Aşağıda Ulaş Ateşçi’nin 20 Ağustos Pazar günü “Dünya Tarihinin Merkezindeki Ada: Troçki Büyükada’da” başlığıyla düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşma yer alıyor. Etkinlik, Marmara Denizi’nde bulunan Büyükada’da düzenlendi. Etkinlikte, Troçki’nin 1929-1933 arasında adada geçirdiği dört yıllık sürgün dönemi saygıyla anıldı.
Ateşçi, Mehring Yayıncılık’ın editörü ve Türkiye'deki Sosyalist Eşitlik Grubu’nun önde gelen üyelerindendir. WSWS daha önce WSWS Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North ve WSWS Yayın Kurulu üyesi Eric London’ın konuşmalarını yayımlamıştı. Kaydın tamamını Trotsky.com adresinden izleyebilirsiniz.
Bugün, Lev Troçki’nin 1929-1933 yılları arasında burada geçirdiği can alıcı yılları ve bu büyük devrimcinin Stalinist bir ajan tarafından suikasta uğramasının seksen üçüncü yıldönümünü anmak üzere konuşma yapmak büyük bir onur.
Troçki’nin 1929’da Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye sürgün edilişi, önemli bir siyasi figürün kişisel yazgısından çok daha büyük bir anlam taşıyordu. Troçki, Vladimir Lenin ile birlikte 1917 Ekim Devrimi’nin başlıca önderiydi. Adı, Lenin ile birlikte, hem Sovyet cumhuriyetlerinde hem de dünya çapında devrimle özdeşleşmişti.
Genç işçi devletini yıkmayı amaçlayan Beyaz güçlere ve emperyalist devletlerin topyekûn müdahalesine karşı Sovyet cumhuriyetini ayakta tutan Kızıl Ordu’yu kuran ve orduya liderlik eden kişiydi.
1917’den önceki hazırlık niteliğindeki yıllarda, Sürekli Devrim Teorisi’yle, Rus Devrimi’nin nesnel gelişimini net biçimde öngören ve tutarlı bir uluslararası sosyalist strateji geliştiren kişi de Troçki’ydi.
Troçki, çağrısını ilk kez 15 Temmuz 1933’te Büyükada’dan yaptığı Dördüncü Enternasyonal’i kurma mücadelesini 1938’de başarıya ulaştırarak, Marksist hareketin bugüne kadar sürekliliğinin sağlanmasında yeri doldurulamaz bir rol oynadı.
Troçki’nin 1923’ten itibaren çok sayıda önde gelen Bolşevik lideri de içeren Sol Muhalefet’e önderlik etmesi bir tesadüf değildi. Bürokratik yozlaşmaya karşı bizzat Lenin’in ölümünden önce Troçki’nin de desteğini talep ederek başlattığı mücadele, Sol Muhalefet tarafından sürdürülmüştü.
Sol Muhalefet, 1917 Ekim Devrimi’nin siyasi ilkelerinin ve dünya sosyalist devrimi stratejisinin savunucusuydu. Sovyet ve uluslararası işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının temsilcisiydi.
Devrimi izleyen iç savaşın yol açtığı ekonomik ve toplumsal yıkım ve Avrupa devriminin geçici yenilgisi, bürokrasinin parti ve devlet aygıtı içinde giderek güçlenmesine olanak sağlayan koşullar yarattı.
Başlıca temsilcisi Parti Genel Sekreteri Stalin olan bürokratik kastın ulusalcı toplumsal çıkarları, 1924’te ilan edilen sözde “tek ülkede sosyalizm” teorisinde ifadesini buldu.
David North, konuşmasında, Troçki’nin 1929 öncesinde Sovyetler Birliği’nde karşı karşıya olduğu koşulları anlatmıştı. Troçki’nin Türkiye’ye zorunlu sürgünü, Stalin ve gizli polis örgütü GPU tarafından tam bir gizlilik içinde yürütüldü. Stalinist bürokrasi, Sovyet işçi sınıfının Ekim Devrimi’ne ve önderine yönelik bu saldırıya vereceği tepkiden korkuyordu.
Troçki, eşi Natalya ve oğlu Lev Sedov ile birlikte 12 Şubat’ta İlyiç adlı gemi ile İstanbul’a vardı. Sonraki dört buçuk yılın çoğunu, 17 Temmuz 1933’te Fransa’ya gitmek üzere ayrılana kadar Büyükada’da geçirdi. Troçki’nin varlığı ve yorulmak bilmez çalışmaları, burayı dünya tarihinin merkezindeki bir ada haline getirdi.
Uluslararası Marksist hareketin resmi önderliği Moskova’da olsa da, gerçek siyasi merkezi Büyükada’ydı. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa ve Çin dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından ziyaretçiler vardı. Ve her yerden mektuplar geliyordu. Bir anlatıma göre, o dönemde yaklaşık 30 ülkede Troçkist gruplar vardı ve bu da Troçki’yi onların mektuplarını yanıtlamakla oldukça meşgul ediyordu.[1]
Troçki İstanbul’a geldiğinde önce bir süre Sovyet Konsolosluğu’nda kaldı. Ardından Tokatlıyan Oteli’ne ve sonra Bomonti, Şişli’deki bir eve taşındı. Daha sonra Troçki ailesi, Türkiye’deki yıllarının büyük kısmını geçirecekleri Büyükada’ya geçtiler.
Buradaki ilk adresleri İzzet Paşa Konağı’ydı. Bu evde çıkan bir yangının ardından kısa bir süre adadaki Savoy Oteli’nde kaldılar. Mart 1931 ile Ocak 1932 arasındaki dönemde Moda, Kadıköy’e taşındılar. Ardından yine Büyükada’da Temmuz 1933’e kadar son adresleri olan Yanaros Köşkü’ne geçtiler.
Troçki bu kritik yılları Büyükada’da yoğun bir çalışarak, başyapıtlar yazarak ve Komünist Enternasyonal içindeki Sol Muhalefet’i tüm dünyada örgütleyerek geçirdi. Sovyetler Birliği’nde Muhalefet Bülteni’nin yayımlanmasını buradan organize etti.
Yine de kayıtlara göre, İstanbul’da çeşitli yerleri gezme imkânı bulduğunu biliyoruz. Beyoğlu, Sultanahmet, Cağaloğlu, Eminönü, Beyazıt ve Arnavutköy bu yerler arasındaydı.
Troçki Büyükada’da Marmara Denizi’ni yakından öğrenmişti. Biraz dinlenmek için, “dedesi, büyük dedesi ve büyük büyük dedesinin balıkçı” olduğunu belirttiği “çok değerli öğretmeni” Haralambos ile balığa çıkıyordu.[2]
Troçki ve bu genç Rum balıkçı Türkçe, Rumca, Rusça ve Fransızca kelimelerden oluşan yeni bir dilde konuşuyordu. Troçki daha yaygın işlemlerin adlarını Türkçe olarak söylediğini ve bazı gözlemcilerin bundan kendisinin Türkçeye hâkim olduğu sonucunu çıkardığını belirtir.[3]
David North'un da belirttiği gibi, Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye zorla gönderilen Troçki, İstanbul’a ayak basmadan önce bunu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e yazdığı bir mektupla dile getirmişti. Kısa süre sonra kendisine İstanbul Valisi Muhittin Bey’in imzasıyla verilen yanıtta, ülkeden ayrılmakta serbest olduğu, ikametini değiştirebileceği ve güvenliğini sağlamak için gerekli önlemlerin alındığı bildiriliyordu. Troçki yalnızca Stalinist GPU’nun değil, Kızıl Ordu’nun İç Savaş’ta yenilgiye uğrattığı Beyaz Rus göçmenlerin de tehdidi altındaydı.
Kendisine verilen resmi sözlerin tutulduğunu gören Troçki, Türkiye’de gördüğü misafirperverlikten duyduğu memnuniyeti dile getirecekti. Milliyet gazetesi yazı müdürü Ahmet Şükrü Esmer’in aktarımına göre, Troçki Türkiye siyasetine duyduğu ilgiyi dile getirmiş ve 1908 devrimine kadar uzanan yazılarını göstermişti.[4]
1909’da yazdığı bir makalede, Türkiye ile Balkanlar’daki gelişmeleri birlikte ele alan Troçki, “devrimin zaferi Türkiye’de demokrasinin zaferi anlamına gelecektir, demokratik Türkiye bir Balkan federasyonunun temeli olacaktır...” diye yazıyordu. [5]
Troçki, 1910 yılında, Balkan yarımadasının birliğini sağlamanın tek ilerici yolunun “aşağıdan, halkların kendilerinin bir araya gelmesiyle,” “devrim yolu” ile mümkün olduğunu açıklıyordu. Bu, “Balkan hanedanlarını devirmek ve bir Balkan federal cumhuriyetinin bayrağını açmak anlamına gelen yol”du.[6] Ve bu yol Balkan burjuvazisi tarafından değil ancak işçi sınıfının birleşik devrimci mücadeleleri yoluyla hayata geçirilebilirdi.
Balkan Savaşları sırasında bölgede muhabirlik yapan ve savaş suçlarını ifşa eden Troçki, bu savaşların Avrupa çapında yıkıcı bir çatışmanın yalnızca giriş bölümü olabileceği uyarısında bulunur. Bu uyarının doğruluğu, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla görülecekti.
Troçki, Milliyet gazetesine verdiği aynı röportajda, Kızıl Ordu temsilcisi olarak General Frunze’yi Ankara'ya göndererek Türkiye’nin ulusal kurtuluş savaşına verdiği desteği hatırlatarak şunları belirtiyordu: “Türkiye’nin istiklal için mücadelesini çok büyük bir ilgiyle takip ettim ve bu mesut neticeden çok memnun oldum.” [7]
Troçki’yi İstanbul’a geldikten sonra Almanya, Fransa ve Britanya dahil çok sayıda Avrupa ülkesine vize başvurularında bulundu ancak reddedildi. Avrupalı güçlerin Troçki’yi kabul etmemelerinin nedeni, onda devrim hayaletinin cisimleşmiş halini görmeleriydi.
1939’da Hitler’in de ifade edeceği bu korku nedensiz değildi. Troçki dünya sosyalist devriminin başlıca stratejistiydi. Ve strateji onun Sürekli Devrim Teorisi’ne dayanıyordu. Troçki, birinci Rusça baskısına önsözünü Büyükada’da yazdığı bu eserin “Sürekli Devrim Nedir” başlıklı bölümünde, 1917 Ekim Devrimi’ne yol gösteren ve dünya sosyalist devrimi programına halen yol göstermesi gereken bu teorinin temel tezlerini özetler.
Troçki ilk tezinde, bugün de geçerliliğinim koruyan şu savı öne sürer:
Sürekli devrim teorisi bugün bütün Marksistlerin dikkatle eğilmek zorunda oldukları bir konudur, çünkü sınıf mücadelesinin gelişimi, bu sorunu Rus Marksistleri arasındaki eski görüş ayrılıklarına ilişkin anılar alanından kesin olarak çıkarmış ve genel olarak uluslararası devrimin niteliği, iç bağlantıları ve yöntemleriyle ilgili bir sorun haline getirmiştir.[8]
Troçki, halen içinde bulunduğumuz çağa ilişkin, emperyalist savaş ve sosyalist devrim çağına ilişkin küresel bir teori geliştirmişti. Troçki’ye göre:
Gecikmiş bir burjuva gelişimi yaşayan ülkeler açısından, özellikle de sömürge ve yarı sömürge ülkeler açısından, sürekli devrim teorisinin anlamı şudur: Bu ülkelerde ulusal kurtuluşun ve demokratik görevlerin tam ve gerçek çözümü, ancak boyunduruk altındaki ulusun ve en önemlisi de köylü kitlelerinin önderi olarak proletaryanın diktatörlüğü ile mümkündür.[9]
Bugün Ortadoğu’dan Asya’ya, Afrika’dan Latin Amerika’ya gecikmiş bir kapitalist gelişmeye sahip ülkelerin durumuna bakıldığında, söz konusu görevlerin halen tam ve gerçek çözümlerini beklediklerini görürüz.
Bununla birlikte, Sürekli Devrim Teorisi’nin temellerinden biri de sosyalist devrimin uluslararası niteliğiydi. Troçki, enternasyonalizmin soyut bir ilke olmadığını vurguluyordu. Bu, “dünya ekonomisinin karakterinin, dünya üretici güçlerinin gelişiminin ve sınıf mücadelesinin dünya ölçüsünde yaygınlaşmasının teorik ve politik yansıması”[10] idi.
Doğu’daki ya da geç kapitalist gelişmeye sahip ülkelerdeki devrim ile Batı’daki devrim, bir dünya devriminin ayrılmaz parçalarını oluşturuyordu. Sovyetler Birliği de bir istisna değildi. Troçki’nin yazdığı gibi:
Sosyalist devrim ulusal sınırlar içinde başlar fakat bu sınırlar içinde tamamlanamaz. Proleter devriminin, Sovyetler Birliği deneyiminin de gösterdiği gibi, uzun bir süre için dahi olsa, ulusal sınırlar içinde kalması ancak geçici bir durum olabilir. Tecrit edilmiş bir proletarya diktatörlüğünde, ulaşılan başarıların yanı sıra, kaçınılmaz olarak iç ve dış çelişkiler de gelişir. Tecrit edilmişlik durumunun devam etmesi halinde proleter devleti en sonunda bu çelişkilerin kurbanı olur. Buradan tek kurtuluş yolu, gelişmiş ülkelerin proletaryalarının iktidarı ellerine geçirmesidir.[11]
Bu kâhince sözler, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasıyla doğrulandı. Ne var ki, Stalinizmin Ekim Devrimi’ne yönelik bu son ihaneti, ne Marksizmi çürütmüştür ne de çağın karakterini değiştirmiştir. Kapitalist zafer çığlıklarına eşlik eden “barış, demokrasi ve refah” dönemi iddiaların asılsızlığı hızla açığa çıktı. Halen aynı savaş ve devrim çağında yaşıyoruz.
Troçki 1934’te, İkinci Dünya Savaşı’ndan beş yıl önce “Bir proleter devrim olmaksızın yeni bir dünya savaşı kaçınılmazdır,”[12] diye yazmıştı. Troçki tarafından 1938’de kurulan ve 1953’ten bu yana Uluslararası Komite tarafından önderlik edilen Dördüncü Enternasyonal ise 2014’te şunu ilan ediyordu: “Yeni bir emperyalist kan banyosu, yalnızca mümkün değil; uluslararası işçi sınıfının Marksist bir program temelinde müdahale etmemesi durumunda, kaçınılmazdır.”[13]
Karadeniz’in kuzeyinde, buradan birkaç yüz kilometre uzaktaki Ukrayna’da şiddetle devam eden savaş, Troçki’nin çağımıza ilişkin analizinin doğruluğunun somut ve endişe verici bir örneğidir. Kapitalizmin aynı küresel çelişkilerinden doğan ve Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının yıkıcı sonuçlarından biri olan NATO’nun Rusya’ya karşı savaşı, hâlihazırda yüz binlerce can kaybına ve devasa bir yıkıma yol açmış durumda. Dahası bu savaş, tüm insan uygarlığını küresel bir çatışma felaketi ile tehdit ediyor.
Bu tehlikeli girdaptan tek bir çıkış yolu bulunuyor: Tüm dünyadaki işçilerin savaşa ve onu doğuran emperyalist-kapitalist sisteme karşı sosyalist bir program temelinde birleşmesi. Bu mücadelenin insanlığın kaderi üzerindeki belirleyici rolü, hayatını bu temel sorunun çözümüne adamış olan Lev Troçki’yi günümüzün canlı bir siyasi figürü yapıyor.
Dipnotlar
[1] Jean van Heijenoort, Büyükada’dan Meksika’ya Troçki’yle Sürgünde (İstanbul: Özne Yayınları, 1999) s. 18. Çeviren: Cengiz Alğan.
[2 ]Lev Troçki, Writings of Leon Trotsky [1932-1933] (New York: Pathfinder Press, 1972), p. 313.
[3] Age., s. 316.
[4] Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019), s. 45-46.
[5] Lev Troçki, “The Young Turks,” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1909/01/1909-turks.htm
[6] Lev Troçki, “The Balkan Question and Social Democracy.”
[7] Troçki İstanbul’da, s. 46.
[8] Lev Troçki, Sürekli Devrim (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 2007), s. 183. Çeviren: Ahmet Muhittin.
[9] Age.
[10] Age., s. 16.
[11] Age. s. 16-17.
[12] Lev Troçki, “War and the Fourth International,” URL: https://www.marxists.org/archive/trotsky/1934/06/warfi.htm
[13] Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, “Sosyalizm ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele,” URL: https://www.wsws.org/tr/articles/2014/07/03/icfi-j03.html