Aşağıda Eric London’ın 20 Ağustos Pazar günü “Dünya Tarihinin Merkezindeki Ada: Troçki Büyükada’da” başlığıyla düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşma yer alıyor. Etkinlik, Marmara Denizi’nde bulunan Büyükada’da düzenlendi. Etkinlikte, Troçki’nin 1929-1933 arasında adada geçirdiği dört yıllık sürgün dönemi saygıyla anıldı.
London, Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin yayın kurulu üyesidir ve Lev Troçki suikastı üzerine, Troçkist Harekete Sızan FBI ve GPU Ajanları kitabı da dahil olmak üzere kapsamlı yazılar yazmıştır.
WSWS Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North’un anma töreninde yaptığı konuşmayı buradan okuyabilirsiniz. Kaydın tamamını Trotsky.com adresinden izleyebilirsiniz.
Seksen üç yıl önce bugün, Rus Devrimi’nin önderlerinden Lev Troçki, Stalin’in bir gizli polis ajanı tarafından saldırıya uğradı. Saldırganın, Meksiko’nun bir banliyösü olan Coyoacan’da bulunan sürgün evine girmesine izin verilmişti. Suikastçı, muhafızlar tarafından yakalanıp gözaltına alındı. Gerçek adının Ramon Mercader olduğu bir on yıl daha bilinmeyecekti. Suikastçıyı kocası olduğunu söyleyerek Troçki’nin evine sokan ve o gece Troçki’nin korumalarından birini evden dışarı çıkaran Sylvia Ageloff adlı bir Amerikalı da gözaltına alındı. Hastaneye kaldırılan Troçki’nin 21 Ağustos 1940 akşamı saat 7:30’da öldüğü açıklandı.
Troçki suikastı, sonuçları ve etkisi bakımından 20. yüzyılın en önemli siyasi suikastıydı. Stalinist Büyük Terör’ün doruk noktası olan bu suikast, dünya tarihinin en kasvetli ve kanlı komplolarından birinin ürünüydü. Troçki o tarihlerde hiçbir orduya komuta etmiyor ve hiçbir resmi devlet görevinde bulunmuyordu. Vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Bunlara rağmen, Stalinist bürokrasi Sovyet devletinin tüm gücünü kullanarak Troçki’yi sonsuza dek susturmak için gözü dönmüş bir şekilde acımasız bir girişimde bulundu.
Suikast komplosunun siyasi zemini, Stalinist bürokrasi tarafından tezgâhlanmış uluslararası bir yalan ve tahrifat kampanyasıyla hazırlanmıştı. Stalin, 1936, 1937 ve 1938’deki korkunç Moskova Duruşmaları aracılığıyla, Ekim Devrimi sırasında partiye önderlik edenleri ortadan kaldırdı ve Troçki gıyabında ölüme mahkûm edildi. Göstermelik duruşmalar, Stalin ve GPU’nun yüz binlerce Yaşlı Bolşevik, Troçkist, bilim insanı, sanatçı, yazar ve askeri lideri öldürdüğü 1936-39 Büyük Terör suçunu işlemek ve meşrulaştırmak için kullanıldı.
Stalin’in emri altında ve Pavel Suduplatov yönetiminde çalışan üst düzey GPU yetkilileri, Troçki’yi öldürme operasyonunu Moskova’daki Lubyanka binasında bulunan idari ofislerinden yönettiler. Büyük Terör’ün kolları, Sovyetler Birliği sınırlarının çok ötesine ulaştı. GPU; Temmuz 1937’de, Lev Troçki’nin önemli bir sekreteri olan Erwin Wolf’u kaçırarak öldürdü. Eylül 1937’de, teşkilattan ayrılarak Dördüncü Enternasyonal’e desteğini ilan etmiş olan Ignatz Reiss’a suikast düzenledi. Şubat 1938’de, Troçki’nin oğlu Lev Sedov’u Paris’te öldüren GPU, aynı yıl, Temmuz 1938’de, Dördüncü Enternasyonal Sekreteri Rudolf Klement’i kaçırdı. Klement’in başsız ve uzuvsuz cesedi Seine Nehri’nde bulundu.
Troçki, belirttiği gibi, “bu dünyada kurala uygun olarak değil; kuralın bir istisnası olarak” yaşadığının çok iyi farkındaydı. Kendisi, ailesi ve en yakın destekçileri üzerindeki baskı ne olursa olsun, kendisine yönelik komployu Stalinist bürokrasinin gerçek rolünü ortaya çıkarma ve ifşa etme açısından analiz ediyordu. Ölümünden günler önce tamamladığı bir makalede, kendisine yönelik Stalinist komplonun kaynağının Rusya’da iktidarı gasp etmiş olan bürokrasinin karşıdevrimci karakterinde yattığını açıkça ifade etmiştir. Troçki şöyle yazmıştı:
Moskova oligarşisinin bana yönelik nefreti, ona “ihanet ettiğime” dair köklü inancından kaynaklanmaktadır. Bu suçlamanın kendine ait tarihsel bir anlamı var… Bürokrasi, onun çıkarlarını emekçilere karşı savunmaya niyetimin olmadığına, tersine emekçilerin çıkarlarını yeni aristokrasiye karşı savunma niyetinde olduğuma ikna olduktan sonradır ki tamamen Stalin’e yöneldi ve ben “hain” ilan edildim. Ayrıcalıklı kastın dile getirdiği bu sıfat, benim işçi sınıfı davasına sadakatimin kanıtıdır.
Stalin, Ocak 1929’da Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye sınır dışı edilir edilmez Troçki’ye kapılarını kapatan dünyanın en güçlü emperyalist hükümetlerinin yardımıyla, nihayetinde Troçki’ye suikast düzenleyebilecekti. Troçki’ye demokratik sığınma hakkı verilmesini talep eden protestolar artarken, sözde “demokratik” Avrupa hükümetleri kapılarını bir bir yüzüne kapattılar. Bu protestolardan birini kaleme almış olan Albert Einstein, 14 Mart 1929’da Alman Sosyal Demokrat Maliye Bakanı Rudolph Hilferding’e hitaben şöyle yazmıştı: “Eğer... Sayın Bakan yaralı aslan Troçki’nin ülkeye girmesine izin vermeyecek ve ona sığınma hakkı tanımayacaksa, öyleyse... kendisi Bakan olmasaydı kulağını çekerdim...”
Almanya, Büyük Britanya, Lüksemburg, Fransa, Norveç ve Belçika’nın büyük “demokratik” hükümetleri Troçki’ye demokratik giriş hakkı tanımadılar. Troçki, oradaki gerici hükümetin kendisini reddedeceğini bildiği için ABD’ye sığınma başvurusunda bulunmadı bile. Deutsche Allgemeine Zeitung, “Almanya’nın mali kredisinin istikrarından endişe duyan yurt dışındaki bazı çevrelerde son derece olumsuz bir izlenim yaratacağı” gerekçesiyle sığınma hakkı verilmesine karşı çıktı.
Emperyalist hükümetler, Troçki’nin yaşamı boyunca sosyalizm uğruna verdiği mücadeleye işlemiş devrimci fikirlerin gücünden korkuyorlardı. İşçi Partili milletvekili George Lansbury, Troçki’nin sığınma sorununun İşçi Partili Başbakan Ramsay MacDonald’ın kabine toplantısında tartışılması hakkında şunları söyler: “Başbakan, Dışişleri Bakanı ve İçişleri Bakanı şu yanıtı verdiler: ‘İşte İstanbul’da, ücra bir yerde. Başka bir yerde olması kimsenin işine gelmez. Hepimiz ondan korkuyoruz.’”
2000 yılında The Guardian tarafından ortaya çıkarılan 24 Haziran 1929 tarihli bir belge, İçişleri Bakanı Clynes’in “Troçki’nin Fransa ve Almanya gibi diğer ülkelerdeki destekçilerini cesaretlendireceği ve bunun komünist partiler üzerinde etkisi olacağı” gerekçesiyle Troçki’ye giriş izni verilmesine karşı çıktığını göstermektedir. Başka bir deyişle, Troçki’nin varlığı kapitalizmi tehdit ediyordu.
Troçki’nin Türkiye’deki sürgün dönemi, Troçki’ye ve Sol Muhalefet’e karşı GPU operasyonunun yoğun bir şekilde tırmandığı bir dönem oldu. GPU ajanları, Troçkist hareket içinde önemli konumlara yükseldiler. Alman Sol Muhalefeti’nde önde gelen roller oynayan, Senin ve Well parti isimleriyle bilinen Soblevicius kardeşler bunlar arasındaydı. Daha sonra Jack Soble olarak tanınan Abraham Soblevicius, Troçki’yi Büyükada’da ziyaret etmişti. Sonradan, ABD federal mahkemesinde, uzun süredir GPU ajanı olduğunu itiraf edecekti.
Büyükada’da bulunduğu dönemde meydana gelen kritik bir olay, Troçki’ye karşı GPU komplosunda bir dönüm noktası olarak anılmaya değer. 1929 yazında, Troçki’nin eski bir sekreteri olan Yakov Blumkin Büyükada’ya geldi ve Troçki ile görüşerek Sovyetler Birliği’ndeki Muhalefet’e bir mesaj götürmeyi kabul etti. Yakalanarak GPU’ya teslim edilen Blumkin, 3 Kasım 1929’da kurşuna dizildi. Tarihçi Vadim Rogovin, Blumkin suikastının “bir muhalife karşı yapılan ilk kanlı misilleme” olduğunu yazdı. Emsal oluşturulmuştu.
GPU’nun Troçki’yi kuşatması elbette Troçki’nin Türkiye’de geçirdiği dönemin öyküsünün sadece bir yönüdür. David North’un da açıkladığı gibi, Troçki belki de en olağanüstü siyasi eserlerini bu adadayken üretmiştir. Hayatım ve Rus Devrimi Tarihi’ni burada yazdı ve Hitler’in felaket getiren yükselişine karşı Alman ve uluslararası işçi sınıfını harekete geçirmek için sistematik olarak mücadele etti. 1933’te Fransa’ya girmesine izin verildi, ardından 1935’te Norveç’e giriş izni aldı ve Norveç onu Aralık 1936’da Meksika’ya sınır dışı etti. Meksika ve Türkiye, Troçki’ye kucak açan ve onu sınır dışı etme baskısına boyun eğmeyen iki ülke oldu.
Troçki suikastını izleyen on yıllar boyunca, GPU’nun cinayeti nasıl işlediği hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmiyordu. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, 35 yıl sonra, Mayıs 1975’te, suikastla ilgili bir soruşturma başlatana kadar suikastın gerçek ayrıntıları kamuoyunca bilinmiyordu.
1940’tan 1975’e kadar 35 yıllık dönem boyunca Troçki’ye, ailesine ya da Dördüncü Enternasyonal’in liderlerine ve üyelerine yönelik suikastların sorumlularından hiçbiri işledikleri suçlardan dolayı hesap vermemişti. Hapisten çıkan suikastçı Ramon Mercader, Küba’da Che Guevara tarafından karşılanmış, ardından da bürokrasi tarafından kutlandığı Sovyetler Birliği’ne gitmişti.
Ancak Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturması gerçeği ortaya çıkarmaya başladı.
Bu soruşturma, birçok kıtaya yayılan muazzam bir çalışma, yüzlerce saatlik görüşme ve binlerce sayfalık tarihsel dokümantasyon gerektirmişti. İlk kez, GPU ve ABD hükümeti ajanlarının Troçkist harekete sızmasına ilişkin sistematik bir soruşturma yürütülüyordu. Birçok soru gündeme getirildi. Bu sorular on yıllar önce sorulmuş ve araştırılmış olsalardı, harekete ve üyelerine önemli zararlar verilmesi önlenebilir ve Troçki’ninki de dahil olmak üzere birçok hayatın kurtarılması veya uzatılması sağlanabilirdi. David North başından itibaren bu soruşturmanın yürütülmesinde merkezi bir rol oynamıştır.
Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturması yarım yüzyıla yayılmıştır. Bu soruşturmanın sonucunda, Troçkist hareket içindeki GPU ağının derinliğini artık biliyoruz. Örneğin Sylvia Callen bu ajanlar arasındaydı. Callen, Troçki’nin Meksika’da güvenliğinden sorumlu olan Troçkist hareketin Amerika şubesinin lideri James P. Cannon’ın özel sekreteriydi. Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturması, Callen’ın ABD federal mahkemesinde GPU ajanı olduğunu itiraf etmiş olduğunu ve 1938’den 1947’ye kadar Dördüncü Enternasyonal üyeleriyle ilgili tüm kritik belgeleri Cannon’ın masasından New York şehir merkezinde birkaç blok ötede bulunan GPU görevlilerine ilettiğini ortaya çıkardı.
Artık Troçki’nin Meksiko’daki sekreteri Joseph Hansen’in de bir GPU ajanı olduğunu biliyoruz. ABD Ulusal Arşivi’nden yayımlanan belgeler gösteriyor ki, Hansen Troçki’nin öldürülmesinden hemen sonra ABD Büyükelçiliği ile görüşmeler yapmış ve bu görüşmelerde 1938 yılında ABD’deki GPU casusluk şebekesinin başındaki Dr. Gregory Rabinowitz ile temas halinde olduğu bilgisini vermişti. Daha sonra ABD’deki Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) önderliğine yükselen ve 1979’daki ölümüne kadar bu konumda kalan Hansen, ABD hükümeti ajanı oldu. Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal belgeleri onun “dokunulmazlık” karşılığında FBI’a “bilgi” sağlamayı kabul ettiğini gösterecekti. Hansen bu görüşmeleri Amerikan Troçkist hareketinin önderliğinden gizli gerçekleştirmişti.
Sylvia Ageloff, Güvenlik ve Dördüncü Enternasyonal soruşturması aracılığıyla ortaya çıkarılan bir diğer GPU ajanıdır. Suikasttan kısa bir süre sonra GPU, Ramon Mercader ve Joseph Hansen, Ageloff’u Mercader’in masum ve saf bir kuklası olarak sunmak için işbirliği yapmıştır. Bu hikâyeye göre, Mercader ona kur yapmış ve Troçki’nin Coyoacan’daki yerleşkesine girmek için onu kullanmıştı. Maalesef, bu yanlış efsane, suikastla ilgili film ve belgesellerde eleştirilmeden kabul edilmiştir. Fakat artık bu efsanenin üzerine inşa edildiği tüm yapının sahte olduğunu biliyoruz. Sylvia Ageloff’un kız kardeşleri 1931 yılında Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmiş ve Lenin’in eşi Krupskaya ile görüşmüşlerdi. Böyle bir görüşme Stalinist bürokrasi ile üst düzey bağlantılar gerektiriyordu. Ageloff kolayca kandırılabilecek saf biri değildi, psikoloji alanında yüksek lisans yapmış ve tezini insanların kandırılmaya yatkınlığı üzerine yazmıştı.
Eldeki kanıtlara dayanarak, Ageloff’un sadece bir GPU ajanı olmadığı, aynı zamanda Mercader’in son darbeyi vurup Troçki’yi öldürmekte tereddüt ettiği Ağustos 1940’ta GPU tarafından Meksiko’ya gönderildiği açıktır. Suikasttan sonra Ageloff, kendisini cinayetle suçlayan ve iki yıldan fazla bir süre birlikte olduktan sonra Mercader’in rolünü fark etmemiş olabileceğine inanmayan Meksika polisi tarafından tutuklandı. Meksika polisinin vardığı bu sonuca FBI da katılıyordu. FBI ondan “çetin ceviz” diye söz ediyor ve şunu belirtiyordu: Ageloff, “Jacson’ın Troçki’yi öldürmesinin arkasında ne olduğunu belirlemede yararlı olabileceğini bildiği hiçbir şeyi asla söylemeyebilir.” Ageloff’un suçlu olduğunu savunan Meksikalı savcı Francisco Cabeza de Vaca, GPU’dan özellikle onun rolüne atıfta bulunan ölüm tehditleri almış ve Mercader’in mahkum edilmesinin ardından GPU tarafından sokak ortasında öldürülmüştür. Bu konuda yakın zamanda Meksika Ulusal Bilimler Enstitüsü ve Martín Gabriel Barron Cruz tarafından tarihi önemde çalışmalar yapılmıştır.
Ageloff’un suçlu olduğunu gösteren tüm olguları burada tekrarlamak mümkün değil ancak Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin bu olguları detaylı olarak anlatan dört bölümlük bir makale yayımlamasından bu yana geçen iki buçuk yılda hiç kimse aksini kanıtlayacak bir adım atmadı.
Troçki fiziksel güvenliği konusunda hiç de kaderci değildi. Stalinistlerin gücü çok büyüktü ama 83 yıl önce gerçekleşen suikastının kaçınılmaz hiçbir yanı yoktu. Troçki, olağanüstü tecrit koşulları altında, GPU neredeyse tüm ailesini öldürmüş ya da ölüme sürüklemişken, kendi yaşamı ve tarihteki rolü konusunda kesinlikle nesnel ve devrimci bir tutum sergiledi. Hayatım adlı otobiyografisinin son paragraflarında şöyle yazıyordu:
Sürgüne gönderilmemden bu yana, gazetelerde başıma gelen “trajedi” hakkında birden fazla yazı okudum. Ben kişisel bir trajedi bilmiyorum. Devrimin iki bölümü arasındaki değişimi biliyorum. Bir makalemi yayımlayan bir Amerikan gazetesi, yazarın aldığı darbelere rağmen, makalesinin de kanıtladığı gibi, akıl sağlığını koruduğuna dair derin bir not eklemiş. Muhakeme gücü ile bir hükümet görevi arasında, zihinsel denge ile mevcut durum arasında bağlantı kurmaya çalışan bu cahilce girişim karşısında sadece şaşkınlığımı ifade edebilirim. Böyle bir bağlantıdan haberim yok ve hiçbir zaman da olmadı. Hapishanede, elimde bir kitap ya da kalemle, devrimin kitlesel toplantılarında yaşadığım derin tatmin duygusunun aynısını yaşadım.
Bu adada yazılmış olan bu etkileyici sözler, devrimci mücadeleye ve insanlığın kapitalizmden kurtuluşuna adanmış bir yaşamı temsil etmektedir. Troçki’nin düşünceleri, yani bizim düşüncelerimiz, bugün yalnızca son derece güncel olmakla kalmayıp, aynı zamanda mevcut krizi anlamak ve ona yanıt vermek için de vazgeçilmezdir. David North’un Lev Troçki’yi Savunurken adlı kitabının girişinde yazdığı gibi, Troçki, tarihsel rolü kesinlikle eşsiz olan bir kişi olarak kalmaya devam etmektedir. North şöyle yazmıştı:
Troçki hem ilk sosyalist devrimin önderidir hem de bu devrime daha sonra ihanet eden Stalinist rejimin amansız bir muhalifidir. Artık Sovyetler Birliği yok ve Stalinist rejim de “tarihin çöp tenekesinde” kaybolmuş durumda. Fakat Troçki durmak bilmeden çağdaş bir siyasal figür olmaya devam ediyor. Yaşamının dünya tarihindeki göze çarpan önemi kendisinin Rus Devrimi’ndeki rolünü aşmaktadır. Her şey bir yana Lev Troçki, dünya sosyalist devriminin büyük bir önderi ve teorisyenidir. Adının uyandırdığı tutkular Troçki’nin fikirlerinin kalıcı önemini kanıtlamaktadır. Troçki’ye ilişkin tartışmalar asla sadece geçmişte ne olduğuna ilişkin değildir. Bunun yanı sıra günümüzde dünyada nelerin olduğu ve yine gelecekte nelerin olacağı hakkındadır.
Bugün Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından temsil edilen Troçkist hareket sadece Lev Troçki’nin hayatını anmak için değil, aynı zamanda onun adanmışlığının son noktasına kadar verdiği davayı ileriye taşımak için, burada -Büyükada’da- bulunmaktan onur duymaktadır. Bugünkü tarihi etkinliğin de gösterdiği gibi, Troçki’nin yaşamına ve siyasetine yönelik ilginin, bugün dünyanın dört bir yanında mücadele eden işçiler ve gençler arasında daha geniş bir kitleye ulaşmasından memnuniyet duyuyoruz.