dayanan kitlesel bir uluslararası sosyalist hareketin geliştirilmesini gerektirir.